İskender artık sıradan bir has odabaşı değil; Sultan Murad Han’dan olma, Safiye Sultan’dan doğma Şehzade Yahya, Osmanlının kayıp şehzadesi… Bu sırrın İskender dahil birçok karakter tarafından öğrenilmesi ve ardından Ahmed’in yataklara düşmesi, Safiye’nin son ve en önemli savaşının başlangıcı niteliğindeydi ve bölümlerdir beklediğimiz sahneler olup İskender’i kurgu boyutundan silen ve tarihi bir boyuta dahil eden niteliklerdi. Şimdi İskender’in Sultan Ahmed’e ve Kösem’e olan bağlılığından nasıl kopacağını ve kendi rızasıyla kendini taht savaşının merkezine nasıl koyacağını göreceğiz. Ahmed ölümün pençesine düşmüş ve Kösem’in şehzadeleri sıkı bir rekabete girişmişken, yani her şey Safiye Sultan’ın planladığı gibi giderken İskender’in harem çerçevesinde gelişen Yahya hikayesinin finalini de izlemeye hazır olacağız. Umarım gerçekten de özgün bir şekilde başlayan İskender’in “kayıp veliaht” olayı, Kösem’deki her hikaye gibi haremde şekillendirilip -ki İskender asla haremde gelişme gösterebilecek bir hikaye değildi- işlenerek sakız gibi uzatılmasından arınır ve sırların açıklanmasıyla “Şehzade Yahya” kısa ve öz bir finalle son bulur…

Ayrıca bu bölümde Dilruba için önceden biçilen kaftanı da tam olarak oturttuk kafamızda. Dilruba hırçın, başına buyruk hareket eden ve zekice kararlar alabilen dik başlı bir hanım sultandı. Ancak zaman atlamasının ardından hep biraz daha naif ve biraz daha sakindi. Ama Davud Paşa ile nikahlanması, Mustafa’ya verdiği sözleri ve validesinin bile ruhu duymazken Sultan Ahmed’i de zekice kandırması bize küçük Dilruba’da hissettiğimiz duyguları canlandırdı.

Şehzade Mustafa’nın tarihte bizzat “balıklara altın dağıtması” olayının tıpatıp yansıtılmasına çok sevindim. Tarihte bizzat olduğu kanıtlanmış parçaları aynı şekilde dizide görmek kafamızda hayal ettiğimiz ürünü pastel bir boyayla beyaz sayfaya çizmek gibi… Okuduğumuz tarihin şekillenmesi, en az tarihin kurguyla birleşerek aktarılması kadar zevk veriyor. Hele Deli Mustafa gibi özgün bir karakterin bu denli gerçekçi öyküsü; Pinhan Ağa’nın bitmek tükenmek bilmeyen tırmalayıcı sözleri ekrana “daha fazla Mustafa” diye yapışmama sebep oluyor. Balıklara yem diye altın dağıtması, divanda paşaların kavuklarını çıkarıp fırlatması, cariyeleri peşinden sürükleyerek oyun oynaması gibi tarihi gerçekleri böyle “özgün” bir perdede izlemeyi daha çok istiyorum kendimce.

Muhteşem Yüzyıl Kösem “akıcılık” anlamında yine çok yoksun, ancak kalan son bir saatte kendini toparlamış ve süreyi doldurmak amacıyla fazlaca gereksiz ve basit kurgulara yer vererek yine “öyle böyle” bir bölümle ekrana geldi. Sultan Ahmed’in yataktaki serüveni ne kadar sürecek bilmiyorum ama isteğim taht savaşlarını kızıştırmak ve en önemlisi özgün kurgularla diziye akıcılık getirmek için olayların uzatılmadan, kısa sürede işlenmesi ve Ahmed’in ölümünün tadında bırakılarak kısa sürede sonlandırılması…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER