Savaşmak
zordur, yorucudur. Ama esas olan barışmak ve o barış ortamını devam ettirmek;
hakimiyetini kaybetmiş, körelmiş duyguları yeniden var etmemektir. Gücü asıl
tüketen de budur.
Asya’yla
Tolga’nın arasındaki düşük dozlu ama yüksek yoğunluklu çatışmanın savaşa,
oradan da asgari müşterekte buluşulan barışa dönmesinin en yorucu kısmı da bu
oldu.
Tolga’nın,
gözünü korkutan kızı alt edip esas yıldızın kim olduğunu kanıtlamak uğruna
girdiği bu tek taraflı saldırıda sadece Asya’yı değil, tahmininden büyük bir
kitleyi etkilediği ve ortamı kaotik bir çıkmaza sürüklediği meydana çıkınca
geriye kalan tek çözüm, düğümlenen sarmalın onun tarafından çözülmesi oldu.
Kendi
çıkarları için ortalığı karıştıran bir kadın yüzünden bir taraftan aklanırken
daha beter bir ithamla karşılaşan, sonra da kendi paçasını kurtarmak için
sorgusuz sualsiz önüne gelene iftira atan süne zararlısı enişteye inanan ailesi
tarafından büyük bir yara alan Asya’nın önünde büyüyen eşikleri yıkmak, buna
sebep olacak kaosu yaratan Tolga’ya düştü.
Egosunu
tatmin edip gücü tekrar eline almak uğruna yaptığı ufacık bir hamlenin bu kadar
dallanıp budaklanmasına inanamayan Tolga’ya da ‘eden bulur, beter olsun’
demekten başka bir şey kalmadı. Zira, uykuya yatmış olsa da hâlâ içeride bir
yerlerde var olduğunu belirten sağlam bir egosunun mevcut olduğu kaşla göz
arasında bir kez daha görüldü.
Öte
yandan; etraftakilerin toparlamasıyla zar zor girdiği afiş çekiminde zerre
kadar odağı olmayan Asya’yı poz vermeye motive ediş şekli, faydasız eniştenin
başlarına ördükleri belayı savdıkları sırada olan iletişimleri ve tanıtım
çekimi için sete çıktıkları sırada didişerek de olsa anlaşmaya devam etmeleri
evlere şenlik olurken aralarındaki uyumun gücü yine ortaya çıktı. Zira Selin
bile şimdiden onların aralarındaki uyum ve kimyadan inceden inceden rahatsız
olmaya başladı.
Ev
ahalisinin halleri tansiyon düşürüp fenalıklar getirirken Tolga’nın; Asya’nın
abisini yola getirmek uğruna girdiği kılık ve rol, üzerine orada gelişen
olaylar silsilesi de bölüm içi komedi unsurunu doldurmaya yardımcı oldu tabi.
Gerçi
esas komedi, sette çekim alanı bulmak uğruna yönetmenin peşinden ormana
daldıkları sırada başlarına gelenler oldu.
Önce
yönetmenin yokuş aşağı kayıp yüreklerini ağızlarına getirmesi, ikisinin de
setin yolunu bulmak için ellerindeki senaryo misali farklı yönlere gitmek için
didişmeleri, Tolga’nın ayağının çamura saplanması, en son da Asya’nın onu
çıkarmaya çalışırken peşi sıra suya dalması ve ikisinin de affedersiniz
yağmurda ıslanmış sıçana dönüp tırıs tırıs setin yolunu bulması sırasındaki
tatlı sert iletişimleri; Asya’nın asabiyeti ekstra büyük abisinin halleri ve
gereksiz eniştesiyle laftan anlamaz ablasının girdikleri kornişon turşulu
fantezileriyle saçma triplerinden daha çok güldürdü yani.
Bölüm
sonunda ise setten kimseye ıslak ıslak yakalanmak istemeyen ikilimizin gizli
gizli Asya’nın karavanına girip üstlerini değiştirmeleri aksiyonu, Bahri Bey’in
ani magazin sürpriziyle taçlandı. Ortaya çıkan manzarada telef olan aile
kısmıyla oluşan karmaşanın yanı sıra magazini daha da harlamak için patlatılan
bombanın etkisi ise ortalığı tam anlamıyla can pazarına çevirdi.
Bahri
Bey’in ‘aslında bu yoktu, içimden geldi’ tadında bulduğu çözümle birlikte
zoraki sevgililik gibi bir klişeye gebe olan bu can pazarının bitiminde
başlarına gelecekler ise şimdiden dilaltı haplarının hazırlanması gerektiğini
belli etti sanki.
Sonraki
bölümde olacaklar da, savaşmanın barışmaktan kat be kat zor olacağını onlara
bir kere daha gösterecek nitelikte gibi. Sonuç ise kesinlikle evlere şenlik
olacak ama, orası baya belli.