Proje tasarımını Hakan Bonomo’nun üstlendiği İlk ve Son ikinci sezonuyla 24 Ekim’de BluTV’de başladı. Hazal Subaşı ve Ulaş Tuna Astepe’nin başrollerini paylaştığı yapım ilk sezonuyla (Özge Özpirinçci, Salih Bademci) büyük bir ilgi toplamıştı.
Bir aşk hikâyesini merkezine alan dizi psikolojik derinliğiyle çokça konuşulmuştu. Bu sezon da başka bir çiftin hikâyesine odaklanıyoruz. Cihan ve Nilüfer çiftinin tanışmalarına, aşklarına, evliliklerine sonrasında gelen ayrılığa şahit oluyoruz.
Dizinin geçen sezondan aşina olduğumuz bir şablonu var. Çift akslı giden öyküde, ta ilk bölümden iki aşığın ayrıldığını öğreniyoruz. Şimdi ve geçmiş olmak üzere iki zaman diliminde öykü akıp geçiyor. Şu anda 4 bölümü yayımlanan dizi geçen sezon olduğu gibi 8 bölümde sona erecek.
Her şeyden önce dizinin müzik seçimleri harika. Mansur Ark, Sena Şener gibi sevilen sanatçıların parçalarına yer veren dizi oyunculuklarıyla da göz dolduruyor. Bilhassa Ulaş Tuna’nın Cihan karakterini bir elbise gibi üzerine giymesi çok hoşuma gitti. Sanki ondan başkası Cihan olamazmış gibi geldi bana.
Bir diğer çok sevdiğim oyuncu şüphesiz Senan Kara. Nilüfer karakterinin annesini de ondan başkası oynasa bu kadar etkili olmazdı diye düşünmeden edemiyorum.
İki aşığımızın ortak yanı aile sevgisinden mahrum kalmaları. Nilüfer, intihar eden babasının yasını tutuyor. Cihan da kendisinden sevgisini esirgemiş baba figürüne sahip. Aklıma ‘’Baba dizisinde (Show TV)’’ Tolga Sarıtaş’ın bir repliği geldi konuyla alakalı olarak: ‘’Biraz şefkat için bizi adam öldürecek hâle getirdin baba!’’
Çiftimizin baba sorunsalı ilişkilerine de yansıyor. Her şey de burada düğümleniyor aslında. Cihan, babasından yeterli sevgiyi görmediği için onun tam tersi bir birey olarak yaşamaya devam ediyor. Sırf ona inat gibi. Babasının, ‘’40 yaşına geldi. Adam da olamadı, koca da olamadı.’’ demesi onu sinirlendirse de içten içe hoşuna gidiyor. Babasının dikkatini çekebilmek için her şeyi yapmış bir adam o. Tıpkı bir çocuk gibi. Büyüyememiş, koca bir çocuk.
Babası, toplumsal normlara uyan bir adamken Cihan onları delip geçiyor. Yazar olmak istiyor. Para kazanabileceği bir işi yok. Sevmeyi bilmiyor. Babasından görmediği sevgiyi (büyüdükçe ondan alamayacağını bildiğinden dolayı) başkalarından almak için çabalıyor. Nilüfer’e olan aşkının sebebi bu. Sorunlu bir ilişki yürütseler bile ondan kopamayışının sırrı burada yatıyor.
Keza Nilüfer tarafında da durum pek farklı değil. İntihar eden babasının yerine Cihan’ı koyuyor. Daha doğrusu babası gibi bir adam buluyor. Bilinçdışı bu konuda da onu yalnız bırakmıyor. Psikolojideki bağlanma stillerini düşündüğümüzde ‘’kaygılı bağlanma’’ya işaret ediyor Nilüfer’in Cihan’a olan düşkünlüğü.
Cihan’ın kendisini bırakıp gideceğini bilse de (tıpkı babası gibi) ondan ayrılamıyor. İlişkinin başından beri bunu düşünmesi bile o kaygıya işaret ediyor. (Babasız/ Cihansız kalma korkusu) İnsanlara güveni yok. En başta kendine güvenmiyor. Babasından gördüğü yarım yamalak sevgi, yetişkin bir kadın olmasının önüne geçiyor. (Tabi burada Nilüfer’in annesi de etkin bir rol oynuyor. Kocasıyla evlendiğine pişman olan anne, doğurduğu kızını adeta bir proje gibi şekillendirmeye çalışıyor. Kendi yaptığı hatalarını kızı vasıtasıyla düzeltmeye çalışıyor. Sürekli bunu vurguladığı için Nilüfer kendisini ‘annesi’ gibi görüyor. Babaya olan düşkünlüğü elektra kompleksi bağlamında da okunabilir.)
Annesini de dinlemiyor bu süreçte. Çünkü hep onu dinlemiş o ana kadar. Özellikle düğün günü ‘’anne ben senden ayrılıyorum!’’ demesi de boşuna değil. Nilüfer için oldukça devrimci bir hareket!!!
İki taraf da yeterli sevgiyi görememiş. Bu incinmişlik ve boşluk hissi onlara çeşitli hatalar yaptırtıyor. Çocukları olsa da onu yetiştirme konusunda bile problem yaşıyor bu ikili. Çünkü ikisi de hâlâ çocuk. İkisi de sevmeyi bilmiyor. İki yaralı birey beraber olup var olamıyorlar. Bence dizinin en etkili yanı da bu.
Öyküleme yeteneği, anlatma becerisi, belirli temalar etrafında örülen olay örgüsü, karakterlerle özdeşim kurmamızı sağlayan psikolojik derinliği verebilme gücüyle Hakan Bonomo alkışı en çok hak eden kişi bence.
Dipnot: Nilüfer ve Cihan da az buçuk da olsa kendimi görüyorum. Belki de bu yüzden özdeşim kurdum onlarla. Ama onlara bir tavsiye vermek istiyorum. İnsan, kendisini yeterince severse başkalarının sevgi ihtiyacını satın almak zorunda kalmıyor. Ve büyüyebiliyor. Yetişkinliğin arka bahçesinin çocukluk olduğunu bir kez daha gördüm bu diziyle beraber. Daha fazla spoiler vermeden seyirciye bırakıyorum. Dizinin düğün sahnesinde/ cenazede çalan enfes bir parçayla sonlandırıyorum yazımı: Yaşar Kurt’tan ‘’Hadi Baba Gene Yap’’