Deha: Ne yaşarsak sonuna kadar yaşamalıyız!

*Salak bu çocuk, salak.*

Diğer aile üyelerinin hikayesine girilmesi güzel, onlar da süs mankeni olmaktan çıktı ama abilerin gönül ilişkilerini çok uzun izlemedik mi? Ben çok sıkıldım. Gerçi Devran’dan kat be kat iyiler bu konuda. Biraz örnek alsa keşke de. Nerde... Şu kebapçıyı açtınız orda oturup hep beraber bir yemek falan yiyin de ordan bari birbirinize sararsınız da izleyecek eğlenceli bir toplu sahne çıkar. Şu güvenli eve kapandıkları bölüm komikti. Kebapçıdaki polis olayı da yordu beni. Bari orayı biraz daha farklı dinamiklerle eğlence için kullanın.
 
İmre ve Devran sahneleri. Bu konuda ağzımı açmam. Çok iyi yazılıyor. Baştan beri hikâye akışlarına bakarsanız ince ince, ilmek ilmek döşedi senarist onları. İki bölümdür de bence çok geç kaldığı bu ikiliyi sonunda yazıyor. Bu ikilinin yazımında yaptığınız şovu keşke dizinin genelinde yapabilseniz. İzlerken keyif alıyorum. O derinliği hissetmek büyük keyif. Oyuncuların kimyaları, yazılan replikler, aralarındaki git gel ilişki…
 
Devran’ın İmre’yi kırmızı elbiseyle gördüğü o an. Gözlerini alamayıp ne söyleyeceğini unuttuğu an, bana onu yüz yüze görüp de adını hatırlayamadığı o ilk anı hatırlattı. Aynı bakış. “İçinden ne geliyorsa o an yapması lazım. Senin kendin için istediğin hiç mi bir şey yok? Ne isterdin? Cevabı seni bile şaşırtabilir dahi çocuk.” Başkaları için yaşamaya o kadar alışmış ki Devran 6 ay ömrünün kaldığını öğrendiğinde bile ilk düşündüğü şey ailesi oldu. Kendisi için şu an ne isterdi? Devran Karan için değil Devran için. Cevabı İmre biliyor. Ben biliyorum. Sen biliyorsun. Devran da biliyor aslında da itiraf edip kabullenecek cesareti hala yok. Kuduz beyciğim şöyle tak tak tak kafasını biraz daha mı vursanız da belki artık savaşmayı bırakır. Hala savaşıyor. Kendisiyle. Oysa İmre ona söylemişti. Savaşın kendinle olacak diye. Hayatının sınavı o. Tanıdıkça onu daha da şaşırtan, karşı koymayı daha da güçleştiren, İmre’nin yoldan geçen herhangi birisine bile söylediği “tatlım” kelimesini bu kadar kişiselleştirip kıskançlık krizine girmesine sebep olan, bakışlarını kaçırmaya çalışsa da günün sonunda kendini ona daha da kaptırmış bulduğu sınavı Devran’ın. Patlayacağını tahmin ediyordum ama İmre’nin herkese söylediği tatlım kelimesine de bu kadar kurulmazsın. Küçük bir oğlan çocuğunun kıskançlığı gibi onun kıskançlığı. Kuduz'la konuşurken gözleri sürekli onun üzerinde. “Sen zaten it kopuk seviyorsun.” Kız Rahibe Teresa gibi geziyor. Hangi it kopuğu, ne zaman sevmiş? Kıskançlıktan delirdi iyice. Şükredelim ki ikiniz de korkak değilsiniz aranızda birisi cesur. “Ben kral gibi adamlardan hoşlanıyorum.” Yani bu kız sana senden hoşlandığını daha nasıl anlatsın? Yüz farklı şekilde bunu sana ima etti, ediyor. Bu çocuğun dahi olduğunu tam olarak nasıl karar verilmişti birisi bana hatırlatabilir mi? “Ben senin kralına benziyorum.” Biraz beyni çalışmaya başladı sanki. İmre, Devran’ı her haliyle seviyor. Devran’ın olduğu kişiyi de seviyor, olmaktan korktuğu kişiyi de, günün sonunda olacağı kişiyi de. Yoksa kralı kaçırılmışken yine de onu kurtarmayacağını söylediğin halde senin yanında durmazdı. Bu da yüz birinci aşk itirafı. Anlayana. E ama ben artık yorulmaya başladım kız tarafının adım atmasını, çabalamasını izlemekten.
 
İkisinin arasında aslında önemli bir fark var. Devran sürekli arka kapıyı kullanmaya çalışıyor. Oysa kapı ön tarafta. Ön kapıyı denesen artık, arka taraftan dolanmadan. İmre Devran’a dokunamıyordu, dokunmuyordu. Ama bu sefer onun o yalnızlığı, gözlerinden onun yanında olmasına ne kadar muhtaç olduğunu görünce dayanamadı tuttu elini. Oysa farkında değildi. Farkına varınca yine çekti elini. Bu ona ilk ve son sahnesinden sonra ilk yenilişi. Onu öptüğünden beri gözyaşı akarken de dokunamadı ona. Öleceğini öğrendiğinde de. Güzel seviyorsun İmre sen. Senin aşkın koşulsuz şartsız. Sahi ne zor değil mi öleceğini bildiğin birine bu denli âşık olmak. Kaybedeceğini bildiğin bir savaş bu.
 
 
*Böyle birbirimize iyice yaklaşalım, öpüşecekmiş gibi yapalım ama öpüşmeyelim seyirci çıldırsın. *
 
Ama İmre için önemi yok. Önemli olan şu an. O yeter. Bunu Devran’a sürekli söylüyor. Senin için Kuduz’u gerekirse vururdu da. O âşık olduğu adam için her şeyi yapabilecek kişilerden. Aysel’in kızı o. Annesinin kızı.
 
O silahla ilgili İmre’nin bir anısı var, belli. Bir şey var. Ne çıkar bilemiyorum çünkü maalesef karakterleri tam olarak tanıyamadığımız için bilemiyoruz. Ama bir şey çıkacak. Devran havalı havalı gitti İskender’i kurtarmaya ama Kuduz’dan yiyeceği dayağı hesaba katamadı tabii. Kuduz karakterinin başka bir olayı yok mudur? Kuduz beni her durumda güldürmeyi beceriyor. İmre Hanım. Pek de kibar. Yine Devran’ı kurtarmak İmre’ye kaldı. Kız haklı, sen onsuz hiçbir şey yapamazsın. Tatlım.
 
Devran hala 6 aya takmış durumda. Bir ara vicdana takmıştı, o bitti. Yerini 6 ay aldı. Tamam, 6 ay sonra öleceksin, anladık. Zaten korkaksın, daha da korkak oldun bu 6 ay yüzünden. İmre’ye Allah sabır versin diyorum ne diyeyim. İmre Devran’a nasıl dokunamıyorsa Devran tam tersi. Onun çenesinden tutup gözlerini gözlerine dikebiliyor artık rahatça. “Belki bana yarın bir şey olacak. Belki ben yarın öleceğim.” Devran duymaya dayanamadı ama gerçek bu. Kim yaşıyor ki sahi sonsuza kadar? Devran buna bir türlü anlam veremiyor. Ne kadar ömrü kaldığını bilmesine rağmen İmre’nin bunu umursamamasını. Onu terk etmemesini. Onun yanından ayrılmamasını. Onunla ne kadar anı kaldıysa onu yaşamanın ona yetmesini. Hep bir şeyleri hesaplayarak yaşayan Devran’a göre hesap ortadayken İmre’nin bu hesapsızca yaşayışına bir türlü anlam veremiyor. Her seferinde şaşırıyor buna. Matematik dehası Devran’ın hayat denkleminin en zor sorusu İmre. Bir türlü çözemiyor. Çözdüğünü sandığı her seferindeyse yeni bir İmre çıkıyor karşısına. Küçük bir çocuğu büyütür gibi İmre. Küçük bir çocuğa hayatı öğretir gibi.
 
“Acıtır.” İmre’nin Devran’a düştüğü o ilk an. Birisi tarafından sahip çıkıldığını hissettiği o an. Duygusal sahneler çok iyi gidiyor bu ikiliye. Bölüm boyu eğlendiler, didiştiler, birbirlerine laf soktular, yakınlaştılar, o oldu, bu oldu ama günün sonunda yine aynı hüzün… Aynı his. Aynı sızı. Yaşanacaksa yaşanacak…
 
Senarist çok güzel yazıyor bu paralel sahneleri. Her şeyi de eleştirmiyoruz canım, takdir ediyoruz, lütfen. “Ben senin gibilere düşmem.” Onun gibiler… Ne demekse artık. Aklıma geldikçe daha da sinir oluyorum. Madem ana hikâye istediğimiz gibi akmıyor, aynı anda her şeye sahip olamıyoruz, çok da kötü değil ama tam o istediğimiz kıvam yok, aksiyon yazmamaya tövbe edilmiş, bu lafların hepsini yedirtelim bari sayın senarist, hepsini ama hepsini. O Devran bu kapıya gelecek.
 
 
*Geçen bölüm altın patlattığım mekâna bu sefer sihirli sarmayla gireyim de seyirci şaşırsın. *
 
Bu yakınlaşmaların sonu bir yerde patlayacak, patlamazsa beni de şuramdan vursunlar. O sorunun cevabını ben size söyleyeyim. Milyonlarca yürekteki o sorunun cevabı. Herkes işi gücü bıraktı bunu düşünüyor. :) Devran İmre’yi ne zaman öpecek? Bir, en fazla iki bölüme. Üç olmaz. Daha fazla dayanamaz bu.
 
İmre karakterini Devran’dan ayrı da izlemek istiyorum. Sonunda böyle mafyatik işlere, o dünyaya bir şekilde yani ne şekilde olursa olsun döndüğünü görmek güzel. Bu aksiyona yakışıyor o. Buna da mı şükretmeliyiz ya, bilemiyorum. İnsan bir yandan da korkuyor her an kebapçıda kapatma olacak diye. Kötünün iyisi sanırım Devranla dolanması. Devran ana karakter farkındayım ama her karakter sanki çok Devran odaklı gibi. Herkesin yolu ona bağlı olduğu sürece var gibi. Herkes kendi kendine takılsın sonra ortada birleşirler.
 
Devran’ın cinayet şüphelisi olarak gözaltına alınmasıyla bölüm bitti. Kuduz brosu da yanında. Cesur yine yaptı Cesurluğunu. Cesur zaten sürekli kazanıyor. Bir iki mağlubiyet alsa fena olmaz sanki. Bu işten nasıl sıyrılırlar bir tahmin yürütemedim. Bölümün son sahnesini fragmana koyduğunuz ne iyi oldu ama. İzlerken nasıl şaşırdık, nasıl şaşırdık…
 
Haftalardır yazıyoruz işte bir şeyler, okuyan herkese, yorumlayan herkese selam olsun. Canınızı çok da sıkmayın. Sevdiğimiz anlardan keyif alıp izlemeye devam edeceğiz yapacak bir şey yok. O yeter.
 
Haftaya görüşmek üzere. Haydi kalın sağlıcakla.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER