Dev bir sahneydi dünya ve tüm insanlar oyuncuydu sonuçta

Sevgi neydi? Sevgi emekti…

Varlığımızı anlamlandırmaya çalıştığımız, adına hayat denilen şu kısacık yaşam diliminde, yaşımızla birlikte bize biçilen rollerin sayısı da artıyor. Birilerinin evladı oluyoruz önce ve bunun sorumluluğu biniyor üstümüze. Kimi zaman bize harcanan emeğin karşılığını vermek oluyor bu, kimi zaman da aileyi birlikte tutan tutkal olmak. Daha sonra ise birilerinin eşi oluyoruz. Eş olmak, bir olmak, sadık olmak, yoldaş olmak, anlayışlı olmak gibi sorumluluklar yüklüyor üzerimize. Ardından birilerinin annesi/babası oluyoruz. Çocuklarımıza örnek olmak, onları en iyi şekilde yetiştirmek, koşulsuz sevmek gibi sorumluluklarımız oluyor… İnsanoğlunun yalnız olduğu, sadece kendisinden sorumlu olduğu iki nokta var hayatta: doğum ve ölüm. Bu iki durak arasındaki yolculuğumuzda ise hep birileri için, hayatta bize biçilen rollere uygun yaşıyoruz.
 
Bu rolleri ne kadar layıkıyla yerine getiriyoruz, orası meçhul… Rollerimiz çoğu zaman hapishanemiz olsa da, o hapishaneden çıkarak bilmediğimiz diyarlara adım atmanın konfor alanımıza ciddi darbeler indirdiği de yadsınamayacak bir gerçek… Tarih, rolleri için kendilerini feda edenlerin olduğu kadar, o rolleri reddedip, kendi yolunu çizenlerin hikayeleriyle de dolu…

Meryem Reyiz

Dün, kader yazgısına büyük harflerle yazılmış, “eş” olma rolünü reddeden Meryem’in hikayesiyle açıldı Eşkıya.  Yıllardır aynı yatağı paylaştığı, çocuklarını doğurduğu, sadık kaldığı, yemeğini pişirdiği kocası Hızır’ı terk etti Meryem. Meryem’in, tek taraflı sadakate dayanan evlilik hapishanesinden kurtulması, şahsen benim bölümler boyu beklediğim bir hamleydi. Evden ayrılış kısmına birazdan geleceğim, ama Meryem baba evine gittiğinde ilk dokunduğu nesne olan özgürce koşan atlar tablosu, Meryem’in özgürlüğe adım atışının metaforuydu adeta. Düşünenlerin yüreğine sağlık. Meryem’i evden çıkıp mahalleyi, parkı dolaşırken, alışveriş yaparken gösteren müzikaltı sahne, en az kahramanlık anlarında giren  Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz şarkısı kadar epikti. Geçen haftaki içerik olarak sönük bölümden sonra, kişisel hafızamda ilk üç’e oynayacak güzellikte bir EDHO bölümü izledim.

Bölümden yüksek haz almamın en büyük sebebi tamamen dramaturjik.  Eşkıya sahnelerinin, diyaloglarının gücü ve “gerçek”liği yüzünden izlediğim bir iş… Hikaye anlamında hızlı akan ve gelişen bir iş değil… Fazlaca top çevriliyor ve duygu sağılıyor. Kötü mü? Hayır. Bu tabi ki öznel bir seçim. Lakin, dizi hikayelerinde vaka bulmak kadar, sebep-sonuç ilişkisine dayanan döngüler yaratmanın önemine de inanıyorum. Eşkıya bu bölüm döngü yaratmanın bir adım önüne geçti ve resmen milat yazdı. Hikaye içine sıkışıp kaldığı, kararsız üçlü aşk sarmalından kurtuldu ve yepyeni ufuklara yelken açtı.  Gönlüm, Meryem’in bu kararının arkasında durmasından ve bu olayın hemen çözümlenmeyip, yeni olayların tetikleyicisi olarak kullanılmasından yana…


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER