Şiddet sarmalı içinde Sen Anlat Karadeniz

Şiddet sarmalı içinde Sen Anlat Karadeniz
Yerli diziler üzerine eleştiri, analiz yazıları yazmak gün geçtikçe zorlaşıyor.  Yeni başlayan bir dizi şiddet üzerinden mi eleştiriliyor; hemen "ekranda neler neler var bu dizi mi battı gözünüze" savunusu yapılıyor, şiddetli bir dil eşliğinde. Bütün problem burada zaten. Şimdiye kadar yeterli tepki gösterilmediği, görmezden gelindiği için bu duruma gelindi ve şiddet ‘resmi dizi dili’ olarak yerli dizilerin vazgeçilmezi oldu. Hikâye üretemeyen ya da üretmek için enerji harcamayan sektör, bilindik hikayeleri kötücül karakterlerle ve şiddetle paketleyip yeniden gösterime sunuyor.

Atv’nin yeni dizisi Sen Anlat Karadeniz üzerine yapılan eleştiriler ve savunular üzerinden yazıyorum bu satırları. Peşinen söylemek isterim ki televizyonda her türlü konu ve temanın anlatılmasına taraftarım. Ama anlatan kişinin o hikâyeyi neden anlattığının bilincinde olması ve felsefesini sağlam kurması kaydıyla. Toplumsal bir yaraya parmak basmak istedik, bu bir nevi sosyal sorumluluk projesi diyorsanız, toplumsal yaraya böyle parmak basılmaz dendiğinde, "ama bu bir kurmaca, dizi" deme hakkını baştan kaybetmişsiniz demektir. Ne ilginç ki aynı kişiler kurgu ve hikâye açısından eleştirdiğinde de "ama biz şiddet gören tüm kadınların sesi olmak için yola çıktık" demekteler.

Sen Anlat Karadeniz hızlı girdi gündemimize. İlk bölüm yayınlandığı anda sosyal medyada faal olan hatırı sayılır bir seyirci kitlesinin ilgisini ve dikkatini çekti. Kendilerini henüz belli etmeseler de bir kısım seyirci senaristlerin “psikopatımız” diyerek tanıttığı Vedat için ekran başındalar. O karanlık karakterin neden o hale dönmüş olacağı ile alakalı gibiler ama daha ziyade Vedat’ın sınırlarını görmek arzusundalar. Komedi ihtiyacını karşılamak, hikâyeye nefes aldırmak için tercih edilen Asiye-Mustafa çiftinin fanları da oluşmuş durumda. İlk görüşte aşk olarak kaleme alınan “altun kalpli hödük” Tahir ile Nefes’in vakit kaybetmeden romantik komedi türüne geçiş yapmasını sabırsızlıkla bekleyen ve dile getirenler de var. Her üç seyirci kitlesinin beklentisi gücünü senaryodan alıyor. Çünkü projelendirilme aşamasında bu beklentiler öngörülmüş, hatta öyle olması için çaba sarf edilmiş.

Nefes ve Tahir’e yardım eden Karadenizli ailenin maruz kaldığı şiddetin, imamın başına ayakkabı ile basılmasının seyirciyi galeyana getireceğinin ve bolca haber olacağının bilincinde dizi ekibi. İlk bölümde, evde yeni ortaklık anlaşması imzaladığı misafirleri varken Nefes’in parmaklarını kıran Vedat’ın nasıl bir psikopat olduğu yeterince anlaşılmıştı. Ama bununla da bitmeyecek yerli dizilerin üretim şartlarından dolayı Vedat’ın geçmişte yaptığı -sekiz yıllık bir zaman söz konusu- işkenceler ve şimdiki zamanda peşlerinde iken yaptığı şiddet her bölüm artarak devam edecek.

Kadına şiddeti ilk defa anlatan yerli dizi deniyor Sen Anlat Karadeniz için ama geçen sene yayınlanan Çoban Yıldızı ile hikâyenin çatısı çok benzer. Çoban Yıldızı’nın erken veda etme sebeplerini kenara koyarak, iki hikayenin benzeyen kısmına hızlıca göz atalım. Zühre 17'sindeydi babasının patronu onu görüp göz koyduğunda ve başlık parası karşılığı satın alındığında. Direndi, düğün gecesi kaçtı, yolu Seyit ile kesişti. Kendi anne ve dayısının kayıtsız kaldığı Zühre’ye Seyit yardım elini uzattı. Kaçmasına yardım etti, ailesini tehlikeye attı. İmkânsız bir aşkın içinde buluverdi kendini. 

Sen Anlat Karadeniz sekiz yıllık bir esaret hayatına maruz kalan, yedi yaşındaki oğlunun ruh sağlığını muhafaza etmek adına masal dünyası inşa eden Nefes’in özgür kalışının hikayesi. Kapadokya görüntüleri yerini eşsiz Karadeniz manzarasına bırakıyor. Kaçış kovalamaca aksiyonunda Sen Anlat Karadeniz görsel olarak başarılı, Çoban Yıldızı ise daha gerçekçi idi. Seyit şiddetten uzak durmaya çalışan biriydi, aynı şekilde ailesi de öyle. Dedesi ve annesi Zühre’ye sahip çıkmaları bakımından takdir edilesi insanlardı. Bize sığınanı yarı yolda bırakmayız sözüne hayat veren insanlar. Sen Anlat Karadeniz’de ise sürekli olarak Karadeniz insanı kendine sığınana yardım eder sözü tedavülde, ama Tahir’den başka bu söze hayat veren kimse yok! Tahir’in kayıtsız kalmamasının sebebi de ilk görüşte aşkla başlayan "imkânsız" ve "destansı" aşk hikayesi.

Dizileri ne anlatıyor, nasıl anlatıyor ve neden anlatıyor sorularının peşinde seyrederim. Kimin anlattığı ya da mekân olarak nerenin seçildiği önemli değildir. Genellikle neden sorusuna cevap bulmakta zorlanırım. Vaat edilenle ekranda seyrettiğim şeyin uyumsuzluğundan dolayı. Önce babasının sonra Vedat’ın şiddetine maruz kalan Nefes’in kurtuluşu yine bir erkek aracılığıyla gerçekleşiyor. Resmi makamlar devrede değil, Polis yok! Hırçın Karadeniz benzetmesinden de anlaşılacağı üzere Tahir deli fişek bir tip, sözlü şiddete meyilli biri. Bir kadına nasıl davranacağını bilmiyor savunusu kabul edilemez. Çünkü abisi Mustafa, karısı Asiye’nin karşısında eriyen bir adam yerine ve zamanına bakmadan. Ama aynı Mustafa her fırsatta diğer iki kardeşine tekme tokat girişen, Tahir’i öldürücem sözlerini sarf eden biri. Bunun karşılığında “neden Tahir’i vuruyorsun Vedat’ı vur ya da sen yapmayacaksan bırak ben vurayım” diyen de bir Asiye mevcut. Asiye ve kayınvalide arasındaki tüm iletişim de gücünü sözle şiddetten alıyor. Vedat’ın kadın versiyonu Eyşan şiddetin başka bir temsilcisi, henüz tam olarak kendini belli etmese de.

Bu kadar şiddete meyilli karakter varken, hikâye şiddet aksiyonu üzerinden akacağını belli etmişken, kadına şiddete hayır demek için biz bu diziyi yaptık demek ne kadar inandırıcı? Şiddet tıpkı ahlak gibi parçalanmaz bir bütündür. Kadına şiddete hayır derken, sözlü, duygusal, psikolojik şiddetin her türlüsünü kullanmak şiddetin normalleşmesine ve yaygınlaşmasına zemin hazırlar. Futbol ve siyasetten sonra taraftar kültürünün egemenliğine giren dizi sektörü de taraftar zihniyetine sahip seyircilerinin baskınlığından dolayı şiddet diline teslim olmuş durumda.

Kaldı ki dizide yaşanan her gelişme Vedat’ın paranoyasını güçlendirmek için yaşanıyor. Psikopat Vedat hiç tanımadığı yeni anlaşma imzaladığı adamları neden evine yemeğe davet eder, tartışılır. Özellikle Nefes’in ve oğlunun  dışarı çıkmasına hiç izin vermediği düşünülünce. Nefes ve Tahir arasındaki ilk bakışma, Tahir’in hiç tanımadığı ilk defa gördüğü bir kadının bileğini tutup bakması. Sonrasında Nefes’in mecburiyet ve çaresizlikten Tahir’in arabasına saklanıp kaçması, Vedat gibi hasta ruhların paranoyalarının güçlenmesine katkı sağlar.

Tahir ve Nefes arasında yeşeren aşkın sorgulanmadan kabul görmesi için tercih edilen resmi nikah yok detayı, Nefes’in gücünü ve direnme azmini anlatmak için kullanılıyor. Vedat nikah kıymak için Nefes’i oğluyla tehdit edebilecek kapasitede bir adam. Üstelik oğlunu annesinden uzaklaştırarak kendi tarafına rahatlıkla çekebilecekken neden yapmamış acaba! Sekiz yıl devam eden sistematik bir işkence ve tecavüzden bahsediliyorsa bu soruların akla düşmesi çok normal.

Sekiz yıl esaret hayatı yaşayan, şiddetin her türlüsüne maruz kalan Nefes’in şiddet gören kadınların temsilcisi olduğunu kabul edelim. Şiddet gören kadınlara nasıl bir mesaj veriyor Sen Anlat Karadeniz? Bir şekilde altın kalpli bir hödük gelir ve sizi yaşadığınız cendereden kurtarır! Mağdur insanların yardım çığlıklarına sağır olmamak gerekiyor. Amenna. Ama akabinde vakit kaybetmeden resmi makamlara müracaat etmek şartıyla. Boşanma, evden uzaklaştırma kararı, hatta sığınma evlerinin çözüm olmadığının cinayetle sonuçlanan vakaların ben de farkındayım. Şiddet gören kadınlara kılavuzluk edebilmek için en azından tünelin ışığını göstermek gerekiyor. Ekranda fazlasıyla mafya zihniyetinin egemen olduğu, polisin, resmi makamların esamesinin okunmadığı dizi mevcut. Zaten mesele de bu, neden her türlü hikâyeyi mafya zihniyetiyle anlatmak tercih ediliyor? 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER