“Kısmet
değilmiş mutluluk
Unutmaya çalışırım
Bir sevenim olur elbet
Sevmesen de alışırım”
Bu yazın
en merak ettiğim dizisinin yazısına Melike’nin girişi gibi bir giriş yapmak
istedim ve “Alışırım” dedim... Harbiden alışılır mı, yoksa sadece
kandırır mıyız kendimizi? Unutulur mu çözümü olmayan aşklar? Durun durun
melankolik havadan çıkalım, çünkü burada hep acı yok, bol bol eğlence de var...
Evet bu
yazın en merak ettiğim ve beklediğim dizisi Kısmet 1. bölümü ile ekrana geldi. Mahinur
Ergun ve Reha Alp’in yazdığı, Semih Bağcı’nın yönettiği
dizide Cem Gelinoğlu ve Özge Özacar başrolleri paylaşıyor.
Açıkçası
söylemem gerekirse Aykut Enişte ile mizahta bir zirve varsa oraya çıkan ya da
oraya en çok yaklaşan işlerden birini yaptığı için, Cem Gelinoğlu için
merak ediyordum diziyi. Her zaman bu doğru olan bir şey değildir aslında. Yani
oyuncu bazında işleri izlemek. Ama Aykut Enişte’den sonra hem daha neler
yapacağını merak ettiğim için hem de farklı farklı projeler ile onun yeteneğini
göstermesi için merak ediyordum diziyi...
1. bölüme gelecek olursam bölümü beğendim,
olumlu taraflar olduğu gibi birkaç köşeli unsurlar şeklinde tarif edebileceğim
şeyler de mevcuttu. Zaten yazının devamında detaylı bir şekilde
açıklayacağım...
Dizi
Doğan ve Ceylan’ın düğünüyle ve oraya Melike’nin gelmesi ile başlıyor.
Melike’nin gelişi, Ceylan ve Doğan’ın annesinin o geldiğinde yüz ifadeleri
Melike’nin etkisini bize net bir şekilde gösteriyor... Düğünden alıp götürüyor
ve aralarındaki konuşmalar ile anlıyoruz ki 13 hafta sonra olmasına rağmen
ilişkilerinin aynı kalması aralarındaki duygu eşiğinin bundan sonra gelişeceğinin
göstergesi... Bir de senaryoda 13 bölüm dönük noktasıdır. “13 hafta” yazını
görmeden önce zaten tahmin etmiştim de asıl zor olanı ikilinin gelişiminin ne
ölçüde olduğunu anlamaktı...
Şahsen
kuvvetli arkadaş bağı ve arkadaş-aşk hikâyelerine bayılan biriyimdir. Zaten
dizide bunların olması beni kendine çekti. Ama naçizane olarak söylemem
gerekirse bundan da öte çok çok başarılı bir şey vardı: Doğan ve Melike’nin
hikâyesinin işlenişi, üslupları...
Doğan
ilk gördüğü andan beri Melike’ye âşık. Ama bir arkadaş cenderesinin içinde
kaybolmuş gitmiş gibi bir hikâyeden öte biraz o bana bakmaz durumu, zengin kız
fakir oğlan durumu var ama bunlardan da öte daha başka bir şey var: En yakını olma...
o kadar yakın ki düğününde, âşık olduğu kızın düğününde, düğün davetiyesini
dağıtacak kadar yakın. Melike düğünü iptal edince Taner ile beraber gelip
Melike ve Taner’in düğününe katılıp, beraber saatler oynayacak kadar yakın...
Melike
açısından da işler aynı aslında. Doğan düğüne gelmiyor diye Melike düğünü iptal
ediyor, gelinliği paramparça ediyor... Bu kadar yakın. Kaç bardak içki içtiğini
gözlerinden anlayacak kadar yakın. Ama bir farkla: Melike’yi ilk düğünü
basarken 2. kez de uyku hapını kahveye atarken görüyoruz. Üçüncü kez eve
taşınırken Doğan olsun Cevdet olsun onlarla olan ofansif diyalogları ile
görüyoruz... Şimdi buraya kadar yırtıcı, biraz sayko ve benzeri tabirlere
karşılık gelen yapıya sahip bir kişilik gördük.
Melike’nin
annesi ve babasının ilk sohbeti de Melike’yi gördüğümüz 4. farklı ortam. Burada
aile içinde ona tam destek bir baba ve yanlış yaptığını söyleyen bir anne var.
Ortada bir çekişme var ve işte bu çekişmenin vücut bulmuş halidir Melike,
bence...
Ceylan
eve geldiğinde o (Melike) evden çıkarken ki surat ifadesi, sonrasındaki trip
atması, evlendiği gece sabaha kadar konuştuklarını söylediklerindeki gene yüz
ifadesi ve diğer şeyler de Melike’nin az önce çekişme içindeki olumlu tarafını
temsil ediyor...
Kısacası
ilk başta da vurguladığım üzere bu dizideki Doğan ve Melike’nin işlenişi harika
ve bu işlenişin en büyük unsuru da birbirlerinin en yakını olma durumu
üzerinden kurulması...
Melike’nin
annesinin Doğan’a karşı olan tavırları tamam, ama sanki ileride babası Doğan’a
karşı olumlu bir tavır içinde olacağını düşünüyorum. Ya da içten içe istediği damadın
o olduğu düşüncesi vardır, diye tahmin ediyorum. Demek istediğim buradan ters
etki çıkacak...
Değinmeden
geçmek istemediğim bir konuda harika müzikler ve şarkı seçimleri... Sahnenin
istediği müzikleri, duygunu istediği şarkıları kullanmışlar! Semih Bağcı’nın
rejisi de harikaydı...
Detay
detay mizah ögelerine de bayıldım: Doğan ve Cevdet’in mal mülk davası
konusundaki sohbetinde beni hoparlöre almışlar demesi, makarnanın margarinden
yapılması... Romantik komedi vurgusu...
Evet
şimdi ilk başta köşeli dediğim kısımlara gelelim:
Senaristlik
için çalışan biri olarak öğrendiğimi naçizane olarak söylemem gerekirse; komedi
işlerinde 3 tane ana iyi karakter ve 2 tane yan iyi karakter lazımdır. Doğan ve
Melike tamam. Ama Taner burada o 3. iyi, sağlam karakter mi, değil. Cenan
Adıgüzel’i ÇHG2’de izleyen ve çok başarılı bulan biriyim ama buradaki bu
Taner karakteri dizinin ölçeği üzerindeki büyüklüğü vermiyor. Yan karakterlere
baktığımızda ise ortada görünür, vurucu karakter yok maalesef... Bu değerlendirmemi
ilk baştaki öğrenmiş olduğum kıstasa göre yaptım...
Şimdi
karakter karakter gidecek olursam, Doğan annesini çok beğendim. Bir annenin
söylemesi gerekeni söylüyor, hissetmesi gerekeni hissediyor, vermesi gereken
tepkiyi veriyor...
Doğan’ın
dakikliğine vurgu yapıldığı sahneler köşeliydi, farklı bir yol ile bu vurgu
yapılabilirdi, bence. Örneğin işe giderken giydiği bir kıyafeti, bir aksesuarı
unutmuş olsun veya bir obje ile bu vurgulanabilirdi. Hani böylece anlatmaktan
öte gösterilmiş olunurdu...
Reis
karakteri de karakterize edilmesi gereken bir kıvamdaydı. Kötü adam, mafya vs.
Ee tamam da farkı ne diye soruyor insan. Reis ismine ve lakabına sahip olması,
olmasa gerek...
Ceylan’ı
ilk düğünde gördük, düğün 13 hafta sonra. 13 hafta önce gördüğümüz Ceylan ile
arasında fark yok gibiydi. Örneğin düğünde isyan edip ağlamak yerine daha
farklı bir şey yapabilirdi...
Naçizane
olarak değinmek istedim bunlara. Totale bakınca 1 saat 50 dk. boyunca
sürükleyen, izleten bir yapısı vardı. Bu konu çok güzel ayarlanış. Doğan ve
Melike’nin çok başarılı karakterler olduğunu bir kez daha söylemek isterim.
Bölümler ilerledikçe ne maceralar bizi bekliyordur, diye düşünmeden
edemiyorum...
Tüm
ekibin emeğine, gönlüne sağlık!
“Şaşırdık
mı? Hayır şaşırmadık. Aşklar başlar, biter. Ama iyi ama kötü. Ama mutlu ama
mutsuz. Bunların ki başlamadı, başlamadığı için de bitmedi.”
İşte bu
yüzdendir ki yoktu bu aşkın bir çözümü. Başlasın da bir bakalım var mıymış yok
muymuş bu aşkın bir çözümü...
Okuduğunuz
için teşekkürler,
Naim.