Yusufçuk böceği aşkının hikâyesini bilir misiniz? Ateşe âşık yusufçuk, aşkı uğruna bile bile kendini ateşe atar. Ateş gökyüzüne yükselirken, yusufçuk narin vücuduyla ateşin etrafında dans etmeye başlar, ateşle bir bütün olur. Tıpkı bir âşık gibi ateşe dokunmak, ona yakın olmak isteyen yusufçuk, onun bir parçası olmanın verdiği mutlulukla kendini sonsuz aşkının kollarına bırakır, böyle anlatırlar yusufçuğun hikâyesini. Yusufçuk aşktaki tutkuyu, bağlanmayı ve ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeyi anlatır…
Aslı ile Ferhat aşkını birbirine iki zıt kutup olan her şeye yorumlamadık mı biz bu zamana kadar? Alın size yusufçuk böceği tadında Aslı Çınar Aslan aşkı o zaman. İlk iki bölümde boynuna taktığı yusufçuk kolyesinde Erkan hocanın metafor kullandığını düşünmüştük hepimiz muhtemelen. Tıpkı bir yusufçuk böceği gibi kendini yaka yaka Ferhat’ın etrafında döndü durdu Aslı bu zamana kadar. Ferhat dur dedi, Aslı Ferhat’a takıldı; Ferhat git dedi, Aslı hep kaldı. Bile isteye bataklıkta boğulacağı halde, o ateşte cayır cayır yanmayı göze alarak hep kaldı Aslı. Bu bölüm aynı kolyeyi Ayhan’ın boynunda gördük, peki bu bir tesadüf mü yoksa Erkan Hoca yine yeniden metafor mu kullanıyor acaba? Peki biz bu durumdan Ayhan’ın da Ferhat’ın ateşine düşeceğine mi inanmalıyız? Ya da ateşini kendi içinde yaşayıp, zarar vermeden uzakta mı yaşayacak? Zira yusufçuk böcekleri kendi hallerinde yaşayan zararsız hayvanlardır. Hadi size bulmaca, biraz da bu taraftan düşünün. Azıcık sizi işkillendirdim…
Ne güzel demiş Cemal Süreyya ‘’Sesinde ne var biliyor musun? Söylenmemiş sözcükler…’’ Tamamen Ferhat’ı anlatıyordu bu güzel cümle. Sessizliğinden tut da, gözlerindeki her anlama kadar hep söylenmemiş sözcükleri vardı Ferhat’ın, sessiz çığlıklarında çırpınıp duruyordu her defasında… Ferhat Azad Dağıstan’la adeta bir sınav yaşarken, Aslı hastanede üstü beyaz örtü ile kapalı, sedyede yatan soğuk kişinin Ferhat olma ihtimali ile imtihan edildi bir an için. Kaldı ki, Aslı Ferhat’ın ateşine düştüğü günden beri hep bununla savaşmıyor da değil hani. Azad Dağıstan; hapishaneye ne zaman girdiği belirsiz, neden çıkamadığı bir o kadar belirsiz ve içten içe Ferhat’ın prangalarını delip içine yerleşmeye başarmış gibi görünen biri şuan benim nazarımda. Nasıl bir karakterle karşımızda duracak henüz anlam vermiş değilim. İlk gördüğüm Ferhat’ı çok güzel bir şekilde yönlendirdiği, özellikle Aslı’ya karşı ve karakteri ile çok kaliteli bir şekilde diziye giriş yaptığını söyleyebilirim. Kim bu Azad Dağıstan? Ferhat’tan ne istiyor? Nasıl onunla ilgili bu kadar çok şey biliyor? Yeter Hanım'la, Namık Emirhan’la ne bağlantısı var, bunu da ilerleyen bölümlerde göreceğiz sanırım. Ben kötü düşünmeyi hiç istemiyorum…
Ferhat’a verdiği her nasihatle, sorduğu her soruda anlattığı hikayesi ile kalbimi çalmayı başardı şimdilik Azad baba;
‘’Şimdi bu kahve aptal olsa beni ateşe attılar, benim günahım ne yanıyorum der ama kahve akıllıdır bilir, beni ateşe atan kahve olmamı istiyor der; ben tatsız bir tozdum, usulen bu ateşle kahve olacağım yaa sabır ve ateşe sabreder… De bakalım delikanlı senin etrafını sarıp yakan ateşin adı ne? Veya içine karıştığın; seni sen, onu sen yapan suyun adı ne?’’ Ferhat Aslan’ı da sadece Ferhat yapacak olan tek kişiydi Aslı ve Ferhat birazcık bile içinde kalan o çocukluğu geri istiyorsa, yenik düşecekti her defasında Aslı’ya. Kendi üzülmesi pahasına Aslı’yı azat eden Ferhat, her defasında yine Aslı’nın gözyaşlarına yenilip duracaktı, durup kalbini bir kez daha, bir kez daha sorgulayacaktı her defasında…
Aslı başhekimden uyarı alır kendini Namık Emirhan’ın yanında bulur; ‘’Beni öldürmek istiyorsun madem mertçe yap bunu olur mu!’’ Ah Aslı’cığım ah Ferhat’ın da dediği gibi düşmanın da mertine hasret kalır olduk cidden, elimizde namert olanından var idare edelim artık. ‘’Ferhat’tan kork ama benden de kork…’’ Zira ben ateşin üzerine çıplak ayaklarımla basıp, avucumu yine o ateşle doldurdum. Bu saatten sonra kor almış kalbimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yok! Unuttuysan hatırla Aslı Çınar Aslan’ım ben Ferhat Aslan’ın karısı! Katranı kaynatsan olur mu hiç şeker cinsi batasıca cinsine çeker diyeyim o vakit ben de buraya uygun bir şekilde çünkü herkes farkında sanırım aslı adım adım Ferhat oluyordu her defasında…
Dilsizin Aslı’nın yanında olmasına, beklide hayatında ilk kez Aslı için Ferhat’a yalan söyleyip ondan bir şeyler saklamasına bayılıyorum. Ve bununla beraber Ferhat’ın Aslı’yı korumak adına kendine yalan söyleyen dilsize karşı sessiz kalmasına da. ‘’Bak Ferhat şu anda sana hesap verecek havamda değilim’’ diyen Aslı’lar candır. En az ‘’Sen şehir eşkıyası mısın oğlum?’’ cümlesi ile yarışır diyebilirim. Aslı’lar yürek yer, Ferhat’lar sessiz kalır; ne muhteşem bir sahne, ne muhteşem bir atışma saatlerce seyret dur sıkılır mısın hiç diye sorarım ben adama.
-Herkes haddini bilecek, kimse benim karıma öyle gak guk diyemez değil mi?’’ (Ferhat dilin başka bir şey söylüyor annem, gözlerin başka bir şey. İnan o an Aslı’yı öpeceksin sandım, çok pis duygularımla oynadın, alacağın olsun.)
-Koskocaman insanım ben veliye ihtiyacım yok!’’ (Sevgiye ihtiyacım var Ferhat, sana ihtiyacım var desene Aslı!)
-Velin olmaya niyetim yok! Ama…’’ (Ama kalbin olmaya, seninle yanmaya, seninle gülmeye, seninle coşmaya sadece sen olmaya çok ihtiyacım var Aslı. Var da cesaretim yok! İstesem de gitme, bana rağmen benimle savaş, bana rağmen bana diren…)
-Bir sıkıntı mı var? (Söz konusu sen olunca her şey sıkıntı Ferhat; sevmek sıkıntı, dokunmak sıkıntı, bakmak sıkıntı, nefes almak bile sıkıntı. Aşk; ucunda sen olunca hep bir sıkıntı. Ne yapacağız biz seninle Ferhat?)
-Benim senden başka bir sıkıntım yok. (Onu cümle alem biliyor Aslı başka bir şey söyle.)
-Ona yapacak bir şeyim yok. (Aslında çok şey var da az biraz geçsin, zamanı gelsin.)
-İyi.
-Cık kötü! (Sana iyi olan bana kötü Aslı çünkü sen benim bütün ayarlarımla oynadın, bütün dengelerimi altüst ettin. Şimdi nereme baksam yıkık bir harabe görüyorum. İstesem de toparlanamıyorum. Ve be anladım artık her şey senden ibaret bu saatten sonra…)
Bu bölüm haddinden fazla kızdım Yiğit’e; Ebru’nun Şahin’in kızı olmaması neyi değiştiriyor diye sorarım ben ona. Eline silah alıp Aslı’nın kafasın dayaması, ta en başında planlayarak Aslı’yı bir ateşin içine sürüklemesi ve içini kin ve öfke ile doldurması yeterli değil mi Aslı’yı koruman için? Ya da namlunun ucunda Aslı değil de başka birisi olsaydı yine aynı şeyi yapmaz mıydın? Daha dün gururla ‘kıymetli bir emanetim vardı’ diye böbürlenirken bugün ne değişti? Peki Ebru’yu düşündüğün kadar hiç Ferhat’ı düşündün mü? Ne kadar istemiş olabilir sence karanlık olmayı, karanlık tarafa geçmeyi? Bence biraz kendinde suç ara; sana gösterdiği itinayı sen ağabeyine gösterip Aslı gibi her şeye rağmen yanında kalmayı becerebilseydin, belki Ferhat bugün içinden çıkılmaz bir şekilde bu bataklığın içinde olmazdı. Bir suçlu arıyorsan az da olsa aynaya bak derim ben sana. Öyle ‘ben Savcı Yiğit Aslan’ım! Gel lan söyle yaka numaranı’ diye tepinmekle olmuyor bu işler. Sen de bencilsin; senin de içinde karanlık bir yerler var ki, emanetine sahip çıkmak adına katil oldun. Ve evet acıttın Ferhat’ın canını hem de çok, bile isteye ‘sen Berber Necdet’in oğlu değilsin’ diyerek acıttın. Çünkü her şeye rağmen Ferhat’ın tutunduğu tek daldı Berber Necdet’in oğlu olmak. Ferhat’ın gözlerindeki hüzünden ziyade çaresizliği ölsem unutmam Savcı Yiğit seni mimledim…
Yazı devam ediyor...