İnsan bir rüyadan kolay kolay kendiliğinden uyanamaz.
Uçurumdan düşmedikçe, boğulmadıkça, birilerinden kaçmadıkça yani gördüğü
rüyanın kusursuzluğu bozulmadıkça, bir türlü çekip alamaz gözlerini o hayal
âleminden. İçindeyken de fark edemez gördüklerinin gerçeklerle uzaktan yakından
benzer olmadığını. İşte aşk; en sahici, en renkli, en görkemli rüyadan bile
daha büyülü olduğundan, onun sarhoşluğundan kurtulup gerçekten gören gözlerle
dünyaya bakabilmek için çok daha kuvvetli bir sarsıntı gerekir. Ancak o zaman
uyanıp, aslında yaşadığınızın o kadar da mükemmel olmadığını fark edersiniz.
Bütün bölüm boyunca biz de Aslı’nın adım adım uyanışını
izledik. Sahip olduğu tek aileyi kaybederek çok yükseklerden sertçe yere
çakıldı. Aşkları da sevdiği adam da kusursuz değildi ama O, aşkı yaşayabilmek
için bizzat muhatabıyla o kadar çok mücadele etti ki, bir süredir her şeyi
olduğundan daha iyi görme eğilimindeydi. Ben Aslı’nın durumunu ipte yürümeye
benzetiyorum; ileriye baktıkça yürümeye devam edebilirdi ama düşünüp, aşağı
baktığı ilk anda dengesini kaybetti. Zaten ip üstünde nereye kadar gidilebilir?
Sonu belli bir yolda yalpalayarak yürümektense, ayakları yere basarak,
gerçeklerle yüzleşmek gerekir ve işte bu yüzden sahici bir sarsıntı sahte bir
dengeden iyidir.
Ferhat’la o kadar kusursuz bir uyum içinde kaçtılar ki patlayan
silahlardan, bu aşırı uyumda bir terslik olduğunu nihayet fark etti Aslı. Ben
sabırsız bir izleyici olarak daha erken bu sorgulamayı yapmasını bekledim, hatta
sık sık da sitem ettim körkütük âşık hallerine, ama her şeyin sırası varmış
belli ki. Çok açık cümlelerle; dönüştüğü kişiden korktuğunu söyledi. Tıpkı baş
etmeye çalıştığı acıya alışmaktan utandığı gibi etrafındaki karanlığa da
alışmaktan da utandı. Ama beni asıl etkileyen bunu Ferhat’a öfke duymadan
yapmış olmasıydı. Cem’le o arabaya binip gidememiş olmaktan pişmanlık
duydu; Ferhat’a âşık olmaktan değil. Ferhat
ve Aslı arasındaki en büyük fark burada saklı; biri aşkı yenilgi zannedip zor zamanlar
yaşadığında öfke büyütüyor sevdiğine, diğerinin kalbiyse aşkını öfkeye kurban
etmeyecek kadar büyük. Aslı, âşık olduğu için karşısındaki suçlayacak kadar
korkak bir kadın değil.
Ama yine de ortada duran bir gerçek var; Ferhat’a âşık olmak,
Aslı’nın masumiyetini öldürdü. Eski halinin asla kabul etmeyeceği şeylere göz
yumdu, zamanla da tepki bile veremez hale geldi. Kafasına kürekle vurduğu
adamın öldüğünü zanneden naif kadın gitti, sevdiği adamın bıraktığı cesetlerin
arasından yürüyen bir kadın geldi yerine. Ferhat’ın bölümler boyu bahsettiği
bataklığı, sonunda içine çekti duygularını Aslı’nın. Bu yüzden, bir “hayır”
duymak için sorduğunu bilse de cevap veremedi “Severken öldürür müyüm?”
sorusuna. “Ben seni hiç çirkin göstermem” demişti, “iyileştireceğim” diye
sözler vermişti ama bunları içindeki aydınlığa güvenerek söyledi hep. O hep
beyaz kalacaktı ki Ferhat’a yardım edebilsin. İşte beyazlığını kaybetmeye
başladığını fark ettiği an yabancılaştı kendine. Ferhat’la ateşin başında
iyilik ve kötülük üzerine yaptıkları konuşmada “İnsan hayatta tercihleriyle
yaşar.” demişti ve Ferhat’la olmayı seçti. Şimdi bu tercihinin sonuçlarıyla yüzleşmek
zorunda. Nasıl baş edeceğini de zevkle izleyip göreceğiz.
Yazı devam ediyor..