“Karma felsefesi, sorumlu olanın “sen” olduğu üzerine kuruludur.
Geçmişte ne ektiysen, onu biçersin. Neden ve sonuç arasındaki bağlantıyı takip
edemeyebilirsin, ama sonuç buradaysa nedeni de senin içinde bir yerlerde
olmalıdır." Niye mi yaptım bu alıntıyı? Hayır, bu kez Pelin’i değil; tam aksi
Sinan’ın karmasını düşünüp durdum bölüm boyunca da ondan. İki bölümdür Pelin’in
“ektiğini biçtiği” için yaşadıklarına ve bunu yok etme çabasına tanık olduk da
öykünün diğer kahramanı açısından pek düşünmemiştim bu bölüme dek. Öyle ya,
Sinan bu öykünün “masum” çocuğuydu. Oysa kader, sadece Pelin’e değil ona da bir
yol çizmişti. Onun sonucu yani Pelin, karşısındaydı. O halde nedeni de içinde
bir yerlerde gizlenip kalmış olmalıydı.
Bence, ana olayın yanı başında Sinan’ın içindekileri yeniden keşfetmeye
başladığı, bir başka deyişle özenle gömdüklerinin yavaş yavaş yerlerinden çıkıp
yüreğinde ayaklanma başlattıkları bölümdü, bu. Sinan’ın ağzından işittiğimiz Halil Cibran’ın “İnsanın hakikati, sana gösterdiğinde değil gösteremediğindedir. Bundan
ötürü onu tanımak istersen dediklerine değil demediklerine kulak ver.” sözü tam
da bu nedenle bana Pelin’e değil de Sinan’a söylenmiş gibi geldi. Çocuk denecek
yaştayken “tanıdığı” Pelin’in gösterdiklerini değil göstermediklerini çözmüştü
çünkü o. O yüzden aşık olmuştu Pelin’e ve artık Pelin’in dediklerini değil
demediklerini yeniden keşfetmesi gerekiyor.Beyni bu gerçekle yüzleşmekten
ölesiye korktuğu için Pelin’e haddini bildirir gibi “ işçi – patron” ilişkisinden
söz etse de yüreği beyniyle ipleri kopardığı anda ağzından çıkıveriyor “Yeşil
eriği çok özlersin.” “Kardan, buzdan korkarsın.” lar…
Ve bence bölümün en çarpıcı repliği “Ben o kadar
kadını niye tanıyorum biliyor musun? Aşık olamadığım için…” Yooo, Sinancığım
sen aşkın en bi' dolusunu en bi' derinini yaşamışsın da, öyle bir kanatmış ki
yüreğini o aşk, anka misali doğarsa küllerinden diye ödün koptuğundan, ikide bir
kalkanları çekiveriyorsun karşı tarafa!
Eylem doğru, yapan
yanlış!
Pelin
açısından bakarsak bu bölüm, iki bölümdür değişen algısının yavaş yavaş
farkındalığa dönüştüğü bölümdü, bana kalırsa. Kendini bildi bileli (Tolga
dışındakileri bilmesek de tahmini güç değil) yakışıklı, çekici ama alabildiğine
sığ erkeklere alışkın olan kızımız, birdenbire bilmediği sularda yüzmeye
başladı. Henüz kendi duygularını çözümlemeye girişmedi ama kafasında
tespitlerin oluştuğu ve Tolga yeniden dünyasına girdiği andan beri
karşılaştırmaların başladığı da açık. Nitekim bilinçsizce dudaklarından dökülen
“Güzelmişsin! Aynaların bile göremeyeceği kadar güzelmişsin. Ben hiç
anlamamışım.” itirafı, Sinan’ın karşısında Tolga’dan duyduğu rahatsızlık, artık
onun da kendi içinde farkındalıklarının adını koymaya hazır olduğunu gösteriyor.
Bir yanda
hep bildiği, sürprizi olmayan, sorumluluğu az ve kolay bir ilişki diğer yanda
dipsiz bir kuyu… Yapısı gereği rahat, cesur ve öz güvenli Pelin, o dipsiz
kuyuya dalma riskini ne zaman göze alacak bilemiyorum ama yüreğindeki ibre
yavaş yavaş Sinan’a doğru hareketlendi bile.
Bir gülüş anlatır bazen,
yüreğinde ne var ne yok!
Bölüm
sonunda Sinan’ı Ceyda’nın kapısında gören Pelin; gider, çekip alır Sinan’ı
oradan diyorum ben. Malum Pelin genellikle önce yapıp, sonra düşünen takımından…
Bu bölüm fazlaca Ceyda’ya maruz kaldığımdan pek konuşmak istemesem de söylemeden geçemeyeceğim. Yavaş yavaş nur topu gibi bir “histerik” hatunumuz oluyor, sanırım. Bölüm boyunca iki kez kontrolünü kaybedip öfkesine ucundan tanık olduğumuz Ceyda; soğukluğu, buz gibi bir sesle tıslar gibi konuşması ve fırsatçılığıyla “yılan gibi” metaforunun bence tam somutlanmış hâli. Oyuncu, bu anlamda üstüne düşeni, yerine getirse de ben sevmiyorum kardeşim “salt” kötü tiplemeleri…
Gerçi Ceyda, Pelin’i çok yormaz, hırpalamaz gibi geliyor. Kadın “oyun”larını çok iyi bilen, bu konuda kendi gibi master yapmış iki de kız arkadaşı bulunan Pelin, Ceyda’yı bölümde küçük bir örneğini izlediğimiz gibi güzelce yer, yutar ama yine de Ceyda biraz geriye çekilse çok mutlu olacağım. Aksi taktirde son sahnedeki siyah pantolonu sayesinde zihnimde şekillenen çamaşır mandalı görüntüsü beni hafiften germeye başladı.
Yazı devam ediyor..