‘’Şöyle farklı bir şeyler olsun. Ama çok da uzun etmesin. Bizi de yormasın!’’ diyenler için harika bir dizi tavsiyem var: Ben Bu Boşluğu Nasıl?
Merve Göntem’in proje tasarımını üstlendiği ve senaryosunu yazdığı Ben Bu Boşluğu Nasıl, BLU TV’de. Çok sevdiği babasını kaybeden Derin’in geçirdiği depresyonu ve babasının hayaletiyle olan komik- duygusal sohbetini seyrediyoruz dizi boyunca. Üstelik Derin’i Merve Nur Bengi oynuyor. Bazı noktalarda ‘’ah yaa…’’ desem de Bengi’nin oyunculuğunu beğendiğimi söyleyebilirim.
Deli dolu, sarkastik, ele avuca sığmaz bir yazar karakteri (Derin) hikâyemizin odak noktasında. Orkun Göntem’in yönetmen koltuğunda oturduğu yapım, 30-40 dakikalık 6 bölümden ibaret. Duygu pornosuna varmayan, melodram klişelerine bulaşmayan, kendine has dili ve kurduğu atmosferiyle takdire şayan bir dizi.
Üstelik dizinin bendeki en büyük artılarından biri de Tardu Flordun oldu. Derin karakterinin babasını canlandıran Flordun, elindeki sigarasıyla sempatik bir baba imajı çiziyor.
Doğu toplumlarında baba- oğul çatışması çok keskin, kanlı ve sert bir şekilde bizlere aktarılır. Baba-kız ilişkisi daha sıcak bir şekilde cereyan etse de hassas bir zemindedir. Ahlak kurumunun bel altından bel üstüne çıkamadığı toplumlarda baba, kızı için adeta bir gladyatördür. Biricik kızını dünyanın her şerrinden koruyan bir atadır.
Ancak bu dizideki baba- kız ilişkisi pek de bilindiği gibi değil. ‘’Böyle babalar da varmış!’’ dedirten cinsten bir birliktelik söz konusu. Kızına çok güvenen, her daim arkasında olan, deli dolu bir arkadaş portresi çiziyor buradaki baba. Freudyen okumalara dalmadan hemen hikâyeye döneceğim.
Babasını kaybeden Derin’in travmasına şahit oluyoruz. O kadar çok uyuşturucu kullanıyor ki hayal- gerçek dengesi şaşıyor. Bir süre sonra babasının hayaletiyle beraber yaşamaya başlıyor. O nereye gitse, babası da peşinden gidiyor. Ta ki…. Burayı söylemeyelim de izlemeyenler için sürpriz olsun!
Dizinin en büyük farklarından birisi şüphesiz başkarakterin çok cesur bir kadın olması. Cesaretin cinsellikle ölçüldüğü bir diyarda yaşadığımız için Derin’in çok rahat sevişmesi sektördeki birçok dizinin kadın karakterlerinden onu ayırıyor. Hesap vermeyen, keyfine düşkün, adeta bir ‘erkek’ gibi rahatça ilişki yaşayan dobra bir kadın karakter görüyoruz.
Ve tabii ki aşk…
Derin’in âşık olduğu adamı da Cavit Çetin Güner oynuyor. Mete ve Derin’in mizahî olduğu kadar duygusal bir aşk öyküsü var. Ama aslında ne Mete’nin ne diğer erkeklerin (Derin’in takıldığı adamlar, günübirlik ilişki yaşadıkları yani) bir önemi yok bu hikâyede. Ana karakterimiz sarkastik duruşuyla ne hissettiğini bazen anlamakta zorlandığımız Derin.
Yani Derin’in penceresinden görüyoruz her şeyi. Erkekler aslında fonda varlar. Çok da önemli değiller. Asıl mühim olan Derin. Normalde erkek hikâyelerinde gördüğümüz birçok kalıp bu yapımda tersine dönüyor. Derin, cinselliğini yaşadığı birini kolayca bir köşeye fırlatıveriyor. Ataerkil kadın magazin dergilerindeki ‘’kadınlar bağlanmak ister’’ mevzusu burada söz konusu değil. Derin de tabiat içinde en temel dürtüsünü gerçekleştirmek için ‘ava çıkan’ bir avcı konumunda.
Dizinin ses kullanımı da ilginç. Genelde yerli yapımlarda sıkça gördüğümüz bangır bangır konuşma durumu bu dizide yok. Her şey reel hayatta gördüğümüz, duyduğumuz şekilde. Oyuncuların fısıltı tonunda konuşması gayet tabii güzel ve inandırıcı. Olması gerektiği gibi.
Bir hafta sonunda hemencecik bitirebileceğiniz ‘’tadı damağımızda’’ bir iş olmuş. Ayrıca Merve Göntem’in ve Can Evrenol’un yazdığı Çıplak da BLU TV’de. O da merkezine kadını alan, özgürce cinselliğin yaşandığı bir evren kuruyor bize. Bu toprakların en büyük imtihanı! Türkiye’nin büyükçe bir kısmının yaşayamadığı türden bir ütopya sanki!...