Herkes ihanet eder. Herkes, her şeye ihanet eder. Kişi ya da
inanılan kutsal ayırt etmeksizin herkes, her şeye, her an ihanet eder. Tek bir
neden vardır ortada: nefsimiz. Ve her şeye ihanet etmek ömürde birikir ve
sadece bir an sürer. Ondan sonra hiçbir şey eskisi olmaz. Bin kere tövbe de
etsek o leke nefsimize bulaşmıştır. Kirli nefsimizle utanmadan bir de adalet
ararız. Peki, “adalet” kimin elindedir. Zenginin, güçlünün… Hayır, hayır
hiçbiri. Adalet, doğrunun üzerine korkmadan ve yılmadan gidenindir. Tıpkı Savcı
Hwang Si Mok’un yaptığı gibi.
Yalan
ve sırlarla dolu bir ormanda tek başına savaşan Hwang Si Mok’un hikayesi:
Stranger.
Ben
de herkes gibi, bazen, sevdiğim şeyleri paylaşmaktan kaçıyorum. Kimse bilmesin,
görmesin diye onu pamuklara sarıyorum, kutulara koyup çekmeceyi üzerine
kilitliyorum. Stranger dizinine yaptığım gibi. Kaçıncı tur izlediğim
hatırlamadığım Kore dizilerinin “masterpiece” niteliğindeki eser. Öyle ki
senaryo ekibinin eseri tersten yazdığına yemin edebilirim ama ispat edemem. ^^
Hikâye
savcı Hwang Si Mok (Cho Seung Woo) ve Han Yeo Jin (Bae Doo Na) etrafında
geçiyor. Si Mok, çocuk yaşta geçirdiği ameliyattan dolayı herkesten farklı bir
savcı olarak görev yapar. Mantıklı, bir o kadar soğuk ve soğuk olduğu kadar
yalnızdır. Doğrunun ve adaletin savcısı! Komiser Han Yeo Jin ise savcı Si Mok
gibi işini özveriyle yapan bir polistir. Bir vaka ile yolları kesişir ve hikâye
başlar. Yani savcının karanlık bir karakterin ilk cinayetinin ardındaki
ayrıntıları ve karmaşık ilişkileri nasıl ortaya çıkardığı etrafında dönüyor.
Secret
2 sezon ve 16’şardan toplam 32 bölümden oluşuyor. Her iki sezonun da kendi
içinde hikâye ve olay örgüsü olmasına rağmen birbirinden ayrı düşünmek de çok
mümkün değil. Bu sebeple “Spoiler Alert” diyerek iki sezona birden bakmak
istedim.
Karakterlerden
başlayacağım. Hwang Si Mok, akılcı, duygularını belli etmeyen bir savcı. Ancak
iki sezon arasında ne olduysa karakterin değişimi kesinlikle göze çarpıyor. İlk
sezon daha cesur, daha gözü pek olan Si Mok, ikinci sezon biraz daha içine
kapanık, daha pısırık bir ruh haline bürünüyor. Bunu ilk sezon yani geçmişte
yaşadığı acı tecrübelere verelim, ne yapalım siz söyleyin. Bunun dışında ikinci
sezonda Si Mok’un annesi ile mesajlaştığı kısacık bir sahne var. İlerleyen
yıllarda üçüncü sezon ihtimaline mi karşı böyle bir kesit verildi yoksa sadece
bir sahne doldurmamı, anlayamadım. Ayrıca yansıtılan Si Mok’un da arada
yükseldiğini görme demek ki hala içinde yaşan duygular var dedirtiyor. Bu
noktada Si Mok’un her an yükselme ihtimali, karakteri daha da izlenebilir
kılıyor.
Başarının
anahtarı karakterler arasında denge. Bakınız: Han Yeo Jin.
Han
Yeo Jin de Hwang Si Mok gibi fiziksel ve
zihinsel olarak aynı derecede sert; aynı zamanda bir şüphe duygusuyla eşleşen
bir adalet duygusuna sahip. Bu, durum Yeo Jin’i Hwang Si Mok’tan daha zayıf
yapmaz. Aksine daha insan yapar. İnce bir dokunuşlarla, karalamalar yapmak onu
çoğu zaman daha insan yaptığını görenlerdenim. Ayrıca hem savcılar hem de polis
personelindeki ince karakter çeşitliliği de göze çarpıyor. Spoiler olmasın ama
hepsi kendi içinde derin ve sürprizlerle dolu.
Ancak
yaşananlar… Bazı insanları değiştirir,
bazılarını değiştirmez.
Sezonlara
kısacak bakarsak;
Kendi
içinde tutarlı. Yukarıda yazdığım, birinci sezon daha kendine güvenen Si Mok,
ikinci sezonda tüm enerjisi Yeo Jin’e vermiş gibiydi. Bu arada ikinci sezon
hikâyenin daha çok polis ve yargı arasında geçmesinin etkisi olduğunu
düşünüyor. Herkes birbirinden şüphelenirken, herkes suçu birbirinin üzerine
atarken…
Dizinin
gerçek bir hayranı olarak kabul etmeliyim ki iki sezon arasında olay örgüsü,
diyaloglar, karakterler arasında da fark var. Olumlu ve olumsuz farklar.
Birinci sezonun kusursuza yakın olduğunu söyleyebilirim. İkinci sezonu birinci
sezondan bir tık geriye atar aşırı uzun sahne aksları, uzuuuuun tiratlar ve
birinci sezona kadar göre daha sakin karakterler. Ama sonuçta hikâye bir
şekilde akıyor ve akarken kendisini izletiyor. Zaten başarı da böyle bir şey
değil mi?
Biraz
da dünyayı kurtaralım…
Stranger’ın
hikayesi genel anlamda toplumdaki kokuşmuşluğu, yoldan çıkan insanları,
“kutsal” atfedilen pozisyonların nasıl suiistimal edildiğini, mesleğini, ettiği
yeminleri unutanların kendi topuklarına nasıl sıktıklarını gözümüze sokarken
deşifre ederken dik duranın, yolundan sapmadan yürüyenlerin, çalışanların nasıl
kazandığını da anlatıyor. Bu mümkün mü? Elbette mümkün. Ütopik gelse de imkânsız
görünse de mümkün. Nefes aldığımız müddetçe her şey mümkün. Girişte,
paylaştığım gibi, ihanet gibi mutluluk da mümkün. İnancımıza göre, adaletin bir
gün, bir şekilde tecelli edeceğini bilmek bizi hayatta tutuyor zaten, öyle
değil mi? Freud’un dediği gibi: Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet
kopsun.
Özetle;
Stranger hem birinci hem de ikinci sezonunu izlerken çok keyif aldım. Eser, derdini
çok net bir şekilde anlatıyor. Polisler, savcılar, siyasetçiler eline adalet ve
kötülük bulaşan her karakter kendi içinde tutarlı ve hikâyenin parçalarını
eksiksiz dolduruyorlar. Hikâye ilerledikçe izleyicilerin akıllarını
kullanmalarını bekliyor. Her iki sezondaki vakalar ilginç ve ana karakterleri izlemesi
çok güzel. Cho Seung-woo, Hwang Si Mok olarak olağanüstü bir iş çıkarıyor ve
karakteri su gibi akıtıyor. Müzik ve sahnelerin seyir keyfi
yüksek, zengin ve sürekli gelişiyor. Sinematografi parlak ve yaratıcı.Her
bölümde yeni sürprizler ortaya çıkıyor ve sizi izlemeye devam etmeye mecbur
ediyor. Yarım bırakmaya kıyamayacağınız bir iş.
İzleyecek olan herkese şimdiden iyi seyirler dilerim.^^