Her şeyin çabucak tüketildiği, her duygunun sorumsuz ve bencil şekilde harcandığı, sabun köpüğü kadar yoğun bir o kadar da uçucu şöhretlerin göz boyadığı bir çağda yaşıyoruz... Zamana direnebilme eylemi sözlüğümüzden de belleğimizden de yitip gitmek üzere. Böyle her şeyin hızlıca akıp gittiği zamanlardan geçerken ayakta kalabilmiş olana gidiyor insanın aklı. Bu bazen bir sanat eseri oluyor bazen de bir dizi ya da film karakteri. Özne ne olursa olsun genel yargı asla değişmiyor “Kökleri sağlam ağaçların meyvesi, hiçbir fırtınaya yenilmez...”
2015 yılında hayatımıza dahil olan ve o günden bugüne hala izleyicide büyük etkiler yaratabilmeyi başaran Grinin Elli Tonu serisinin Christian Grey’i sadece kadınların değil erkek izleyicinin de radarına girmeyi başarmış çok özel bir karakter...
Kadını hayatın her alanında ikinci plana atmaya çalışan, sesini kısan ve sözünü kesen karanlık zihniyetlerin arasında bildiği ve inandığı doğrulardan vazgeçmeyerek kadın erotizmine yepyeni bir soluk getiren serinin yazarı E.L James; birçok kişinin ve daha çok erkeklerin “bu tarz kitaplar” diyerek söze başlamalarına asla fırsat vermedi ve kadın okurlarına bu yanıyla büyük bir cesaret verdi. Bu erotik kurgu kitapları açısından da bir ilkti zira hiçbir kadın Grinin Elli Tonu serisini okuduğunu gizlemiyor, onları siyah poşetlerde saklamıyordu ve her üç kadından ikisinin sorusu şuydu: “Bizi Christian Grey karakterine böyle çeken ne?” Grey, sadece bu sorulara konu olmadı; üreme temelli evliliklere, kadının sadede tatmin etme tarafında bırakıldığı cinselliğe, ruhunu kaybetmiş ikili ilişkileri de birçok kadına ve dolaylı olarak da erkeğe sorgulatmayı başardı...
Hayatını kitaplarıyla ve editörlük eğitimleri ile geçiren, duygularına okuduğu kitapların karakterlerinin bakış açısıyla anlamlar veren, İngiliz Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi Anastasia Steele bir gün okul gazetesi röportajı için kendini Christian Grey’in karşısında bulur. Karşısında yakışıklı, genç, karizmatik bir o kadar da küstah bakışlı bir adam vardır. Ana odasına girdiği ilk anda Christian’ın büyüsüne kapılır. Christian için de aynı durum geçerlidir. Yuvarlak yüzü, renkli gözleri, masum bakışları ve hazır cevaplılığı ile Ana, Christian’ı fazlasıyla etkiler. Her şeyi elde etmeye ve sahip olduğu her şeye hükmetmeye alışmış olan Christian, Ana’yı da kolayca etkisi altına alabileceğini düşünür ve hikayedeki tüm dinamizm de tam bu noktada başlar.
Ana; aşkın romantik tarafındadır. Kalplerle ve çiçeklerle dolu bir aşk tek hayalidir. Christian ile tüm bunları yaşayacağını düşünür. Ta ki gerçek Christian ile tanışana kadar. Christian; aşkı ve ilişkiyi çok uçlarda yaşayan, farklı erotik zevkleri olan bir adamdır. Ana, ne kadar sınırsızsa; Christian o kadar keskin sınırları olan bir adamdır. Ana, Christian’ın “Kırmızı Oyun Oda”sında zevkin hiç bilmediği yanlarıyla tanışır. Christian’a göre acı ve zevk arasında çok ince bir çizgi vardır ve o çizgi geçilmediği sürece zevkin her türlüsü mübahtır. Ana, bu kadarını kaldırabileceğini düşünürken Christian grinin bambaşka bir tonuyla daha karşısına çıkar, bir ilişki sözleşmesi ile ve bu sözleşmeye imza atmadığı sürece gerçek bir ilişkileri olamayacağını söyler. Bu sözleşme ve sözleşmenin içindeki maddeler sayesinde Ana için de biz izleyiciler için de erotizmin başka bir penceresi daha açılır: Hakimlik ve kölelik, bilimsel adıyla ise sadizm ve mazoşizm. Christian, bu ilişkide hâkim yani dominant olan taraf olacaktır, Ana ise onun itaatkarı olacaktı. Kitapta ve filmde en tepki çeken noktalardan biri buydu. Christian’ın bu yaklaşımının şiddetin başka bir türü olduğuna dair sesler yükselip duruyordu ama ortada bir şiddet yoktu çünkü Ana ne bu sözleşmeyi imzaladı ne de Christian’ın hakimiyetinde kaldı. Filmde de kitaplarda da Ana’nın sözleşmeyi imzaladığını dair hiçbir iz yoktu. Sarsılmaz, duvarları yıkılmaz Christian Grey değişmeye başlıyordu, aşkın ve sevginin maddelerle sınırlı olmadığını ve ihlallere çok açık olduğunu Anastasia ile öğrenmeye başlıyordu. Karakteri vurucu yapan en önemli taraflardan biri de buydu. Christian Grey gibi bir erkek değişebiliyorsa birçok erkek de değişebilirdi...
Grinin Elli Tonu’nda içinde taşıdığı ama ortaya çıkarmaktan korktuğu taraftarıyla yüzleşen Christian Karanlığın Elli Tonu’nda geçmişinden gelen gölgeler ile savaş vermeye başlar. Geçmişinde yaşadığı travmalar birer birer ortaya çıkmaya başlar, çocukken yaşadığı istismarlar ve zorbalıklar onun bugünkü yaşamında asla peşini bırakmaz. Ana’nın kendisine duyduğu sevgiyle yaralı yerlerini iyileştirmeye çalışan Christian Grey tipolojisi için bu defa da başka bir yargı oluşturulur: “Şiddet görmüş kişilerin sadistçe cinsel zevkleri olur!” herkes uzunca süre bu katı yargı üzerinde hemfikir olurken yazar Anastasia’daki değişim ve dönüşüm ile bize bu yargıyı yıkacak bir cevap verir. İlk filmde; masum ve çekingen tavırları ile karşımıza çıkan Ana; Karanlığın Elli Tonu’nda bambaşka biri olur. İlişkinin kontrolünü kendi eline alır, kendi erotizmini yaratır, zevk ve acı arasındaki çizgide bile isteye kendi kararları ile yürür. Zevk kavramının sadece erkeklere ait olmadığını bize gösterir. Bir kadının içinde her daim dışarı çıkmayı bekleyen bir Tanrıça bulunur. Birçok erkek bunu görmezden gelirken Christian sayesinde Ana, içindeki Tanrıça ile tanışır. Christian Grey’i unutulmaz yapan manzaralardan biri de budur.
Serinin son halkası Özgürlüğün Elli Tonu’nda tüm koyu renklerinden arınmış, sözleşmeleri tamamen rafa kaldırmış, çiçeklere ve kalplere inanan bir Grey görürüz. Kırmızı Oyun Odası’nın anahtarı ile birlikte kalbinin ve ruhunun anahtarını da sevdiği kadının ellerine bırakmış bir Christian Grey... Bu sefer de böyle katı bir karakterin bu kadar çabuk yumuşaması ve gardını düşürmesi çok fazla eleştiri alır oysa burada bakılması gereken taraf, karakterin kadınlara bakış açısının tamamen değişmesidir. Annesine duyduğu öfke nedeniyle hayatındaki her kadını yüzeysel bir ilişkiyle sınırlandıran Christian, Ana ile sevme eylemini doruklarda yaşar. Zevki sadece alınan değil verilen bir nesne olarak da görmeye başlar. Kendini tüm evrenin hâkimi sanan bir adamla başlayan bu hikâye, hayatındaki adamın arzuları ve tutkuları sayesinde kendini yeniden tanıyan bir kadının erotizm hikayesine doğru evrilir...
Christian Grey’den önce erotizmin tek bir rengini tanıyan birçok kadın onunla birlikte birçok farklı ton ile tanıştı. Ve kadın erotizmi güçlü ve kendinden emin adımlarla ilerlemeye devam etti...
Ben, Pornografinin erotik kurgu sanıldığı, vasat hikayeler eşliğinde izleyiciye sunulduğu yapımları izlemeyi her daim reddedeceğim ve bir sekiz yıl daha Christian Grey’i izlemeye devam edeceğim, birçok hemcinsim gibi...