Deha, Yapımcılar, Senaristler ve Erkek Oyunculara Kurdukları Dünyalar

Deha, Yapımcılar, Senaristler ve Erkek Oyunculara Kurdukları Dünyalar
Ekranda rahatsızlık veren birçok şey var. Kimi diziler şiddeti normalleştiriyor, kimi zorbalığı romantize ediyor, kimi söz konusu erkek ise ihaneti kabul edilebilir bir şeymiş gibi veriyor. Verilen mesajlar, topluma çok lazımmış gibi enjekte edilen algılar öyle pervasızca ki hangi birini yazalım? İzlediğim bir diziden yola çıkarak ben birkaç şey yazmaya karar verdim.
 
Evet, konumuz Deha. Pazar akşamları Yargı bitince boşalınca, çok da heyecan vermese de Deha'yı izleyelim dedim. Çok heyecan vermedi en baştan evet. Bu kadar erkek dolu bir dizi zaten işlenecek konular çok belli olduğu için pek heyecan vermiyor. Ama mesela erkek dizisi ya da mafya dizisi denen Çukur'da bile afişinde bir erkek ve kadın vardı ilk başta ve Sena'nın da bir hikayesi vardı. Dizi toplu erkek geçidi değildi afişte. Deha'da düşündüğümden de kötü bir erkek dünyası yazılmış ve kadınlar öyle kötü konumlandırılmış ki, insan kadın olarak nelerle savaştığımız bu günlerde senarist ve yapıma neden diye sormak istiyor.
 
Dizi izlenebilir, hatta 7 bandında reytingler alacağını tahmin etmek güç değildi. Zaten Pazar günü hazırda 6. bölümünde 9 reytinge ulaşmış, 11 reytinglere çıkmış ve 3 sezon Teşkilat karşısında AB ve ABC'de ve çekişmeli olarak totalde dominasyon kurmuş bir Yargı izleyicisi boşta bekliyorken ve onlara da Yekta Tilmen'i oynayan sevgili Uğur Polat'ın da olduğu bir dizi sunuyorken o seyircinin oraya şans vereceği çok belliydi. Fakat Deha başarı olmuş mudur derseniz ilk 6 bölüm itibari ile seyirci tutan bir dizi olsa da etkileyici bir dünya kuramamış durumda görünüyor. 
 
Yargı'nın ilk bölümlerini hatırlıyorum. Herkes ama herkes Yargı'yı konuşuyordu. Oyunculuklar, sahneler, ne olacağı hepsi merak konusuydu. 3. sezon başında da dizi yine en çok konuşulan merak edilen diziydi. Hala bazen metroda Ceylin'in Engin ile yüzleşme sahnesini veya kızı için feryat ettiği sahneyi izleyenleri görüyorum. Yargı örneği verme nedenim dizinin onun yerine gelmiş olması. Yani başarılı etkili bir dizi sadece reyting ile de ölçülmez. Çünkü malum deneklerin kimler olduğunu da bilmiyoruz. Fakat başarılı bir dizinin etkilerini gündelik yaşamda görürsünüz. Hani vardır ya televizyonda bakarsınız reytingi iyi diziler vardır, izlenir ama çok da sosyal medyada veya etrafınızda konuşulmaz, pek de etkileyici bir şey sunmaz size işte Deha da öyle bir dizi olma yolunda. Dizinin mantalitesinde, ruhunda ve verdiği mesajda büyük bir sorun ve mantıksızlık var çünkü. 

Neden? 
 
Öncelikle dizinin oyuncularını genelde severek izlediğimi söylemeliyim. Aras B. İynemli ve Taner Ölmez sevdiğim isimler. Ahsen Eroğlu ve Melis Sezen'i görünce içim açılıyor. Uğur Polat ve Onur Saylak zaten usta oyuncular. Anlatmak istediğim şeyin oyuncular ile ilgisi yok. Önce bunu belirteyim. Sorun zihniyet ve ayrımcılıkta. Önce yapımcı bazında ele alalım. Sevgili yapımcılar erkek oyuncularınıza paralar yığıp onlara "errrkek errrkek dünyalar" kurmaktan bıkmadınız mı? Seyirci de pek heveslisi değil bunun işte. Dünya değişiyor, arayışlar ve zevkler de. Kimse sadece yakışıklı erkek görmek için ekran karşısına geçmiyor. Bunun örneklerinden biri Gaddar dizisi idi. Gözde bir erkek oyuncuyu bulan yapımcı sadece onun erkek şov yapacağı kavgalı dövüşlü, bol erkek pozlu bir dünya kurdu. Yani bunun senarist ayağı da var ama ona sonra geleceğim. Dizi istenen reytingi almayınca sorunu kadın oyuncuda görüp bir de erkek karaktere başka kadın getirdiler. Önceleri çok aşık gibi duran erkek karakterimiz, bir ilk partner olan kızla bir diğer partner olan kızla oradan oraya atlayan bir şey oluverdi. Sonunda erkeği az mı olmuş acaba bu dizinin deyip bir de İbrahim Çelikkol'u getirdiler. Sorun ne kadın oyuncudaydı ne de erkeği azdı dizinin. Sorun yapımcılar ve gözde erkek oyuncu görünce çok para verip bir de ona erkek dünyası kurayım zihniyetinde. İstemiyoruz anlayın işte. Zaten sonuçlar da izlenen bir iş olsa bile kaliteli bir iş çıkarmıyor bu şartlarda. Dünyada kadınlar olarak zaten çok şeyle savaş verirken sizin gözde erkek oyuncularınıza yaptığınız erkek şovlu, kadın karakterlerin sadece onun sevgilisi, bacısı, anası veya bir şeyi olarak yer aldığı dizilerinizi istemiyoruz. Ay yapım gibi bir yapım şirketi bundan ders almalıydı. Ama almamış ki bize Deha'yı verdi. 
 
Deha'da durum o kadar vahim ki errrkek (bu vurgu önemli) karakterimize baştan iki partnerli harem kurulmuş. Kadınlar öyle konumlandırılmış ki, Devran beyimiz babası gibi olursa kızın annesi Aysel gibi daha seksi daha cüretkâr ve suçlu dünyasına yatkın olduğu İmre karakterini seçecek, eğer babası gibi olmazsa kendi annesi Gülce gibi hayat savaşı vermek ile meşgul seksi ve aşk oyunlarında cüretkâr olmayan, dürüst ve doğruları olan Esme karakterini seçecek. Kadınlar, Devran beyimize sunulan birer seçenekler yani dizide. Ha bu arada kadının adı dizide o kadar yok ki, Devran kendi annesi gibi olursa diye bir seçenek de yok. Güya deha olan karakterimiz en son küçük bir çocukken gördüğü babasının içinde dolaştığı kaygılarıyla saç baş yolarken "ben Gülce'nin oğluyum" bile demiyor. Ona canından bir parça veren, içinde büyüten, doğuran ve doğruyu ve yanlışı öğreterek yetiştiren, okutan annesi Gülce gibi olması diye bir seçenek bile yok. Şimdi Deha'nın senaryosunun mantığı açısından çok önemli bir bilgi vereceğim. Damarlarımızda annelerimizin de kanı dolaşır, onların da genlerini alıyoruz ve hatta zekâ ile ilgili genler X kromozomu ile aktarılır. Neyse anneyle çocuk arasındaki kalıtımsal ve biyolojik bağlara girmeyeceğim. Ne diyorduk Devran saç baş yolarak babama benzersem diye dolaşıyor. Adam üniversiteyi bitirmiş, yetmemiş annesi onun zekasını görmüş hayat yükünü yüklememiş ve yüksek lisans üstüne doktora da yapmış. Oturup çözülmemiş problemleri çözebilmeye odaklanabileceği bir hayat kalitesi sunulmuş. Hala peşinde mafyanın silah korkusuyla yaşayan, ergen oğlunu mafyaya sunmuş babana benzeme korkusu yaşıyorsan bu nasıl dahiliktir? Aldığı eğitim, yetiştiriliş tarzı vs. önemli değil sanki. Küçüklüğünden beri görmediği ve ergen kardeşini kurban etmiş babası gibi olma telaşı sarmış beyimizi. 
 
Öyle bir şey yok Devrancım. Kötüysen sen kötüsündür, babanın İskender olması ile ilgisi yok. Cesur hadi öyle bir hayat içinde büyümüş. Senin öyle bir mazeretin de yok. Annen sana saygın rahat bir hayat kurman için her şeyi vermiş. Buna rağmen babanın yoluna gidersen bu seninle ilgili olacak sadece. Çünkü iyilik ve kötülük insanın kendi seçimidir. Devran dolandırıcı bir mafya olursa babasına benzemiş olmayacak, babası gibi olmayı seçmiş olacak. Bu öyle elimizde olmayan kalıtımsal bir şey değil. Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü bilen biri olarak şu izlediğimiz gidişatta bile bile yanlışı ve kötülüğü seçerse Devran, bunun babası ile ilgisi olmayacak. Tamamen onun karakter defosu olduğunu ve pek de dahi olmadığını gösterecek. Zira İskender'in hayatında özenilecek pek bir şey de yok. Zaten Devran karakteri de bizi kendisine inandıramıyor. Deha denilen karakterden insan daha zekice, daha derin, daha farklı bir şeyler bekliyor. Devran ise klasik bir üç kağıtçı olan babasının her tuzağına düşen, onun kulağına üvey kızına yöneltmek için bilerek üflediği "âşık olmadın, olunca tutku için şunları yapıcan" sözlerine düşecek kadar sığ bir adam gibi duruyor. 
 
Bu noktada senaristin, hem de bir kadın senaristin dizide kadınları konumlandırış şeklinin beni üzdüğü noktalara değinmek istiyorum. Esme de İmre de ayrı ayrı veya aynı dizide, senaryonun onları Devran'ın seçenekleri olarak konumlandırmadığı bir dizide izlemek isteyeceğim karakterler. Fakat senaryonun kendi kadın karakterlerine muamelesi nedeniyle ortaya çıkan tablo ve verilen mesaj çok rahatsız edici. Aynı şey Aysel ile Gülce'de de var. Hatta oradaki şeyi Esme ve İmre'ye yansıtmak amaçları. İskender Aysel ile ilişkisine aşk tutku diyebilir. Fakat bizim gördüğümüz bu aşka dair şeyler; sürekli sevişen tutkusu yüksek bir çift olmaları ve Aysel'in İskender'i gayet iyi yönetmesi. Özellikle oğlunu sahte parayla mafyaya yollamış İskender'i övüp istediği kıvama getirdiği sahneyi hatırlayın. İskender'in egosunu gayet iyi okşuyor Aysel ve gerektiğinde oradan tokatlıyor yani iyi yönetiyor ve seksi bir kadın, tutku oyunlarını iyi biliyor. Gülce ise dizide saçını bile taramadıkları bir karakter ve dürüst bir kadın. İskender'in egosunu okşamadığı, yanlışına yanlış dediği ve hayata dair doğruları kuralları olan bir kadın olduğu belli. Esme de baba şiddeti ile büyümüş bir kız ve tutku oyunlarını bilmiyor. Zaten kendi hayat savaşı var. Devran'ın yanlışını da söylemekten çekinmiyor. İmre ise seksi bir kadın ve bunu biliyor ve kullanıyor. Bunu kullanması annesi ve baba dediği İskender tarafından destekleniyor. Hatta İskender bilerek İmre'ye yönlendirmek istiyor Devran'ı. İmre'nin özellikleri seksi, kadınsı, yapabiliyorsa suç işlemekte beis görmüyor ve dürüstlüğü aptallık sayıyor. Hal böyle olunca Devran'ın yanlışlarını eleştirmeyip destekleyeceği de ortada. Devran da o kadar sığ ve basit bir karakter ki 20 yıldır âşık olduğu kadına aşkını fırlatıp "o aşk değilmiş yaaa" diyecek ve daha seksi İmre'ye tutku hissedince "hiç öyle şeyler yapmayan" Esme'ye âşık olmadığını anlayacak. Hani şu ilk bölümde o gelmeden soruyu çözmeye başlamadığı Esme'ye. Aşk öyle bir şey değilmiş kardeşim diyecek Devran yani, "Aşk dediğin sürekli sevişme halinde olmak ve içindeki kötüyü besleyip doğrular diye kafanı ütülemeyecek kadına hissettiğindir" diyecek güya dahi Devran. Bunu söyleyen ben değilim dizinin kendisi. Verdiği mesaj bu. Kadınlara aba altından sopa gösterip "Seksi bakımlı olun, gerektiğinde erkeğinizin egosunu okşayıp gerektiğinde oradan oynayın. Yoksa daha bakımlı, seksi ve bu işi bilen kadın gelir ve onu alıverir." diyor dizi kadınlara. Aşk, ruh birliği, yoldaşlık, hayatı doğruları ve yanlışları ile tartışabilme filan sıkıcı şeyler diyor dizi kadınlara. Seksi ol, erkek ile oyna, erkeği elinde tut diyor. 
 
Erkeği elde tutmak neden umurumuzda olsun? Kadınların hayatlarını yaşayış şekline ne hakla bunu sokuyorsunuz dizide bile olsa? Gülce karakteri bunu hissettiğini söyledi bile. Esme de şüphe duyup aynalara bakmaya başladı. İskender her hafta erkek ve tutkuları ve bunun için her şeyi yapabileceğinden bahsedip duruyor.  İskender "sen daha âşık olmadınları" Devran'ı İmre'ye itmek için söyleyip duruyor da, Devran da bunu anlamayıp hemen aklı karışacak kadar salak ve sığ bir karakter çiziyor. Ama asıl rahatsız edici taraf şu: Erkeklerin tutkuları ve istekleri çok önemliymiş gibi bunun için her şeyi yapabilirler diyorsunuz. Erkekler sadece istiyorlar ve tutku duyuyorlar diye bu tutkular doğrultusunda her şeyi yapmaya hakları vardır gibi bir mesaj da veriyorsunuz. Bunları kadına şiddetin her türlüsünü gördüğümüz şu ortamda derseniz işin ucu her anlama kadar çekilir. Bize ne kardeşim? Bize ne İskender'in anlatıp durduğu erkeklerin tutkularından ve isteklerinden? Devran da şunlarla aklı karışacak kadar sığ ve basit bir karakterse Esme'ye de İmre'ye de yazık değil mi?
 
Dediğim gibi oyuncular ile ilgili değil sorun, karakterlerin kurgulanışında sorun var. Aras B. İynemli izlemeyi sevdiğim bir oyuncu. Fakat Devran karakterinin zekasına da, karakterin kendisine de 2. bölümden sonra inanmamaya başladım senaryo nedeni ile. Taner Ölmez, Cesur olarak çok iyi ama farkındaysanız onun hakkında çok bir şey yazmadım. Çünkü karakterin motivasyonunun ne olduğunu henüz çözmüş değilim. Fakat şu hali ile Devran'dan daha zeki görünüyor. Hatta senaryo üç kağıtçı babası ile dolandırıcılık yapıyor iken Cesur'un zekasını doğru yönde kullanması yönünde olsaydı daha ilgi çekici olurdu bence. Yok ama biz illa doktora bile yapmış dahi olan karakterin onu küçükken terk etmiş üç kağıtçı babasına benzemesini bahane ederek kötülüğü seçişini izleyeceğiz. Ahsen Eroğlu harika bir karakter çıkarmış, gerçekçi bir Esme sunuyor. Hikayesi en gerçekçi olan da o dizide. Baba şiddeti ve aile baskısı içinde büyümüş Esme'nin Devran ile ya da Devran'sız okulunu bitirip avukat olmasını izlemek isterim. Daha şimdiden Esme'ye âşık olduğunu söyleyemeyen Devran hayatından çıkarsa zaten Esme için bir kayıp olmayacak. Melis Sezen'i çok sempatik buluyorum. Ekran ışığı da var. İmre'nin de Devran'ın tutku duyacağı öğe olmak dışında kendi aklını kullanıp kara para aklama ağından kurtulacağı bir hikayesi olsa daha çekici olur.
 
Onur Saylak'ın tarihi hikayeler anlatan karakter olması dışında eski bir polis veya o tür yasal yardım verebilecek biri olmasını umuyordum. Fakat doğruları söylemenin sıkıcı, birlikte suç işlemenin ise seksi sayıldığı dizide o da suçlular dünyasından çıkacak belli ki. 
 
Ve Uğur Polat... Uğur Polat İskender'i çok iyi canlandırıyor ve onu seyretmek zevk veriyor elbette. Fakat sorun karakter kurgusunda yine. İskender, Yekta Tilmen karakterinin daha kötü ve daha az zeki halinin karikatürü gibi dizayn edilmiş senaryoda. Evet, Yekta Tilmen kesinlikle daha zeki idi. O, İskender'in yerinde olsa çoktan elde ettiği paralar ile kendine iyi ve gerçek bir şirket kurmuş ve kendine iş adamı olarak saygın ve dokunulması güç bir ad elde etmişti. Çünkü Yekta iyi bir adın önemini de biliyordu. Zeki şekilde herkesi kendine bir şekilde bağlamıştı. Yekta'nın Ceylin ile kapışma olarak başlayıp baba kız ilişkisine evrilen hikayesinin tadının bir gramını dahi henüz baba oğul kapışmalı Deha'dan alamadım. Yekta'nın iyi bir yanı da vardı ve dizinin başından beri hep birlikte çalışmak istediği Ceylin ile iyi tarafını besledi. İskender ise şu an çok karikatürize bir kötü karakter. Karakter derinlik kazacak mı göreceğiz. Yargı'da Yekta Ceylin'in, Ceylin de Yekta'nın zeki olduğunu biliyordu ve planlarını hep birbirlerinin zekasını düşünerek yaptılar. Yargı birinci sezon finalinde Ceylin'in Yekta'yı tutuklattığı ve tek başına planlayıp kurguladığı o ince oyun ayarında oyunlar izlemek isterim. 
 
Aslında söyleyecek çok şey var ama epeyce de yazmışım. Sevgili yapımcılar ve senaristler erkek oyuncularınıza kurduğunuz o dünyaları da bizler izliyoruz ya da şöyle söyleyeyim ya izlemiyoruz ya da izlerken etkilenmiyoruz ve nerede bu dizide kadın diye soruyoruz. Biz kadınlar "errrkek" oyuncularınıza yazdığınız o "errrkek errrkek dünyalar" içinde kadın karakterleri konumlandırış şeklinizden ve onlara ve dolayısıyla bize salladığınız parmağınızdan rahatsız oluyoruz. Seksi giyinmek, davranmak ya da davranmamak kendi seçimimiz. Bir erkek için bunu değiştirmeyeceğiz. Doğrularımızı söylemekten bir erkek bizi sıkıcı bulacak diye vazgeçmeyeceğiz. Ve size bir şey daha söyleyeyim erkek seyirciler bile o erkek dünyalarınızı izlemiyor. Bugün çok izlenen ve içinde işlenişleri hakkında eleştirilecek çok şey olsa da kadın hikayelerinin olduğu dizileri erkekler de merakla izliyor. Yazdığınız senaryolarla, yaptığınız dizilerle kadına sallanan parmak olmayın lütfen. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER