İnsan biriktirmek… İdris Baba’nın en önem verdiği şeydi değil mi?
İnsanın hayatında gerçek dostları bulunması büyük nimettir. Kötü gününde
yanında olan, iyi gününde keyif yapan… Koruyan, kollayan… Kaybedersen anlarsın
değerini o insanların. Bu sahip çıkmak, değer bilmek ve kaybetmemek falan hep
en üst sıralarda yer alır Koçovalılar için değil mi? Hepsi İdris Baba’dan böyle
görmüşler, öğrenmişler çünkü yanlışsam düzeltin lütfen. Pekiyi, herkesin örnek
aldığı İdris Baba’nın, öz oğlunu kenara atışını, bir türlü ‘baba’ olamayışını
ne yapacağız?
Bu hafta bölümü izlememiş olmayı dilerdim ne yazık ki.
Beğendiğimde yücelttiğim kadar, izlerken sinir hastası olup çıktığım bu bölümü
yermekten keyif alamayacağımı söylemeden geçmek istemiyorum. Tüm oyuncuları ve
oyunculuklarını tenzih ederim ama çok kötü bir bölümdü. Karakter ve olay
kaynaklı birkaç iyi detay, ‘an’ vardı tabii ancak o kadar. Gerisi gerçekten hayal
kırıklığı oldu benim için.
Bölüm sonu kafamda bir toparlama yaptığımda "elde var sıfır" sonucuna
ulaştım. Yani şöyle ki Elvis geldi ve gitti. Çok çabuk ayrıldık Saygın
Bey’den. Laz derseniz, o da gitti. Baykal’ı da öldürdük diyorlar -Ki bana pek
ölmüş gibi gelmiyor, o konuya daha sonra geleceğim-. Elimizde bir tek Amir
olmayan Emrah kaldı. Onu da hala havada bırakıyorlar. Nazım resmen bu ligde
kral oldu artık. Yani topraktan geldik toprağa gideceğiz olayını ‘Çukur’dan
geldik Çukur’a gideceğiz’ şeklinde uyarlama isteği geliyor içimden. Yine Çukur
içindeki savaşlara kalacağız gibi bir his var içimde bu gidişatla. Savaşın
başrolü Vartolu Reis olacaksa bana uyar, çünkü o eski Çukur havasını bir ufak
özlemiş olabilirim.
Geçen hafta köşeye sıkışmış Çukur ahalisini kurtarma hareketi Emrah‘çığımdan
geldi beklediğimiz gibi. Ve planı bol şarkılı, oynamalı, enerjik bir
şekildeydi. Tıpkı Yamaç’ın planları gibi. Emrah-Sena gerginliği olmasa ikisinin
iyi anlaşabileceğini düşündürdü bu durum. Tabii dengelerin nasıl değiştiğini en
iyi biz biliriz, Vartolu’yla bile birlik olabildiyse Yamaç, artık amir olmayan
Emrah’la da omuz omuza çata pata giderler yakında. Artık arkasında Beyefendi
desteği olmayan Emrah istifa ederek yeni bir yola girdi. Bu yol onu Nazım’a
karşı Koçovalılar’ın cephesine mi sokar, yoksa direkt Koçovalı’lara mı cephe
aldırır, henüz kestiremiyorum. Benim tercihim Emrah’ı karanlık tarafta
izlemekten yana. Kendisine bayağı yakışıyor, bir anlamı olsun bari Çukur’a
gelişinin değil mi?
Nazım Beyefendi diyeceğiz artık! Nasıl bir kral çıktın sen Nazım?
Bölümün tek iyi kısmı Nazım’ın oynadığı büyük oyundu. Elvis, Baykal’ı kurtardı
diye Nazım için helva yapmaya girişecektim az daha. Ruslar, Laz, Nazım derken
ters köşe yapma kavramına yeni bir boyut kazandırdılar tebrikler!
Laz’ı yok ettiler tamam da, Baykal’ı götürülmesi, morgdaki cesedi
falan beni biraz kıllandırdı açıkçası. Yani bir kez daha ölü canlandırma
cesaretinde bulunacaklarını sanmıyorum ama-umarım bulunmazlar- Baykal bana hiç
ölü gelmiyor. Tahtı babasından nihayet alan Nazım’ın, Emrah’ı Çukur’a karşı
doldurmasından anladığımız kadarıyla o da babası gibi Çukur’la uğraşmaya devam
edecek. Zamanında kendilerine fırsat verilmeyen erkek çocuklarının vakti geldi
sanırım artık. Nazım oyuna dahil olduysa, Selim de yavaştan olmalı. Üstelik
Nazım’la uğraşabilecek biri varsa ben o kişinin Selim olabileceğini
düşünüyorum. Hatta Selim’in yanına Sadettin’in de ne kadar uyduğunu görmüş
olduk bu bölüm.
Vartolu Sadettin’e neler oldu? Acaba benim gözden kaçırdığım bir
şey mi var Sadettin ya da Salih’in İdris’e karşı olan düşüncelerinde? Çukur
için değil babası için ‘şeytanı yakalayıp’ önüne atacaktı. Yapamadı. Ama bütün
bunlar olmadan önce o ‘Bana İdris Koçovalı’yı çağırın sadece onunla konuşurum.’
diye bağırdığı zamanlardaki öfkesi tek bir konuşmayla çözüldü bitti mi?
Babasının ondan haberi olmadığını öğrendi bir nebze olsun anladı sakinledi, ona
tamam derim ama ona karşı hatta diğer herkese karşı niye bir tabiri caizse
‘eziklik’ içinde? Vartolu’nun bu dönüşümü beni çok rahatsız etmeye başladı.
