Deha’da bir
bölümün daha sonuna geldik. Bölümü çok beğendim. Harika bir bölümdü. İzlediğim
en iyi Deha bölümüydü. Bundan daha iyi bir bölüm izlediğimi ve izleyebileceğimi
sanmıyorum. İnanılmaz aksiyonlar oldu. Silahlar patladı. Harika akıl oyunları
vardı. Hikâye, senaryo, her şey mükemmel. Tam hayal ettiğim gibi, Ezel gibi bir
dizi bu. Yalan dedik mi, Pinokyo bir, ben iki. Burnum fazla uzadı. Doğrusunu
bildiğim yalanları anlatıyorum yine bir gün. Bunun gerçek olduğunu söylemeyi
gerçekten çok isterdim. Ama işte insanın hayatta her istediği olmuyor.
Her dizinin iyi
veya kötü bir kırılma noktası oluyor. Şansıma 13. bölümle beraber televizyondan
takip etmeye başladım, başlamaz olaydım. Sonrası toz bulutu. Herkesin farklı
bir fikri elbet vardır. Kimisi çift için izliyor, kimisi hikâye için, kimisi
sevdiği bir oyuncu var onun için... Ama bana bu dizinin kırılma noktası neresi
diye sorarsanız 13.bölüm ve sonrası derim. Oysa o nasıl bir sondu ya? Cesur,
Aysel’i vurdu, ötesi var mı?
Galiba
senaryoda o tren bir kez kaçınca ne olursa olsun bir daha geri gelmiyor.
Garibim Aysel vurulduğu ile kaldı. Hiç kimseye değil de oyuncu kadrosuna
üzülüyorum ya. Her ne olursa olsun günün sonunda ben bu oyuncuları izlemeyi çok
seviyorum. Galiba gittiği yere kadar da sevdiğim sahnelerden, oyunculuklardan
keyif alarak izlemeye de devam edeceğim. Hepsinin eline, emeğine sağlık.
O zaman...
Perde...
Karga sonunda
geri döndü. Kendisini görünce sanki onu göreceğimizi hiç tahmin edememişiz gibi
biraz şaşıralım bari. Özlemişiz. Yani bilmiyorum, ben kendisini çok seviyorum,
ben özlemişim. Siz de özlemişsinizdir ya. En sevdiğimiz mafya reyisi kendisi.
Geldi, 30 saniye gördük, şükrettik, hani bir şeyler olur diye bekledik ama
yok. Karga’nın adamları, aşiretin
adamları, ki kendileri karga dövmesi yaptırtacak kadar bağlılar kendisine, bu
adamlar nasıl oluyor da Karga’yı satıp Cesur’un tarafına geçiyorlar? Bölümde
şaşırmıyoruz demiştik, evet şaşırdım bu duruma, amaç buysa gayet de başarılı
ama bu çok saçma değil mi? Yani bu adamlar nasıl Karga’yı bu kadar hızlı satıp
silah doğrultuyorlar? Ve kim için? Cesur için. Cesur kim ki onun bir çanta
dolusu parası ile mafya reyislerini sattılar? Karga varken Cesur kim? Sayın
senarist Karga’ya bir şey olursa fena bozuşuruz. Onun hizmet edebileceği
hikayeler çok boyutlu. Bölümlerdir kendisine geri dönmesi için çağrı yapa yapa
bir hal olduk. O benim son umudumdu. Tam döndü dedik, Cesur kendisine silah doğrulttu.
Ölmesi için kavuşmadık herhalde ona?
Sofi ve
benzerlerinin bu doğruluk, iyilik, en temiz biziz tretmanlarını dinlemek baştan
beri bana çok yorucu ve sıkıcı geliyor. Siz iyisiniz diğer herkes kötü. Siz hiç
yanlış yapmazsınız. Bembeyazsınız siz ve sizin gibiler. Ona en iyi cevabı da
Cesur verdi. Herkesin içinde siyah var. Bu hikayedeki tek kötü adam oymuş gibi
davranmak çok saçma. İyilik, namus, vicdan...Günün sonunda kendilerini en
iyiler olarak gösterenler en kötüler, en vicdanlılar en vicdansızlar, en
namuslular da en namussuzlar olarak çıkıyorlar karışımıza. Bu dizinin baştan
beri anlatacağını vadettiği de buydu. Siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki
siyah. Sofi karakteri de pek çokları gibi bence, yazılamadı. Onur Saylak’ı bu
bölüm görebildik, hiç değilse buna insan seviniyor ama Sofi’nin bu hikayedeki
rolünü ben hala tam olarak anlayamadım. Senin yolun yanlış tretmanlarını
dinlemek de o yüzden sıkıyor beni. Devran'la ikisinin konuşmaları hep aynı.
Doğruluk, iyi yol, doğru yol, doğrudan sapma, şu yaptığın yanlış, seni ben
yetiştirdim, İstiklal Marşı ve kapanış.
*Geliyooo
geliyooo havalı geliyooo*
Cesur’a gelecek
olursak yine bir dejavu yaşadık. Yine Cesur firarda ile geçen bir bölüm. Cesur
yine birilerinden kaçıyor, bir yerlere saklanmaya çalışıyor. Biz bunu izlemedik
mi, ben mi yanlış hatırlıyorum? Cesur sokakta, Cesur caddede, Cesur polisle, Cesur,
Sofi’nin evinde. Eeee? Aynı şeyleri neden tekrar izliyoruz? Zekasını yine
kötülüğe kullandı, herkesi de manipüle etti, Devran’ı da bir güzel ortaya attı.
Cesur’un diğerlerini ikiyüzlü bulmasını anlıyorum, kendisine katılıyorum yer
yer de. Ancak Cesur’un hayat motivasyonunu hala anlayamıyorum. Düşünüyorum,
bunca bölüm geçmiş biz kimseyi, hiçbir karakteri tam olarak tanımıyoruz.
İskender’in geçmişi nasıldı? Aysel, Gülce ve İskender arasında neler oldu?
Sofi’nin geçmişinde ne oldu? İmre’nin babasıyla Aysel ve İskender arasında
neler oldu? İmre nasıl İskender tarafından yetiştirildi, geçmişte neler oldu?
İskender ailesini nasıl bu kadar kolay terk etti, evlatlarını hiç mi merak
etmedi? Bu aile neler yaşadı? Bence dizideki bir başka sorun da biz bu karakterleri
tam olarak hissedemiyoruz. Yani daha başka türlü nasıl ifade ederim bilmiyorum
ama siz beni anlıyorsunuzdur. Devran mesela. Esas oğlanla ilgili gönül işlerine
girmezsek anlayabildiğim tek duygusu yalnızlığı oldu. Vicdanıyla beni
bölümlerce boğdu boğdu, kenara fırlattı. Aras Bulut İynemli oynamasa zaten bu
karakteri hiç anlayamayacağız. Şükredelim ki o oynuyor da bir bakışı, bir jesti,
bir şeyiyle iç dünyasını bize bir şekilde anlatıyor. O da olmasa halimiz harap.
*En
yakın arkadaşımla yine bir gün şakalaşıyoruz.*
Cesur geçen
bölümlerde ortalığı karıştırdı, o olmasa hikâye akmıyordu ama şu an onun altı
bir türlü dolmuyor. Evet, sevgisizlik çoğu şeyin sebebi. Ama Aysel ve İmre ile
neden bir sahne izleyemiyoruz? İmre ve Cesur birbirlerini seviyorlardı. Onlar
arasında neden bir yüzleşme olamıyor? Annesini vurduktan sonra annesi
İskender’e demedi mi Cesur’a bir şey olursa kendisini kaybedeceğini? İmre
yardım etmedi mi Cesur’a? Ben hala bir umut yüzleşme bekliyorum. Sofi’yi de
kandırdı. Ne yaptın, neden yaptın, nasıl yaptın diye 20 yıldır yetiştirdiği
insana insan neden sormaz ki?
Bu bölüm
İskender kaçırıldı. Devran’ın babasını ölüme terk edeceğini her ne olursa olsun
düşünmemiştim ama o artık öğrendiği yeni hayat dersiyle elindeki paradan da
olmak istemedi. Eskiden olsa gider o parayı verirdi. Gerçekten bir seçim
yapması gerekse peki gerçekten parayı mı seçerdi ki? Bunu herhalde zaman
gösterecek bize. İskender Devran sahneleri komik, insanı güldürüyor
birbirlerine laf sokmalı halleri. Her şey tamam da bana lütfen birileri geçen
bölüm Devran’ın aynı mekâna elinde aynı çantalarla gidip adamlarla dövüşüp sağa
sola altın patlatmasıyla, bu bölüm yine aynı mekâna sihirli sarmalar
aracılığıyla uyuşturduğu adamların yanına yine elinde aynı çantalarla
gitmesinin, aynı eylemin benzerini yapmasının nasıl bir farkı var anlatabilir
mi? E biz yine aynı şeyi izlemedik mi? Bu iki sahnenin tam olarak nasıl bir
farkı var? Daha da önemlisi sarmalarla uyuşturduğu adamlardan babasını kurtaran
Devran, bu adamlar hayatta olduğu sürece tam olarak neyine güvenerek peşlerine
düşmeyeceğini düşünüyor? Ya bu çok saçma değil mi? Bu adamlar uyanınca yine
gider, yine birinizi kaçırır, olmadı artık kafanıza sıkar. Keşke sıksa bari
ordan bir dram, bir şey izleriz. Patlayıcı altınlarla dayak yiyen adamlar
sihirli sarmaları yiyince bunu neden tekrar yapmasın ki? Bu sorun çözülmüş mü
oldu? Aman Devran Bey eline silah almasın. O silahı öyle ya da böyle eline
alacak. Güzellikle olmazsa başka türlü olacak ama o silahı eline alacak.
Yazı devam ediyor...