Uzak Şehir: İki ruhun birleşimi

Uzak Şehir: İki ruhun birleşimi
“Benim beklediğim aşk başka! O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkânsız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!” 
 
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna
 
 
Yıllarca tek bir kişiyi sevmek. Ona hem kırgın hem âşık olmak. Aklınızla karşı koyamayacağınız, kalbinizin dayanamayacağı kadar istemek, çok istemek ama uzak durmak. Aşk bazen tüm imkansızlıkları yok sayabilecek kadar güçlüdür. Aşk bazen tüm şehri karşınıza almayı cesaret ettirecek kadar cüretkardır.
 
“Seni alabilmenin tek yolunun Albora’yı almak olduğunu anladım ben artık.”
 
Nare âşık olduğu adamı kaybettiğini sanmıştı. Onun tanıdığı, âşık olduğu Şahin’in düşmanlıkla, toprakla işi olmazdı çünkü. Şahin iyiydi, bütünüyle iyi ve Nare, Şahin’in değişmesinden öylesine korkuyordu ki onu kaybetmenin de ötesinde ondaki kendini kaybettiğini düşünüyordu. Hiç beklemediği bir anda gelen ne yaptıysam senin için yaptım, seninle kavuşabilmek için yaptım itirafı ile ne Şahin’i ne de Şahin’deki Nare’yi hiç kaybetmediğini anladı. Yeniden Şahin’e âşık oldu diyemem çünkü zaten âşık olduğunuz birine yeniden âşık olamazsınız…
 
İki karakter de birbirlerine çok fazla kırgınlıkları olan karakterler hatta yalnızca birbirlerine değil bizzat kendilerine bile kırgınlıkları var bu aşk adına. Nare her ne kadar Şahin’i beklediyse ve Şahin gelemediyse, Şahin en az Nare kadar kırılmış kendine. Nare’nin kaçış yolu olarak gördüğü evliliği ise Şahin’i incitttiği kadar kendisini de incitmiş. Bu çiftte hayran kaldığım yanlardan birinin kendilerinden çok birbirlerini düşünmeleri olduğunu söyleyebilirim. Çünkü birini gerçekten seviyorsanız kendinizi bile düşünmezsiniz. 
 
Şahin her ne kadar kırgın olsa da hâlâ Nare’yi arıyor gel diyor ve Nare her ne kadar kırgın olsa da gidiyor. “Yaşattığını yaşa istedim. Sen de benim gibi bekle istedim. Ben seni çok bekledim buralarda. Ben seni saatlerce bekledim.” Beklesin istediğinden değil aslında yalnızca içini soğutmak için belki onu biraz bekletirse yıllardır süren özlemi az da olsa diner diye. Özlemini dindirip, aşkını kalbine bir kere daha gömüp gidecekti aslında Nare, karşısında “Bırakmam artık seni.” diyen bir Şahin bulmayı beklemiyordu tabi.
 
“Biz seninle hiçbir zaman düşman olmadık hiçbir zaman da olmayacağız.”
 
Nare’nin izleyiciye belli etmeden, içten içe Şahin’in “Evine git.” demelerine darılmasını, buluşmaya gelmemesine üzülmesini, birçok kez konuşmalarına rağmen hâlâ kaçmak isteyip de kaçamamalarına olan kırgınlığını bir anda, kimsenin ondan beklemediği bir anda, dışa vurması ve Şahin’in ona hak verip özür dilemesi geçmişteki kırgınlıklarıyla ilgili unutulmayan her detay, tümüyle çok güzeldi. Aynı şekilde Şahin’in belki de ilk defa bu kadar korkusuzca ve cesaretle “Kimse seni benim elimden alamaz. Kimse alamaz. İzin vermem.” yakarışları, Nare’nin Şahin’in yaptığı her şeyin sebebinin kendisi olduğunu öğrenmesiyle yaşadığı şok ile aynı anda kalbine dolup taşan sevgi adeta yüzüne yansımıştı. Hiçbir şey söylemedi aslında ama bakışlarıyla seyirciye iyi ki bu adamı sevmişim der gibiydi.
 
Kavuşma sahnesindeki replikler bir replik gibi değil bir konuşma gibiydi. Herhangi bir çiftin herhangi bir konuşması. Sanki kamera oraya yanlışlıkla konulmuş da biz bir çiftin tartışmasına ardından birbirlerine dayanamayıp barışmasına şahit olmuşuz gibiydi. Doğallık izlerken ve yazarken en fazla hoşuma giden hissiyat. Şahin ve Nare bir yerlerde var gibi hissediyorum. Nefes alıyorlar, tartışıyorlar, sarılıyorlar, öpüşüyorlar hatta bazen portakal bile yiyorlar. Alper Çankaya ve Sahra Şaş’ın, Şahin ve Nare’yi gerçek kılarken çok emek verdiklerinin farkındayım bunu ekrandan görebiliyorum ancak ikisinin hikayesi onlar yalnızca dursalar bile kendi kendini yazıyor bana kalırsa.
 