Üstelik onun bu halleri yetmezmiş gibi Sultan’ın Salih’e karşı olan tavırları
daha da gözümüze sokuluyor. Sultan, İdris hatta Yamaç bile Salih’in tepesine
çıktıkça çıkıyorlar. Eskiden Yamaç’ı, Vartolu’yu Çukur’a uygun görmezdim ama
şimdi dengeler öyle bir değişti ki Medet’in, Vartolu’nun, Saadet’in hatta
Selim’in bile Çukur için fazla olduğunu düşünüyorum topluca Tokat’a
yerleşsinler bence herkes rahat etsin.
İdris ise bu denklemde en çekilmez olan noktada durarak Sultan
ile yarışmaya başladı artık. Biri gidip Celasun’a ‘baban ben olayım’ diyor, hem
de mirasçısı olarak… Diğeri de gelip ‘Kahraman’ın hesabını da bana kes
istersen’ diyor… Şu tabloda sakin kalamıyorum. Sözde Çukur’un anacığı Sultan
Hanım! Kahraman’ın hesabının ucu zaten sana değiyor bu nasıl vicdansızlıktır
yahu?
Bu karakterlerin tutarsızlığı olmamış hocam, bazı Koçovalı’ları
sahneden alalım artık lütfen…
Bir kaçırılma olayı sonrası herkes sevdiğine kavuşmanın verdiği
mutluluk içerisindeyken Sadiş’in payına yine hüzün düşüyor. Topluca eve
geldiklerinde İdris, Yamaç ve Selim eve girdiğinde Salih ve Medet arkalarından
baktı ve kapı yüzlerine kapandı ya benim içime oturdu o sahne. Kapıyı kapatmak
zorunda kalanın Sadiş olması da ayrı bir üzücüydü zaten. Fakat asıl bomba
Nedret’le patladı tabii. O bombanın dizinin en masum karakterinin başına
patlamasının ironisi ne olacak peki? Nedret’in şimdi mi böyle parlamak aklına
geldi? Kaç hafta oldu ya, bir ara Emmi’yle takılıyordu kendisi? Nedret’in
siniri bir noktaya kadar haklı kabul ediyorum kocasını öldüren adam var
karşısında sonuçta. Ama o tepkiyi Salih’i ilk öğrendiğinde verseydi Saadet’in
üzerine yığmasaydı tüm suçu o zaman ağzımı açmazdım ama bu fazla zorlama
olmuştu. Böyle olması Nedret’i benim gözümde yok etti açıkçası. Alsın üç
haftadır uyuyan oğlu Acar’ı gitsin bence… Silah’ı çıkarttığında Sultan onun
elinden almaya çalışırken ikisinden biri için o silah patlacak diye heyecanla
ve sevinçle bir bekledim valla yalan yok.
Yamaç, Emrah’a ilk geldiği zamanlarda İzmirli olup olmadığını
sormuştu. O zaman Sena’yla ilgili bir bağlantısı olduğunu anladığını sanmıştım
ve bu bölümde Sena için yem attı diye düşünmüştüm. Maalesef anlamamış ve
Sena’nın da gerçekleri anlatmama huyundan dolayı bu durumu Emrah’tan öğrenmesi
Sena’yla iç karışıklık yaşamalarına sebep olacaktır elbet. Bari küçükken
Emrah’ın ona yaptıklarını anlatsın Sena, Yamaç’a…
Sena, Nazım ve Celasun dizinin başından beri açılmasını en çok
istediğim karakterlerdendi. Çünkü temeli güçlü hikayeleri, oynama
potansiyelleri vardı ve çıkan çatışmalar içerisinde onlara uygun pozisyonlar
mevcuttu hep. Nazım bu konuma geldi nihayet. Celasun’da hep bir adım ileri iki
adım geri şeklinde devam etse de hikâyede bir yerden tutunmaya çalışıyor. Sıra
Sena da. Artık bir salın da şu kız hikâyenin içine girsin…
Geçen hafta şakayla karışık hikâyenin ‘Rus Mafyası Vs. Çukur’
olma yoluna girdiğini söylemiştim. Bu haftada öyleymiş gibi başlasa da işler
yine tersine döndü. Anlamsız, garip, herkesin kayıp gittiği bir bölümdü. Oysa
Rusların karşısına anlaşmak için giden Yamaç, Selim ve Salih’in olduğu tablo ne
kadar da güzel görünüyordu. Bu bölümü böyle çukura gömüp üzerine toprak atasım
geliyor benim içimden kusura bakmayın. Eski Çukur havası nerelerde? Bölümün
olmamışlığı sadece saçma olaylar veya karakterlerin basitleştirilmesinden
dolayı değil. Mesela başında izlediğimiz polislerin bulunduğu sahnelerin tamamı
başlı başına komediydi.
Ne kadar ironik ki kötü karakterler azaldıkça kafada soru
işaretlerimiz çoğalıyor. Nazım zeki olabiliyor ama gerçekten kötü olabilecek
mi? Emrah, Amir değilse artık polis konusu Çukur için kapandı mı demek? Peki
Baykal… Nasıl bir karakter yaptıysa Burak Sergen ölümü bile can sıkıyor! Birde
orada bir yerde Meliha konusu olacaktı ama? Elimizde hiçbir şey kalmamış
vaziyette yeni bölümü bekliyoruz. Dizi özetinden öğrendiğimiz ‘önemli bir
karakter veda edecek’ açıklamasının sürpriz(!) ismi Baykal veya Elvis
çıkmasaydı bir tık eğlenebilirdik belki. Çukur’un eski havasına geri
dönebilmesi umuduyla…
Haftaya görüşmek üzere.