Bende Karadeniz deyince akan sular duruyor
diyebilirim, o kadar net bir durum; zira doğup da büyümeye fırsat bulamadığım
atadan kalma memleketim Karadeniz. ‘Nerelisin?’
diye sorduklarında gururla ilk verdiğim cevaptır; ‘Doğma büyüme Kıbrıs ama Karadeniz kökenliyim.’ Hani
Lazların dillerinde dolaşan bir laf vardır ya ‘nerede olursak olalım, bize her yer Trabzon’ diye, işte bende
nerede yaşarsam yaşayayım ‘bana her yer Karadeniz’
diyenlerdenim. Asla ve asla kültüründen bir an olsun vazgeçmediğim, canım
Karadeniz; kemençenin sesi seni kıpır kıpır ediyorsa şayet ve kendine hakim
olamayıp, yer ve mekan fark etmeksizin horonun ortasında buluyorsan
kendini, iş tamamdır zaten. Başka insanların damarlarındaki kan, tuttuğu
takımın renklerinde akar; bizim damarlarımızdaki kan yayla derelerinin suları
gibi serin ama bir o kadar da sıcacık akar…
Bir Karadenizli olarak yeri her zaman bir başkadır
bende Karadeniz dizilerinin; hele ki Karadeniz’in o muhteşem yaylalarında
çekiliyorsa, seyretmeme olasılığım yüzde sıfır diyebilirim. En son Gülbeyaz
dizisinde almıştım bu hazzı sonradan İstanbul’a taşınsa da her karakteri ayrı
bir güzeldi. Sen Anlat Karadeniz’de ise ana çiftten ziyade, yer verilen
bütün karakterlere gönlümü ayrı ayrı verdim diyebilirim. Hepsinin kendine has
özel bir havası var ve işin içine Karadeniz şivesi de girince muazzam olmuş
açıkçası. Konuya direk girecek olursam; üç bölümdür bölüm sonu yazsam mı,
yazmasam mı diye düşünüp kendimle savaşırken, en son bu bölüm ‘’Kızım riv riv etma da kendi kendina,
yazacaksan git yaz’’ dedim ve kendimi burada buldum aniden.
Dizinin tanıtımını izlediğimde anlatım tarzı çok
hoşuma gitmese de, karakter tanıtımlarında kalbimi verdim diyebilirim.
Genelleme olarak baktığında Tahir’den tut da, Nefes’e; Asiye’den tut da,
Mustafa ve Yangaz ikizlere kadar her birinin kendine has olan havası, diziye
resmen renk ve neşe katmış. Öyle ki tam dramın içine girmişken seni kahkahayla
çekip alabiliyorlardı içinde bulunduğun o hüzünden. Öte yandan bu dizide bütün
Karadeniz dizilerinde alışılmış olan balıkçılık işi kavramının dışına çıkılmış
ve yapılan iş olarak denizden balık değil de kum çıkartmayı tercih etmişler.
Şöyle bir baktığımda bütün Karadeniz dizilerinde konusu geçen aile hep
balıkçılıkla geçimlerini sağlamıştı. Benim için bu farklılık, bu dizide artı
bir puandır. Zira Karadeniz’den sadece balık çıkmıyormuş demek ki.
İş anlaşması için gittikleri İstanbul’da başlar Tahir
ve Nefes’in hikayesi. Bir tarafta 16 yaşında patronuna para karşılığı babası
tarafından satılan ve tamamen hapis hayatıyla beraber esir hayatı yaşayan;
geçirdiği her günü sırf teslim olmadı, sırf sevmedi diye işkence gören genç bir
kadın Nefes Zorlu. Bir tarafta ise kanı deli akan, herkesin delikanlı
diyebileceği asla ama asla haksızlığa gelemeyecek bir Karadeniz delikanlısı
Tahir Kaleli. Karşılaştıkları ilk anda bile yer ve mekan gözetmeksizin,
elindeki morluğu görünce tepki gösterebilecek ve hatta bununla beraber sonucunu
düşünmeden, susmayıp giderayak Vedat’a ayar verebilecek bir karakter Tahir
Kaleli. O gece ikisi de bilmeden, birbirlerinin hayatlarına karışmada ilk
adımlarını atmışlardı artık ve Nefes ile Tahir’in hikayesi İstanbul’dan
Karadeniz’e taşınmıştı…
Dizinin başından beri bitmek bilmeyen bir şiddet
mevcuttu ortada ama o şiddete boyun eğmeyen de bir kadın vardı benim nazarımda
ve zaten önemli olan tam da bu noktaydı. Zira günümüzde gerçekte var olan
şeylerdi bu yaşananlar. O sessiz çırpınışların sonucu yaşanıyordu onlarca kadın
cinayetleri ve tecavüzleri. İşte tam da bu yüzden, içinde şiddet geçse de
kadının buna "dur" dediği diziler benim için her daim var olması gereken
dizilerdir. Belki birileri görür ve ses getirir herkese Tahir ile Nefes’in
hikayesi.
Gözü Nefes’ten başkasını görmeyen hasta ruhlu bir adam
Vedat Sayar, o hasta ruhun sergilediği aşırı şiddet ve işkence gayet olağan
bir şeydi benim için. Herkesin de tepki gösterdiği gibi benim de en hassas
noktam oldu Vedat’ın İstanbul’dan kalkıp gelip de Karadeniz’de gösterdiği o
şiddet. Tabii ki o kadar kolay değildi, şimdiye kadar bin kere tepesine binip
hakkından gelmeliydi Karadeniz halkı Vedat’ın ama Mustafa Kaleli hala borusunu
öttürmemişti. İşin arkada kalan tarafı da buydu zaten. Bana göre Mustafa Kaleli
Nefes’i ne zaman kabul edip ‘başımla
birlikte’ derse; işte o vakit Vedat Sayar değil ki Kaleli Konağı’nın
kapısını çalsın, Karadeniz sınırları içine dahil giremeyecektir. Bu nettir
bende. İşte o sabır da Mustafa Kaleli de, Vedat’ın Nefes’in ağabeyini
öldürdüğünü öğrendiği anda bitti; ki işini tam da onun anlayacağı dilde çözme
kararı alıp Eyşan’ı kaçırıp sakladı. Vedat Sayar ne kadar hafife alınmayacak
bir karakterse, bana göre en az onun kadar hafife alınmayacak bir karakter
Mustafa Kaleli. Asiye ile aralarında geçen o tatlı minnoş muhabbetlerin dışında,
kükrediğinde olacakları şimdiden sabır ve heyecanla bekliyorum.
Sizinle beraber ben de kızdım Tahir’e Eşyan’ın
getirdiği resmi gördüğünde ki Nefes’e sorduğu hesaptan ötürü. Kaldı ki Nefes’te
haklıydı ‘’mazim kirli diye kurtarılmayı
hak eden bir prenses değil miyim artık?’’ diye sorarken Tahir’e. Zira hiç
bir kadın ne yaşarsa yaşasın, Nefes’in için de bulunduğu hayatı hak etmiyordu.
Nefesi hissetmek kolay da, içine çekmek zor mu geldi Tahir Kaleli? Çok güçlü
bir kadınsın Nefes Zorlu benim gözümde; yaşadığın ve yaşayacaklarınla günümüzde
birçok kadına örnek olabilecek bir kadınsın. Ve en önemlisi muhteşem bir
annesin. Tahir içinde hissedip kendine bile itiraf edemediği duygularıyla
beraber, bir hışımla taktığı o yüzüğü bütün vücuduna dolanacaktı gerçekleri
öğrendiğinde de son pişmanlık fayda edecek miydi onu gelecek bölümlerde
göreceğiz muhakkak. Beklemedeyim…
UFAK NOTLARIM
•Asiye Asiye Asiye !!! Benim için dizinin en efsane
karakteri. Öykü Gürman’ı ayakta alkışlıyorum, bir karakterin içine ancak bu
kadar girilebilir. O kadar sıcak bir karakter ki elti arayışına hayranım Asiye
Kaleli. Allah herkese seni gibi bir elti naip etsin inşallah.
•Mustafa Kaleli artık yeter da çıksın şu içindeki
kükreyen adam, Vedat Sayar kim de senin çöplüğünde yemlenecek.
•Yangazlar bütün karakterlerin yanında ayrı bir
eğlence katmış diziye. Onları görmem gülmeme yetiyor net.
•Tahir ve Nefes’in sahilde ki atışmalarına hayran
kaldım enfes replikler var; ‘’Uzaktan
kusursuz yakından lüzumsuz.", "Senin o nefesi çekmeye ciğerin yetmez.’’
•Dizinin en güzel ilişkisi Tahir ile Yiğit arasında
geçen o sıcak ilişki. O kadar içine işliyor ki insanın bağlanmamak
imkansız.