Aslı’nın duygusal durumu aklımı o kadar meşgul etti ki, Ferhat’ın
yaşadığı büyük kırılmalara sıra gelmedi bir türlü. Aslı uyurken arabada yaptığı
itiraf kadar Yiğit ona tekrar “Abi” dediğinde dilinin açılması, çözülmesi ve
kendini çocukluk anılarının güvenli kollarına bırakması da çok kıymetliydi.
Duygularını kabullenmesi bile onun için çok büyük adımken, en sevdiklerinden
birine daha açtı kalbini. Islık çalıp, gazoz içerken şimdiye kadar gördüğümüz en
doğal Ferhat’tı belki de. O odada Ferhat’ın kimin oğlu olduğunun önemi yoktu
ki O, sadece Yiğit’in iyi yürekli abisiydi. Ama başkalarının karşısında aşkını
savunacak kadar büyümedi henüz, bu yüzden sürekli manipüle ediliyor Namık
tarafından. Arabada Namık’la konuşurlarken susup, kızıp uzaklara bakması tekrar
kaçacağından korkmama sebep oldu bir an için. Biliyorum Ferhat Aslı’yı öylece
bırakamaz ama Aslı günün birinde gitmek isterse ona “Gitme” diyebileceğinden de
emin değilim maalesef.
Gelelim Yiğit’e… Ferhat’la en uzak olduklarını hatta
koptuklarını zannettiği anda yeniden abi-kardeş oldular. Sevdiklerin için doğru
bildiğinden şaşmak ancak yürekli insanların yapabileceği iştir; şükür ki Yiğit
de çok yürekliymiş. Aslı da bu ilişkiyi çok güzel analiz etmiş, gerçekten de
Yiğit’inki neredeyse çocukça bir öfke, terk edildiğini zannettiği için saf bir
küskünlükmüş. Ferhat, onun kalbini hiç kırmadığı için merhameti küskünlüğüne,
özlemi ve sevgisi öfkesinde galip geldi nihayet. Suna ve Aslı’nın sırrı saklama
çabasını ve Yiğit’in de bu fikre en sonunda razı olmasını anlayabiliyorum ama
bu Ferhat öğrendiğinde olacaklara dair korkumu da artırıyor. Zar zor yeninden
inşa edilen bir kardeşliğin hayal kırıklığı ve aldatılmışlık hissiyle sınavı
nasıl olacak bakalım.
Yeter’in gözaltında fazla kalmayacağını tahmin etmek zor
değildi. Tamamen farklı sebeplerden de olsa onu kurtarmak için uğraşan güçlü
iki adam vardı dışarıda. Namık sırları ortaya saçılmasın diye, Azad ise sebep
olduğu sorunu çözüp Yeter’e bir adım daha yaklaşabilmek için bir takım hamleler
yaptılar ve sonunda Azad başarılı oldu. Yemeğe çıkmalar, kahve içmeler derken,
tatlı tatlı flört bile eder hale geldiler Yeter'le. Yeter’in de gözlerinde nazlı
bakışlar ve umut yeşerdi. Namık ve şürekâsıyla bir savaşa girdi ve nihayet
ondan beklediğimiz hamleleri yapmaya başladı. İdil’in son derece demode oyununu
bozdu bozmasına ama her zamanki gibi fazlaca açık oynadı kartlarını. Her türlü
entrikayı çevirebilecek potansiyelde olmasına rağmen kozunu kendine saklayıp,
doğru zamanda ortaya çıkarmayı bir türlü beceremiyor. İdil de tabii bir karşı
hamle planladı ama son zamanlarda evdeki tek aklı başında insan olan Vildan’ı
pek ikna edemedi hikâyesine. Vildan demişken; alkolik, saplantılı platonik bir âşıktan, sağduyulu ve evde yaşananların
farkında olan ve olayların gidişatını değiştirme potansiyeline sahip birine
dönüşmesi beni son derece memnun ediyor. İdil ve Handan’a karşı evde bir denge
unsuru oldu ve ben onu her bölüm daha da çok seviyorum. Ama tabii Vildan’ın da
bir kötü tarafı var; kocası! Cüneyt gibi bir adamı hak etmek için ne günah
işledi bilemiyorum ama inşallah tez zamanda kurtulur bu cezadan.
Nihayet Cüneyt’ten bahsetmeye geldi sıra. Ferhat, bölümlerdir
başlarına gelen musibetlerin sorumlusu aşırı gizemli bir takım adamların
peşinde koşuyor ama bütün bu gizemin arkasında kim var; Cüneyt! Ferhat’ı ve
Aslı’yı en az beş defa öldürmeye çalışıp, hiçbirinde başarılı olamayan ve her
defasında bir şekilde dört ayağının üstüne düşen, beceriksizliğiyle doğru
orantılı bir özgüvene sahip ilginç bir karakter aslında. Ama hikâyenin bütün “kötü”
tarafının Cüneyt üzerinden yürütülmesi bariz bir şekilde sırıtmaya başladı. Hem
Cüneyt’te o potansiyel yok, hem de elle tutulur bir motivasyonu yok. Ferhat ve
Aslı’nın kaldıkları otele kahveden topladığı adamları neden saldı örneğin, hem
de bir sürü profesyonel katille bu işi halledememişken?
Bir de eş zamanlı
olarak evi kurşunlattı, aklınca Namık’ın şüphesini üstüne çekmeyecekti. Eskiden
yaptığı şeylerin bir amacı vardı; para bulup Gülsüm ile kaçmak. Bu amaç ortadan
kalktığından beri, başsız tavuk gibi dolaşıyor ortalarda. Ferhat onu yakalamakta
geç bile kalmıştı ama Aslı’nın bağlantıyı bu kadar hızlı kurması güzel sürpriz
oldu. Final sahnesinde gerçekten Aslı’nın silahı kapıp aniden ateş ettiğine pek
ihtimal vermesem de, bunu hayal etmiş olması bile Aslı’yı neye dönüştüğüyle
ilgili daha derin bir sorgulamayla baş başa bırakır. Bunun dışında Cüneyt’in
hikâyedeki tek varlık sebebi bebeğin babası oluşu ve bu gerçek ortaya çıksa da
çıkmasa da “kötü” kontenjanından ömrünü çoktan doldurdu. Hikâyenin net bir
şekilde yeni ve ciddiye alacağımız kötülere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Azad’ı saf kötü olarak sayamıyorum, sonuçta Namık hariç herkese dost olacağını
ilan etti. Umudum Ayhan’ın intikam planındaydı ama o da esrarengiz bir şekilde
ortadan kayboldu. Şimdilik elimizde sadece Cem’in katili var ki ben hala onun
“abla” olduğunu düşünüyorum. Hatta Ferhat Aslı’yı Yiğit’in evine bırakırken
fotoğraflarını çeken kişinin de o olduğuna dair kuvvetli bir inancım var. Heyecanla
zeki bir düşman ve ince ince planlanmış bir düşmanlık öyküsü bekliyorum.
Baştan sona çok keyif alarak izlediğim bir bölümdü ve bunda
en büyük pay kuşkusuz değişimini fark eden Aslı’nın. Ne kadar büyük bir acıyla
yanarsa yansın asla yakınındakilere sırtını dönmemesi onu farklı bir yere
koyuyor gözümde. Yalnız keşke, sıkıntısını ve acısını paylaştığı Suna’dan başka
türlü bir yakınlık görebilseydi. Restoranda “kimsesiz kaldım” dediğinde de,
Ferhat ve Yiğit’in birbirine yaklaştığı her an neyi kaybettiğini gördüğünde de
içim acıdı o haline. Hikâyenin akışı gereği, Cem’in ölümünün yarattığı
sarsıntının daha etkili olabilmesi için yalnız olması gerekiyordu
anlayabiliyorum ve umuyorum ki işler yeniden dengeye geldiğine Ferhat dışında
da güvenebileceği ve sevgisini paylaşabileceği bir ailesi olur yanında. Öykü
güzel bir viraj aldı, dilerim siyahın beyazla karışıp sahici dengesini bulduğu
nice güzel bölümler izleriz.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, sevgiyle
kalın.
*Emrah Serbes - (Bu sözler televizyon tarihinin belki de en
çok sarsılan karakterlerinden Behzat Ç.’nin tiradının bir parçası.)