Don’t Look Up: Birlikte ne güzeldik aslında

Don’t Look Up: Birlikte ne güzeldik aslında
24 Aralık’ta Netflix’te yayına girecek Adam McKay filmi Don’t Look Up’ın basın toplantısı geçtiğimiz Pazar günü Los Angeles’ta gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanından 400’e yakın gazetecinin çevrimiçi katıldığı toplantı tam bir yıldızlar geçidiydi. Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Meryl Streep, Jonah Hill, Tyler Perry, Scott Mesudi ve filmin yazar/yönetmeni Adam McKay karşımızdaydı.
 
Önce filmden biraz bahsedelim. İki düşük seviye gökbilimci Dünya’ya çarpmak üzere olan bir kuyrukluyıldız keşfediyor. Üstelik gezegeni teğet geçecek ya da atmosfere girince parçalarına ayrılıp tehlike arz etmeyecek bir taş değil bu. Dünyaya çarpacak ve hepimiz yok olacağız! Dile kolay. Ancak halkı ikna etmek o kadar kolay değil işte. İnsanların bilime olan güvensizliği, kapitalist sistemin vahşi bir şekilde gözlerimizi nasıl kör ettiği, kamuoyunun ilgisini çeken bir figür olunca insanların nasıl yoldan çıkabildiği ve medyanın dünya üzerindeki etkisi üzerine söyleyecek çok lafı olan bir film her dönemecinde hikayesine yeni bir katman katıyor ve kıssadan hisse derdine düşmeden çok keyifli anlar geçirtiyor. Bu kadar ciddi temaları bu kadar üst seviye bir komediyle ekrana taşımak da ancak Adam McKay’in yapabileceği bir şey zaten, kabul etmemiz lazım.


 
Don’t Look Up bize yukarı bakmamamızı öğütleyen adıyla sesleniyor ama aslında buna hiç gerek yok. Zira gözünüzü ekrana dikmek ve kırpmamak dışında bir şey yapmanıza izin vermeyen bir kadrosu ve temposu var. Upuzun süresini hissetmeden, göz açıp kapayıncaya kadar bitiriyor mis gibi hikayesini anlatmayı. Üsteli Adam McKay’in Oscar Ödülleri’nde de epey ses getiren filmi The Big Short kadar kafa karıştırıcı ve anlaması/içine girmesi zor bir hikaye anlatmıyor. Filmin önermesine, hikayesine ve karakterlerine çok kolay kapılıp gidiyor; anlamak için çaba sarf etmek yerine arkanıza yaslanıp iyi bir film izlemenin tadını çıkartıyorsunuz.
 
Basın toplantısı epey uzun sürdü. Kalabalık kadronun her bir yıldızının parladığı anlara şahit olduk. Ekip pandemi koşullarında film çekerken o kadar yakınlaşmış, o kadar kendilerine has bir ritm tutturmuşlar ki soru-cevap olarak geçmesi beklenen toplantı bir süre sonra starların kendi aralarındaki şakalaşmalar ve sohbetlere dönüştü. 



Basın toplantısının öne çıkan bazı anları:
 
LEONARDO DICAPRIO: Adam McKay iklim kriziyle ilgili bu filmi yazarken altı ay içinde dünyaya çarpacak bir kuyrukluyıldız etrafında kurdu ve olaya bir aciliyet kattı. Bunun üzerinden bilimin nasıl politize edildiğini anlattı. İki ana karakteri kurma şekline bayılıyorum. Benim karakterim sistemin kuralları çerçevesinde oyunu oynarken Jennifer’ın karakteri, adeta Greta Thunberg gibi, dobra biri. Bugünlerde gerçeklerden ne kadar kopuk olduğumuz çok başarılı bir şekilde anlatılıyor.

JENNIFER LAWRENCE: Hayatlarını gerçekleri öğrenmeye adamış kişilerin, sırf insanlar gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmıyorlar diye göz ardı edilmesi çok üzücü ve sinir bozucu.

ADAM MCKAY: İklim krizi belki de hayatımıza karşı en büyük tehdit. Çok ciddi ve can sıkıcı bir olay. Eğer bu konuda gülebilmeyi başarırsanız olayla aranıza mesafe koymuş olursunuz. Bence bu çok önemli. Bir yandan eğlenirken diğer yandan acil durum alarmı verebilir, üzüntüyü ve kaybı hissedebilirsiniz. Son 5-10 yılda yaşadığımız çılgınlıklardan sonra bazı şeylere gülebilmek, farklı şeyler hissedebilmek çok iyi olmaz mı diye düşündük. Dünyanın sonunun geldiği senaryolarıyla sık sık karşılaşıyoruz, ki mevzu iklim krizi olunca bu senaryo son derece gerçek aslında. İnsanların buna gülebilmesi ve arasına mesafe koyabilmesi çok önemli. Ayrıca komedi insanları bir araya getirmekte müthiş bir araçtır. Kahkaha atıyormuş numarası yapamazsınız. Politik bir şey de değildir.

MERYL STREEP: Amerikan başkanını oynuyorum. Karakterimi oluştururken çok eğlendim. İlham alabileceğim çok şey vardı. Son zamanlarda o kadar akıl almaz insan güçlü pozisyonlara geldi ki… Hem de hiç utanmadan! Canı ne isterse yapan, sadece id tarafından yönetilen bir kadın. Tek derdi daha fazla güç ve para kazanmak… Ve tabii harika gözüken saçlar ve tırnaklar. Halka hizmet etmek çok fazla fedakarlık istiyor. Hem sizden, hem de ailenizden. Gerçekten iyi insanların bu sorumluluğu kabul etmesi harika bir şey. Çünkü onlara ihtiyacımız var. Hem de her zamankinden fazla…

JENNIFER LAWRENCE: Ariana Grande’yle tanışınca şok oldum. O kadar ufacık ki! Onun ve Scott Mesudi’nin büyük hayranıyım. Dünyalarımız pek kesişmediği için onlarla tanışınca kendimi radyoda bir çekiliş kazanmış gibi hissettim. Onunla nasıl konuşmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. O yüzden elimden geleni yaptım.

TYLER PERRY: Bana en gerçekçi gelen ve kanımı donduran sahne şuydu: Ekip oval ofiste, başkan ise oğluyla ilgileniyor. Bilim insanlarının söylediği şeyleri kulak arkası edip duruyor. Günümüzde olan bitene o kadar uyuyor ki bu durum. Pandemide bunun aynısını yaşadık. Herkes gerçeğin tam aksi şeyler söyledi. İnsanlar ölürken böyle anlatılar kurulması çok korkutucuydu.

MERYL STREEP: Neden bilmiyorum ama beni can evimden vuran sahne Tyler Perry ve Cate Blanchett’in bardaki sahnesiydi. Dışarıda kıyamet kopuyor ve Cate tek isteğinin kafa çekip dedikodu yapmak olduğunu söylüyor. Ya da, spoiler vermeyeceğim ama, Timothée Chalamet arabada Jennifer’a bir teklifte bulunuyor ve o da umursamazca kabul ediyor. Ve söylenen şeyin gerçekleşmesinin imkanı olmadığı o kadar açık ki. Ama işte insanoğlu böyle… İyi şeylerin olacağını hayal etmeye devam ediyoruz, olmayacağını bilsek bile. Bize verilen bilgileri göz ardı ediyoruz. Bunu çok zeki, bilim geçmişi olmayan insanlar bile yapıyor. Çünkü hayat bazen çok acı verici.

ADAM MCKAY: Medyanın arka planında o kadar büyük paralar dönüyor ki… Reklamlar, tıklamalar, uygulamalar… Tüketiciyle belirli bir etkileşim yakalamak zorundalar. Bu yüzden medya figürlerinin zeki olması, olaylar hakkında bir fikri olması gerekiyor. Leonardo DiCaprio’nun canlı yayında sinirlenip “her şey tatlış olmak zorunda değil!” konuşmasını belki de 20 kere yeniden yazdık. Filmde en sevdiğim anlardan biri. Bazen birbirimize bazı şeyleri açıkça söyleyebilmeliyiz. İşin yoldan çıkmış kısmı da bu… Birbirimizle telefonda ya da sosyal medyada iletişim kurma biçimimizden, reklamlardan, programlardan ve benzeri her şeyden kar elde ediyorlar. Ve ne yaptıklarının gayet farkındalar. Artık dizi ya da şarkı demiyoruz, “içerik” diyoruz. Bu ancak yönetim kurullarında telaffuz edilebilecek bir terim oysa ki. Bu yüzden bazı şeylerin açıkça söylenmesini kaldırabilmelisiniz. Ara sıra tarafsız, ses efektleriyle süslenmemiş, halkın çok sevdiği ve daima çok iyi gözüken insanlarla doldurulmamış bir oyun alanımız olmalı. Birilerinin gerçek duygularını göstermesine açız. Hep aynı tonlamayla aynı şeyleri söyleyen politikacıları izliyoruz. Bir tanesi de öfkelenmez, korkmaz ya da üzülmez mi? 




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER