Hiç kimse Ferhat’ın yaşadığı şeyleri inkâr
edemez tabii ki. Ferhat’ın da dediği gibi, on iki yaşında adam olmuştu ve on iki
yaşında vicdanı ile sınanıp sınıfta kalmıştı o. Ama bu onu aklamazdı, Aslı gibi
bana göre de. En az onun kadar Yiğit ile Gülsüm de nasibini almamış mıydı o
hayattan? Peki neden onlar doğru tarafta ama yarım bir şekilde yaşıyorlardı
sözde hayatı? Hiç kendini iyileştirmeyi düşündün mü Ferhat Aslan? Güçlü kalmak
için belindeki silaha ya da bileğindeki kuvvete güvenmektense, kalbindeki
sevgiye sığınsaydın; şu anda kollarının altında kız kardeşin, sırt sırta
verdiğin bir erkek kardeşin ve en önemlisi kalbini ölümüne emanet edebileceğin
bir sevdan olmaz mıydı? Aslı’nın da dediği gibi, anlatsaydın anlardık be Ferhat
Aslan! Başkalarının anlattığı masallar bir yere kadar tatmin ediyor insanı.
İşte tam da bu yüzden anlatsaydın anlardık. Sahi, ne zaman senin ağzından
dinleyeceğiz karanlık yıllarında, kimliğine büründüğün o Azrail Ferhat’ın
hikayesini? Hiç kusuruma bakma seni çok sevsem de bu sevgim senin bir katil
olduğunu görmeyeceğim anlamına gelmez… Kalbindeki sevdan artık silahının
tetiğini de durdurmalı. Bu da benim naçizane fikrim…
-Senin bu hayatta silip yeniden yazmaya
cesaretin var mı Ferhat? Eline silgi alıp yeniden silmeye, kalemi alıp yeniden
yazmaya! Ben sana söyleyeyim, yok! Senin benim gözümün içine bakıp iki kelimeyi
bir araya getirmeye cesaretin yoktu. Hadi söyledin. Onun arkasında durmaya
cesaretin yok…
Hangisine daha çok canım yandı? Aslı’nın
son gücü ile çırpınışına mı? Yoksa Ferhat’ın için için ağlayışına mı? Ah be
çocuklarım beni de aklım ile kalbim arasında bırakan siz değil misiniz? Hangi
taraftan bakarsam bakayım, ikiniz de bir şekilde haklıydınız. Aslı’nın tam
anlamı ile içini dökmeye, Ferhat’ın da kimsenin cesaret edip de yüzüne
söyleyemediği gerçekleri duymaya ihtiyacı vardı. Bu bana göre tartışılmaz bir
konu...
Her sevişme mutlu sonla bitmez tabii ki!
Bazen sevgiliye son vedadır dokunmalar. Baktım, hissettim şimdi doymasam da gidiyorum
sevgili. Yarınını bilmediğim bir yolda ilerliyorum şimdi. Sen bul beni, tek sen
bul beni ve geri getir ait olduğum o yere. Buz gibi de olsa, tek ısındığım o
yere; kalbine. Ben sessiz çığlıklarımda kaybolurken; sen ayazın getirdiği
karanlıkta, avazın çıktığı kadar çağır beni! İnanırsam gelirim belki…
Ufak notlarım;
- Her
şeye rağmen o sert kimliğinden çıkıp Aslı ile mutfakta yemek yapan
Ferhat’ı kalbimin içine gömer çıkartmam.
- Savcı
Yiğit, Gülsüm’ün ‘ilk defa abi dediğimde biri baktı’ dediğini asla
unutmayacağım, sen de unutma zira benim kalbime öküz oturdu.
- Yeter’in
kızını düşündüğü için Abidin’le evlenmesine izin verdiğini düşünmüyorum. Tamamen
içgüdüsel Handan kavgası, nispet işi bu ama hak etti mi? Hak etti.
- Handan
baygınlık geçirdiğinde hiç yalanım yok Yeter gibi arkamı dönüp gittim. Ne hali
varsa görsün enbesil.
- Cüneyt’e
söyleyecek tek bir sözüm bile yok. Erkan hocam onun suyu ısındı bence, bu
yüzsüzlük eceli olmalı.
- Ferhat
‘sen karışma’ diye bağırdığında ‘ben senin karınım’ diyen Aslı’lar candır,
gerisi heyecandır.
- Hastanede
Aslı, Gülsüm için ‘benim evimde’ dediğinde, Ferhat’ın ‘neresi senin evin’
diye gösterdiği tepkideki yüz ifadesi; herhalde on altı bölümdür Ferhat’ın
en ponçik yüz ifadesiydi. Ferhat Aslan ve ponçiklik! Tamam ben de kahkaha
attım….
- Ferhat’ın
Yeter Hanım'a Gülsüm için söylediği o ağır şeyleri de unutmayacağım. Ben
utandım çok ayıp..
- İdil
yeteri çok pis oyuna getirdi, hakkından gelirse helal ona. Yeter bu küçük
lokma değil.
- Son
olarak tabii ki bölüm kralı Abidin! Gülsüm seni hak edecek ne yaptı çok
merak ediyorum. Adam kral…
17.
bölümle beraber ailemize katılan yönetmenimiz Altan Dönmez’e nice bol reytingli
bölümler diliyorum. Bu zamana kadar bize emek veren eski yönetmenimiz Emir
Khalilzadeh’e yolu açık olsun dileklerimi de göndermeyi ihmal etmiyorum.
Oynamayıp yaşattıkları için İbrahim Çelikkol, Birce Akalay ve Timur Ölkebaş’a
binlerce teşekkürü borç bilirim…