Aralarındaki kimya ve uyum o kadar yüksek ki izlerken onların duygularını yaşıyorsunuz. Sanki siz de yıllarca birinin özlemini çekmişsiniz ve sarıldıkları an sanki siz de sevdiğinize kavuşuyorsunuz. Hiç konuşmasalar, yalnızca bakışsalar bile duygularını izleyiciye geçirebiliyorlar. Bunun çok büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum. 
 
Bir karakter yaratmak eminim çok zordur. Onunla yatıp onunla kalkmak, sezonlarca kendinizden bambaşka birine bürünmek, onun gibi hissetmek… Ama bence daha zoru bir çifti yaratmak. Çünkü bu kez tek başınıza değilsiniz. Birisi daha var ve sizin ruh olduğunuz karakter onun karakterinin ruhuna karışmış. Senaryo ne kadar güçlü, sahneler ne kadar iyi çekilmiş olursa olsun; iki oyuncu arasındaki bağ seyirciye geçmiyorsa, aşk inandırıcılığını yitirir. Çünkü seyirci o iki karakteri değil o iki ruhu izlemek ister. Ve bir diziyi yıllar sonra bile hatırlatacak olan şey, bu iki ruhun birleşimidir.
 
İki ruhun birleşimi. Şahin ve Nare’nin sarılmasını en iyi anlatacak tanım belki de. Şahin’in Nare’yi durdurmaya çalıştığı ilk andaki temasından son kez göğsüne çektiği ana kadar hasret ile yanıp tutuşan iki bedeni izliyoruz. Birine dokunmayı çok istemek ancak bir o kadar da kaçmak. Şahin ona yaklaştığında Nare’nin kendini geriye doğru atışı bölümler öncesinde söylediği “Sana dokunmanın yanmak olduğunu bile bile sana koştum ben.” repliğinin vücut bulmuş hâliydi. Arından da koşup sarıldı zaten, yanacağını bildiği hâlde ve yandı da. “Ben ne oldum Nare? Ben de yanmadım mı?” diyen Şahin de onu kollarına sarmasıyla bir kez daha yanmış oldu. 
 
Birbirlerinin yüzlerine kondurdukları öpücükler, kıyafetlerinin bile fazla geldiği anlar, kendilerinden geçtikleri her detayıyla bir sarılmadan fazlasıydılar. Onların aşkı nefes almak kadar doğal ama bir o kadar da yakıcı. Nefes almak kadar hayati evet ama onca yıl aynı nefesi taşımışlar içlerinde. Her gün aynı nefesi aldığınızı düşünün hatta tam olarak veremediğinizi. Şahin ve Nare’nin her sahnesinde o nefesin boğazlarına takıldığını hissediyordum. Kavuşma sahneleriyle ise yeniden nefes almaya başladıklarını hissetmeye başladım. Yeni bir nefes. 
 
Bundan sonrası için Nare ve Şahin’i ölümün bile ayıramayacağını düşünüyorum. Tüm kırgınlıklarını sonunda konuşabildiler, Şahin tek derdinin Nare olduğunu itiraf etti ve Nare ailesini karşısına alma pahasına Şahin’e koştu. “Biz öyle bir özürle kavuşacak aşıklar değiliz.” demesine rağmen Şahin’e koştu çünkü her aşık bir özürle kavuşurdu.
 
Bizim aramızdaki engel bizdik Şahin, bizim imkansızlığımızdı.”
 
Artık imkânsız değiller. En azından birbirleri için. Tüm Albora onların imkânsız olduğunu düşünse de yan yana olduklarında onları kimse ayıramaz. Şahin’in dediği gibi “Sen yanımda ol yeter.” “Sen benim yanımda olursan bizi kimse ayıramaz.”
 
Şahin ve Nare’nin hikâyesi, kavuşmak uğruna yanmayı göze alan iki aşığın, sonunda aynı ateşte yanmayı seçmesinin hikâyesi. Belki de bu yüzden artık kimseden korkmuyorlardır. Yanmaktan korkmadıkları gibi… Aşk yanmaktır belki de kimi zaman ayrı kimi zaman aynı ateşte.
 
Eda Akça
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER