Deha: Ne yaşarsak sonuna kadar yaşamalıyız!

Deha: Ne yaşarsak sonuna kadar yaşamalıyız!
Deha’da bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümü çok beğendim. Harika bir bölümdü. İzlediğim en iyi Deha bölümüydü. Bundan daha iyi bir bölüm izlediğimi ve izleyebileceğimi sanmıyorum. İnanılmaz aksiyonlar oldu. Silahlar patladı. Harika akıl oyunları vardı. Hikâye, senaryo, her şey mükemmel. Tam hayal ettiğim gibi, Ezel gibi bir dizi bu. Yalan dedik mi, Pinokyo bir, ben iki. Burnum fazla uzadı. Doğrusunu bildiğim yalanları anlatıyorum yine bir gün. Bunun gerçek olduğunu söylemeyi gerçekten çok isterdim. Ama işte insanın hayatta her istediği olmuyor.
 
Her dizinin iyi veya kötü bir kırılma noktası oluyor. Şansıma 13. bölümle beraber televizyondan takip etmeye başladım, başlamaz olaydım. Sonrası toz bulutu. Herkesin farklı bir fikri elbet vardır. Kimisi çift için izliyor, kimisi hikâye için, kimisi sevdiği bir oyuncu var onun için... Ama bana bu dizinin kırılma noktası neresi diye sorarsanız 13.bölüm ve sonrası derim. Oysa o nasıl bir sondu ya? Cesur, Aysel’i vurdu, ötesi var mı?
 
Galiba senaryoda o tren bir kez kaçınca ne olursa olsun bir daha geri gelmiyor. Garibim Aysel vurulduğu ile kaldı. Hiç kimseye değil de oyuncu kadrosuna üzülüyorum ya. Her ne olursa olsun günün sonunda ben bu oyuncuları izlemeyi çok seviyorum. Galiba gittiği yere kadar da sevdiğim sahnelerden, oyunculuklardan keyif alarak izlemeye de devam edeceğim. Hepsinin eline, emeğine sağlık.

O zaman... Perde...
 
Karga sonunda geri döndü. Kendisini görünce sanki onu göreceğimizi hiç tahmin edememişiz gibi biraz şaşıralım bari. Özlemişiz. Yani bilmiyorum, ben kendisini çok seviyorum, ben özlemişim. Siz de özlemişsinizdir ya. En sevdiğimiz mafya reyisi kendisi. Geldi, 30 saniye gördük, şükrettik, hani bir şeyler olur diye bekledik ama yok. Karga’nın adamları, aşiretin adamları, ki kendileri karga dövmesi yaptırtacak kadar bağlılar kendisine, bu adamlar nasıl oluyor da Karga’yı satıp Cesur’un tarafına geçiyorlar? Bölümde şaşırmıyoruz demiştik, evet şaşırdım bu duruma, amaç buysa gayet de başarılı ama bu çok saçma değil mi? Yani bu adamlar nasıl Karga’yı bu kadar hızlı satıp silah doğrultuyorlar? Ve kim için? Cesur için. Cesur kim ki onun bir çanta dolusu parası ile mafya reyislerini sattılar? Karga varken Cesur kim? Sayın senarist Karga’ya bir şey olursa fena bozuşuruz. Onun hizmet edebileceği hikayeler çok boyutlu. Bölümlerdir kendisine geri dönmesi için çağrı yapa yapa bir hal olduk. O benim son umudumdu. Tam döndü dedik, Cesur kendisine silah doğrulttu. Ölmesi için kavuşmadık herhalde ona?
 
Sofi ve benzerlerinin bu doğruluk, iyilik, en temiz biziz tretmanlarını dinlemek baştan beri bana çok yorucu ve sıkıcı geliyor. Siz iyisiniz diğer herkes kötü. Siz hiç yanlış yapmazsınız. Bembeyazsınız siz ve sizin gibiler. Ona en iyi cevabı da Cesur verdi. Herkesin içinde siyah var. Bu hikayedeki tek kötü adam oymuş gibi davranmak çok saçma. İyilik, namus, vicdan...Günün sonunda kendilerini en iyiler olarak gösterenler en kötüler, en vicdanlılar en vicdansızlar, en namuslular da en namussuzlar olarak çıkıyorlar karışımıza. Bu dizinin baştan beri anlatacağını vadettiği de buydu. Siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki siyah. Sofi karakteri de pek çokları gibi bence, yazılamadı. Onur Saylak’ı bu bölüm görebildik, hiç değilse buna insan seviniyor ama Sofi’nin bu hikayedeki rolünü ben hala tam olarak anlayamadım. Senin yolun yanlış tretmanlarını dinlemek de o yüzden sıkıyor beni. Devran'la ikisinin konuşmaları hep aynı. Doğruluk, iyi yol, doğru yol, doğrudan sapma, şu yaptığın yanlış, seni ben yetiştirdim, İstiklal Marşı ve kapanış.
 
 
*Geliyooo geliyooo havalı geliyooo*
 
Cesur’a gelecek olursak yine bir dejavu yaşadık. Yine Cesur firarda ile geçen bir bölüm. Cesur yine birilerinden kaçıyor, bir yerlere saklanmaya çalışıyor. Biz bunu izlemedik mi, ben mi yanlış hatırlıyorum? Cesur sokakta, Cesur caddede, Cesur polisle, Cesur, Sofi’nin evinde. Eeee? Aynı şeyleri neden tekrar izliyoruz? Zekasını yine kötülüğe kullandı, herkesi de manipüle etti, Devran’ı da bir güzel ortaya attı. Cesur’un diğerlerini ikiyüzlü bulmasını anlıyorum, kendisine katılıyorum yer yer de. Ancak Cesur’un hayat motivasyonunu hala anlayamıyorum. Düşünüyorum, bunca bölüm geçmiş biz kimseyi, hiçbir karakteri tam olarak tanımıyoruz. İskender’in geçmişi nasıldı? Aysel, Gülce ve İskender arasında neler oldu? Sofi’nin geçmişinde ne oldu? İmre’nin babasıyla Aysel ve İskender arasında neler oldu? İmre nasıl İskender tarafından yetiştirildi, geçmişte neler oldu? İskender ailesini nasıl bu kadar kolay terk etti, evlatlarını hiç mi merak etmedi? Bu aile neler yaşadı? Bence dizideki bir başka sorun da biz bu karakterleri tam olarak hissedemiyoruz. Yani daha başka türlü nasıl ifade ederim bilmiyorum ama siz beni anlıyorsunuzdur. Devran mesela. Esas oğlanla ilgili gönül işlerine girmezsek anlayabildiğim tek duygusu yalnızlığı oldu. Vicdanıyla beni bölümlerce boğdu boğdu, kenara fırlattı. Aras Bulut İynemli oynamasa zaten bu karakteri hiç anlayamayacağız. Şükredelim ki o oynuyor da bir bakışı, bir jesti, bir şeyiyle iç dünyasını bize bir şekilde anlatıyor. O da olmasa halimiz harap.
 
 
*En yakın arkadaşımla yine bir gün şakalaşıyoruz.*
 
Cesur geçen bölümlerde ortalığı karıştırdı, o olmasa hikâye akmıyordu ama şu an onun altı bir türlü dolmuyor. Evet, sevgisizlik çoğu şeyin sebebi. Ama Aysel ve İmre ile neden bir sahne izleyemiyoruz? İmre ve Cesur birbirlerini seviyorlardı. Onlar arasında neden bir yüzleşme olamıyor? Annesini vurduktan sonra annesi İskender’e demedi mi Cesur’a bir şey olursa kendisini kaybedeceğini? İmre yardım etmedi mi Cesur’a? Ben hala bir umut yüzleşme bekliyorum. Sofi’yi de kandırdı. Ne yaptın, neden yaptın, nasıl yaptın diye 20 yıldır yetiştirdiği insana insan neden sormaz ki?
 
Bu bölüm İskender kaçırıldı. Devran’ın babasını ölüme terk edeceğini her ne olursa olsun düşünmemiştim ama o artık öğrendiği yeni hayat dersiyle elindeki paradan da olmak istemedi. Eskiden olsa gider o parayı verirdi. Gerçekten bir seçim yapması gerekse peki gerçekten parayı mı seçerdi ki? Bunu herhalde zaman gösterecek bize. İskender Devran sahneleri komik, insanı güldürüyor birbirlerine laf sokmalı halleri. Her şey tamam da bana lütfen birileri geçen bölüm Devran’ın aynı mekâna elinde aynı çantalarla gidip adamlarla dövüşüp sağa sola altın patlatmasıyla, bu bölüm yine aynı mekâna sihirli sarmalar aracılığıyla uyuşturduğu adamların yanına yine elinde aynı çantalarla gitmesinin, aynı eylemin benzerini yapmasının nasıl bir farkı var anlatabilir mi? E biz yine aynı şeyi izlemedik mi? Bu iki sahnenin tam olarak nasıl bir farkı var? Daha da önemlisi sarmalarla uyuşturduğu adamlardan babasını kurtaran Devran, bu adamlar hayatta olduğu sürece tam olarak neyine güvenerek peşlerine düşmeyeceğini düşünüyor? Ya bu çok saçma değil mi? Bu adamlar uyanınca yine gider, yine birinizi kaçırır, olmadı artık kafanıza sıkar. Keşke sıksa bari ordan bir dram, bir şey izleriz. Patlayıcı altınlarla dayak yiyen adamlar sihirli sarmaları yiyince bunu neden tekrar yapmasın ki? Bu sorun çözülmüş mü oldu? Aman Devran Bey eline silah almasın. O silahı öyle ya da böyle eline alacak. Güzellikle olmazsa başka türlü olacak ama o silahı eline alacak.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER