American Horror Story, American Crime Story, Glee, Nip-Tuck ve Feud gibi dizileri izleyenler Ryan Murphy'ye aşinadır. Kendisi başarılı projelerinin yanında LGBTQ'ya olan büyük desteğiyle de bilinen bir isim. Bahsettiğim dizilerde bunun etkisi çokça görülüyor ve hissediliyor zaten. Murphy'nin en yeni dizi projesi birkaç ay önce ekrana geldi: Pose.
Amerika’nın kablolu kanallarından FX’in yayınladığı drama, hem televizyondaki diziler içerisinde ana ve yardımcı karakterlerinin büyük çoğunluğunun gay veya transeksüel olmasıyla hem de en yüksek sayıda gay ve transeksüel oyuncuyu barındırmasıyla öne çıkıyor. İkinci sezon onayını aldı ve yakında ülkemizde FOXLife Türkiye kanalında
yayınlanacak. İlk sezonu sekiz bölüm ve bölüm süreleri 45-78 dakika arasında değişiyor. Peki, konusu?
Pose, 1980’li yıllarda New York’taki farklı sınıfların yaşamlarını, sosyal ilişkilerini, toplumun tüketim ve lüks kültürüne evrilme sürecini konu alıyor. Hatta öyle ki bahsi geçen lüks kültürün temsilcilerinden birisi olarak o dönemin de popüler ismi olan Donald Trump'ı sayabiliriz.
Dizinin merkezinde esasında 'ev' denen topluluklar ve onların rekabeti var. Akrabalık bağı olmasa bile her ev çoğunlukla 'Anne' (mother) denen kişiler tarafından yönetiliyor. Bu evin mensupları birlikte çeşitli 'balolara' katılıyorlar. Ama evler gibi balolar da pek bildiğimiz usül değil. Çeşitli kategorilere uygun şekilde giyinip dans edenler (drag) jüri tarafından değerlendiriliyor ve kazananlar gecenin ödüllerini alıyor.
Bu evler, üyeleri için destek, koruma veya yol gösterme amacını taşımakta. Ailesi tarafından terk edilmiş veya zor durumdaki -özellikle siyah ve Latin kökenli- eşcinseller ve trans bireyler için alternatif evler ve güvenli yerler anlamına da geliyor. Dönem dramasının hikayesine 1987 itibarıyla başlıyoruz. Trans bir kadın olan House of Abundance'ın üyesi Blanca Rodriguez, evin annesi Elektra ile olan anlaşmazlıkları canına tak edince evden ayrılıyor ve kendi evi House of Evangelista'yı kuruyor.
Evin ilk üyesi ailesi tarafından eşcinsel olduğu için kovulan ve dansçı olmak isteyen Damon oluyor. Abundance'tan seks işçisi olarak çalışan trans Angel’ın gelmesiyle ve Damon’ın yeni arkadaşı Ricky’nin de dahil olmasıyla ev yavaş yavaş kendi ayakları üstünde durmaya başlıyor. Bu da nihayetinde gerekli hazırlıkları yaparak balolara katılmak ve House of Abundance'a rakip olmak demek.
Ama bununla sınırlı değil tabii ki.
Örneğin girişte bahsettiğim lüks kültürün yansımalarına Angel'ın gece tanıştığı Trump Tower'da çalışan Stan üzerinden tanık oluyoruz. Evli ve iki çocuk sahibi Stan, Angel'a olan ilgisi, yılışık patronu ve kendi ailesi arasında kalıyor. Eşcinsellerin her daim problemi olan toplum baskısı, AIDS, geçinme zorluğu gibi konu başlıklarının da kendince bir ağırlığı var.
Ben diziyi böyle bir konu Ryan Murphy sponsorluğunda ekrana nasıl gelecek diye merakıyla izlemiştim. Evan Peters, Kate Mara, James Van Der Beek, Mj Rodriguez, Dominique Jackson ve Billy Porter gibi isimleri kadrosunda bulundurması bonus oldu.
Bahsi geçen balo kültürüne pek aşina olmamaktan dolayı başta biraz afallasam bile alışması uzun sürmedi. Hatta balolarda neler olacağını merak eder hale bile gelmiştim. Ryan Murphy dizilerinde hep olan toplumsal konularda mesaj verme durumu bunda da var tabii ki. Ama zaten asıl bunda olmasa tuhaf olurdu, o yüzden dert değil.
Dizinin ilk bölümlerinin süresi biraz uzun olsa bile devam ettikçe törpüleniyor. Genel anlamda başarılı ve düzgün bir iş çıkarttıkları görüşündeyim. Çizgisini koruyan, hatta üstüne koyan bir yapım. Angel-Stan-Patty dinamiği benim özellikle hoşuma giden bir taraf oldu ama ev bünyesindeki insanların arasındaki bağ ve dayanışma da takdir edilesi. Sezon zaten sekiz bölüm olunca başlayıp bitirmesi de açıkçası zorlamıyor.
Pose böyle bir yapım işte.