Kan Çiçekleri: Dört duvarın yok, kapın yok, bacan yok ama evimsin işte

Kan Çiçekleri: Dört duvarın yok, kapın yok, bacan yok ama evimsin işte
Güneş doğmayan bir evde yıllarca ısınmaya çalışan Dilan'a, yarım yamalak verilen anne sevgisine değinildi bu hafta. Anne güvendir, korumaktır, sarılıp sarmalanmak ve yaptığın her hatada sığınabileceğin tek limandır. Gemiyi en son kaptan terk eder ya; bir evladı da kimse sevmese anne mutlaka sever. Ve fakat Dilan'da bu hep tam tersi olmuş. Annesi tarafında her zaman en çok dışlanan, her zaman en çok yalnızlaştırılan olmuş. Korktuğu gecelerde sıcacık anne göğsü yerine yorgan altına sığınmış, Dilan. Belki de saçı hiç okşanmamış; Baran'a kadar.  İşin en acı tarafıysa Dilan bunu sorgulamaktan sürekli kaçmış. Kendince, kendine hep bir bahane sunmuş. "Belki de beni sevecek gücü kalmadı." Diye anlattı Dilan, Baran'a annesinin ona hissettirdiğini, o gece. Ben bir anne olarak diyorum ki bir annenin evlatlarına gücü de sevgisi de zamanı da her zaman yeter. 


 
Aslında her ne kadar Sabiha'ya kızarsak kızalım üvey evlat büyütmüş iki anne sundu bize hikâye anlatıcıları: Sabiha ve Hanife... Biri üvey kızını kendi öz kızı gibi sevmiş ve kendince onun intikamını almak için elini kirletmeyi bile göze almış bir anne: Sabiha... Diğeri iki evladının yanında küçücük bir kız çocuğunun sevgisini kalbine fazla görmüş, kendi davasına onu kurban vermiş olmasına rağmen bunun pişmanlığını dahi hiç duymadan arsızlığa devam etmiş: Hanife... Bakınız; Hanife'yi Dilan'ı kan davasına bedel olarak vermesinden dolayı asla yargılanıyorum. Onu bu konuda anlayabilirim. Ve fakat onu anladığım haklı bulduğum anlamına da asla gelmez. Kendi öz evlatlarını kurban vermek istememesi çok normal ancak en azından minnet duyabilirdi, Dilan'a karşı. Keza oğlunun hayatını onun sayesinde kurtarmıştı. Bulduğu ilk fırsatta tepesine çöküp hesap sormak, tam onluk bir hareketti. Cevdet'in onca laflarına rağmen kulağına hiçbir şey girmeyen Hanife, Dilan bir gün gerçek annesi tarafından anne sevgisini o kadar güzel yaşayacak ki umarım pişmanlıkla seyrettiğine şahit oluruz. Çok şükür senin kırıp döktüklerini sarıp sarmalayacak bir Baran var Dilan’ın hayatında.


*Kitap gibiler; çevir çevir oku…*
 
"Birinin önceliği olmaktan daha güzel bir mevki bilmiyorum" demiş, Cemal Süreyya. Evet, Baran'ın çok eksik çocukluğu, yarım kalmışlığı var. Ve fakat Dilan'ın da içinde hep bir eksik kalmış sevgisizlik, hep bir ikinci plana atılmışlığı vardı. Bu iki bölüm Baran'ın,  Dilan'a her fırsatta "Özelikle sen! En çok da sen!" Demesi, Dilan'ın içinin kıpırdamasına, gözlerinin parlamasına sebep oldu.  Artık birinin önceliğiydi, Dilan. Birinin en önce düşündüğü, birinin ilk önce önemsediğiydi. Ve her şeyden önce artık birisi en çok onu seviyordu. Hem de tüm hatalarına rağmen…
 
 "Ben varım." Dedi Baran, annesinin telefona gelmek istememesi ardından üzülen Dilan'a; "Benim sevgim de, gücüm de sana yeter. Hem de ömrümüzün sonuna kadar. Yeter ki sen benim yanımda ol" 

Ne güzel anlatmış Cemal Süreyya:

Ben senin; sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım. Biri bitse biri kalır. Seni hiç bırakmayacağım... 

Baran da Dilan için her şeydi artık. Onu en iyi tanıyan, onu en çok seven ve onun tek bir damla gözyaşına dahi tahammül edemeyen tek insandı. Eviydi artık Dilan'ın, Baran; her sabah güneşi doğan ve saçlarını ılık ılık sıcacık sevgiyle okşayan...  Annesinin kalbine getirdiği kara kışı bahara çeviren en güzel sevdaydı, Baran. Bundan sonra Dilan'da sadece çiçekler açacaktı hem de rengârenk. Ve Baran bulduğu her fırsatta o çiçeklerin kokusunu, saçlarını koklayarak içine çekecekti; hiç usanmadan ve hep ilk gibi...


 
Kerem'in ardından kaybetme korkusu zirve yapmış Baran seyrettik bu iki bölümde. En çok Dilan'ı kaybetmekle sınanmasından olacak ki  bu korku onu daha da çok hırçınlaştırdı. Öyle ki aynı evin içinde göz hapsinden kaçırdığı Dilan'a yükselişi, çocuk gibi azarlaması bundan olsa gerekti. Dip not geçeyim bu iki bölümün en güzel ve en içten sahnesi karşılıklı tartıştıkları sahneydi benin nazarımda. Tek kelimeyle o bir dakikalık sahneye bayıldım. O kadar bariz bir tutku vardı ki sahne de, bize hep bunlarla gelin, biz severiz; ‘’İtaat et!’’ Cümlesi hariç. Onun yerine saygı duy da denilebilirdi. Haksızlığa sessiz kalmayan bir Dilan istiyorum ben artık. Baran'ın sevgisini bilmeden ona diklenen, hakkını savunan Dilan, Baran'ın ona olan zaafını, sevdasını öğrendikten sonra neden bu kadar her şeye sessiz kalıyor anlam vermiş değilim. Arkasında dağ gibi sevdası varken Dilan'ın bu kadar pasif kalmasından çok sıkıldım. Güçlü, cesur, gözü kara bir Dilan Karabey görmeyi Baran'da isteyecektir diye düşünüyorum artık.


 
Baran'ın, Dilan'a şefkatle " Seni abinlere götürmemi ister misin?" Dediği yere ayrı tartıştıktan sonra iki fincan kahve ile karısının gönlünü almak için yanına gidişine kalbimi ayrı bıraktım. Baran artık sergilediği tüm davranışların, kurduğu tüm cümlelerin açıklamasını itinayla Dilan'a izah ediyor. Ona kendini anlatıyor ve bu benim kadar Dilan'ı da çok mutlu ediyor. 


 
Son olarak Baran'ın, Dilan'a kullandığı bir cümleye değinmek istiyorum:

“Seni tanıyorum. Sen de beni tanısan artık. Seni endişelerinle baş başa bırakmayacağımı bilsen…” dedi Baran, Dilan'a... Düğünden sonra Dilan'ın tüm söylediklerini ve yaptıklarını görmezden gelip içinde bulunduğu fırtınayı hissedip onu dindirmeye çakışan bir Baran seyrettik bu zamana kadar. Baran'ın kurduğu bu cümle, Dilan'ı bulduktan bu zamana kadar geçen zamanın ve olayların Baran'ca özetidir bende. 
 
KISA NOTLARIM:

• Dilan'ı, Baran'dan sonra koruyup kollayan tek kişi Cevdet'tir bence. En başında, ölümü göze alıp Dilan'ı bedel olarak vermemek için de çok çırpınmıştı, Dilan'ın evlatlık olduğunu öğrendiğinde verdiği tepki de çok yerindeydi. Onunda dediği gibi kandan olmasına gerek yoktu ve Dilan onun kardeşiydi. 

• Demirlerin, Karabeylere yaptığı misafirlikten midem bulandı. Arka fonda "Eee daha daha nasılsınız? Ben geldim diye mi kasıldınız?" Çalıyordu bende, adeta. Allah için biz bırakalım şu aile mevzularını. Zorlamaya geliyor ve çok eğreti duruyor. 

• Cihan'ın, Dilan'ın kaçmış olabileceğine ihtimal dahi vermeyişini çok sevdim. Dilan'ı en iyi tanıyanlarda bugün, Cihan Karabey. Yengesinin bir tanesi, o. 

• Dilan ile Baran'ın senden çok iyi baba olur, senden çok iyi anne olur konuşmalarında bendeki mood: Yalnız hatırlatayım sevişmeden çocuk olmuyor. Önce bir sevişin, sonra anne ve baba olursunuz. Hem benim de hakkım hala olmak. Dilan'dan neyim eksik. 

• Sürekli abuk sabuk ayakkabı giyinen Dilan Karabey'in kocası olacak Baran Karabey'e sesleniyorum! Sen fakir misin yoksa cimri mi? Allah için, alsana şu kıza iki stiletto falan. Kırk beş yaş ayakkabıları giyiyor gencecik kız. Al karını bir alışverişe götür lütfen. 

• Dilan'ın, Baran'ı öptüğü yerde çat kapı gelen Kudret Baba! Hani sen bizim tarafımızdaydın? Baran'ın şok yaşamasına fırsat vermeden, damdan düşer gibi daldın odaya. Aşk olsun. 

• Yatakta yatarken dikkatli ol diyen Dilan'ı öpmeden giden Baran, sana da kırgınım...
 
Bir devir kapandı, bir devir açılıyor demiştim son yorumumda. Açılacak devir kapılarını gösterdi. Merakla beklemedeyiz. Yazan, yöneten, oynayan, kamera arkası ve önü emek verem herkesin yüreğine sağlık.
Sürç-ü lisan ettiysem af ola. Sevgiyle kalın. 
 
Arka Fonda Ayten Alpman "Ben Varım"



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER