Melis Danişmend bir şarkısında, muhtemelen sen unutunca geri
geleceğini söyler eski sevgilinin. Acı dersten çıkmış bir not olarak koyar
masaya: “Bir yıl ya da 10 yıl sonra, muhtemelen sen yorulunca…”
Ama yazının konusu bu değil…
Bir varsayımdan yola çıkarak kontrollü bir deney yapmak
istiyorum: Süreyya hayatında hiç olmamış olmasa; tanımamış, sevmemiş,
evlenmemiş olsa onunla; Faruk Begüm’le birlikte olur muydu? Ya da Begüm’e karşı
bir şey hisseder miydi? Her şeyi unutup tekrar onunla beraber olmayı arzular
mıydı? Yoksa şimdiki gibi mi davranırdı? Şunu anlamak istiyorum: Begüm
kıskanılmaya değer mi?
Üstünden çok zaman geçmiş hikayeler, artık üflesen de tozu
kalkmaz antikalar haline gelir bir yerden sonra. Belki orada öyle köşede
durabilir, ona kıymet verebilirsin ama onunla yaşamazsın. Sadece aklının
saraylarında, eski bir parça olarak kalır. Ben Faruk’un hikayesini dizinin
başlangıcı anından önce ve sonra olarak ayırıyorum. Belli ki biz izlemeye
başlayana kadar Faruk’la Esma Boran arasında büyük iktidar mücadeleleri olmuş. Üstelik
Faruk payesini almış gibi görünse de savaş dinmemiş. Esma bırakmış gibi yaptığında
bile ilişkileri gevşetip sıkabildiğine göre, iplerin bir ucu hala onun elinde.
Zaten annenle girdiğin savaşı kazanılmaz ya da kaybedilmez; süregelir…
Babasız kalmış bir ailenin yönetimi ve idaresi değil; kendi
hayatını da almak için Esma ile büyük bir kavgaya girişmiş Faruk. Ki benim
gördüğüm bugüne kadar hiçbir zaman annesine, kendinden ya da karısından
vazgeçecek derecede büyük tavizler vermedi. Hiçbir zaman karısını annesine
ezdirmedi. Ve daha önemlisi hep bir şekilde dengeyi tutturmayı sağladı. Biz
bazen kızıyor olsak da Esma’nın her şeyi emir komutaya almaya çalışmasına; o
sonuçta bu çocukların annesi. Faruk’un annesi. Tüm yaptıklarına rağmen
annelerini düşünmek zorundalar. Bu sadece babasından kalan kollanması gereken
bir emanet haresi değil. Anne sonuçta, anne…
Hikayeyi
Faruk açısından kurgulanmış haliyle görürsek, Faruk’un anlaşılması için
oluşturulmuş diğer hikayeleri görüyüroruz. Adem’in annesiyle olan
ilişkisini Faruk ve Esma Boran ilişkisiyle kıyaslandığında, Faruk’un kendi
yönetimini eline aldığı ve annesine olan sevgi ve şefkatinin Adem’inki gibi
hastalıklı bir hal almamış olduğu ortada. Hem Esma Boran güçlü bir kadın. Onun
düşmanı değilseniz, onunla uğraşmak bir süre sonra zevkli hale bile gelebilir. Alışırsınız,
hayatınızda olsun istersiniz. Adem’in annesi Reyhan Hanım, öyle değil. Bağımlı
ve oğlunun çocuğu haline bürünmüş bir karakter. Aslında Adem ve annesinin hikayesi, Faruk’un annesiyle ilişkisini nasıl
bir güç ve sevgi dengesinde tuttuğunun; tutabildiğinin anlatılış şekli…
Diğer taraftan bakıldığında aynı Esma Boran karşısında
birbirinden çok farklı reaksiyonlar veren
iki kadın görüyoruz. Biri kaçıp giderken diğeri o yemeğe inmediğinde
odasına yemek götürme cesaretini buluyor. Devamında onunla çata çat konuşabilme
özgüveni var. Bu kesinlikle Süreyya’nın kişisel özgüveni ve alkışlanası çabası
ama bir de resme şu yandan bakalım: Faruk, Süreyya’ya bu alanı açmamış olsa
Süreyya cesaret edebilir miydi Esma Hanım’a kendini kabul ettirmeye ve
devamında onunla didişmeye? Esma Boran’la Süreyya’nın aynı evde yaşayabilmesi
Faruk’un meziyeti değil mi? Süreyya’yla Dilara’nın yaşadıkları bu yüzden
farklı. Bir tarafta kimi tutacağına karar veremediği için bocalayan Adem,
diğerinde karısını seçtiğini cümle aleme duyurmuş ama yine de bunu annesine her gün
borazanla bağırmayacak saygıda Faruk.
İki kadına gelecek
olursak, en baştaki soruya dönmek adına:
Esma Boran’la baş edemeyeceğini düşündüğü için evleneceği
adamı bırakan ve döndüğünde aynı evde oturacak kadar her şeyi yerli yerinde
bulabileceğini düşünen bir kadın. Sanki gittiğinde hiçbir şey değişmemiş gibi
geldiğinde aynı yerden devam etme umutlarında. Oysa Faruk onunla ilk
karşılaştığında “Ben seni düşünmeyi yıllar evvel bıraktım” demişti. “Beni
bıraktığın yerde bulabileceğini mi sanmıştın?”
Faruk, Süreyya’yı tanımasa; kendini onda bulmasa bile tekrar
Begüm’le olur muydu: sanmam. Çünkü bu kadar zaman geçip bu kadar eskimiş
şeyler, kolay geri gelmiyor. Üstelik aşkın üstüne büyük bir nefret binmiş.
Faruk’un Begüm dendiğinde aklına gelen ilk şey acı ve nefret oluyor. Aşk o
kadar şey altında kalmıştır ki ona sıra gelmezdi. Süreyya olmasa bile, Faruk
Begüm’e gitmezdi.
Öyleyse bu son bölümde izlediğimiz ve devam edeceği belli
kıskançlık nereden geliyor? Hikayeye Süreyya açısından baktığımızda, haklı.
Karşısında ona açık açık Faruk’a hala aşık olduğunu ve onunla bir şansı
olduğunu söyleyen bir kadın var. Kıskanmakta
haklı. Peki ya güvensizlikte?
İnsan ilişkilerini bazen teknik bir şekilde incelemek
gerekir. Süreyya’nın Begüm’den aldığı sinyaller Faruk’u ondan uzak tutması
gerektiğini gösteriyor. O yüzden Faruk Emir’le o evdeyken, Süreyya için bu evde
zaman geçmiyor. O yüzden mesele Begüm’ün sevgilisi olduğunda dinmez bir çatışma
çıkıyor. Ama teknik olarak; bu, Süreyya ile Begüm arasnda. Süreyya ile Faruk
arasındaki ilişkide Faruk’u suçlayacak, ona güvenmemeye sebep olacak bir şey
var mı?
Fakat aşk
insana teknik bakma fırsatı vermiyor. Bu yüzden aşk. Ama biz bu hikayenin izleyicileri olarak hikayeye Faruk’un
gözünden bakabiliriz. Faruk’un annesiyle ilişkisi, Faruk’un eski sevgilisi ve oğlunun annesi ile ilişkisi; Faruk’un
Süreyya’yla ilişkisini ayrı ayrı inceleyip baktığımızda da Faruk’un meseleyi
gayet iyi ele aldığını görüyorum ben. Faruk’un hiçbir zaman Begüm’e
meylettiğini, hiçbir zaman annesinin istediğini Süreyya’ya dayatmaya
çalıştığını hissetmedim. Ve bunların gösterilmesi için konmuş birçok sahne izledik
bugüne kadar. Hatta bunlar daha iyi anlaşılsın diye oluşturulmuş karakterler ve
olaylar gösterildi bize.
Faruk 10 yıl önce Begüm’ün peşinden de gidebilirdi, gitmedi.
Ama Süreyya’yı bırakıp devam edemedi.
Ben Faruk’un açısından baktığımda bir sorun görmüyorum. Ama Faruk’un, Süreyya’nın da bu açıdan
bakmasını sağlamak için bir şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Ha buna
mecbur mu, sanmıyorum. Ama sevdiği için, yapabilir. Ki ben, eski sevgilisinin yeni sevgilisiyle aynı masada yemek yemeyi
kabul etmenin bile tam da bunun için atılmış kıymetli bir adım olduğuna
inanıyorum. Herkes yapmaz.
Faruk’a kızarken, onun sorunları çözemediğini ve ötelediğini
düşünürken; aslında neler yapıyor olduğunu da görmek lazım. İnsan yaptıkları kadar yapmadıkları,
söylediği kadar söylemedikleriyle insan. Ve Faruk’un gözümüze sokmadığı
onlarca şeyi, hikayedeki diğer karakterlerin kişilikleri ve başlarına gelene
verdikleri tepkilerde görebileceğimizi düşünüyorum. Adem’in karısı ve annesi
arasında kalışı, Esma’nın Garip’le bitmemiş aşk hikayesi, Fikret’in karısının
hastalığında başkasına meyledişi; bu olayların hepsinde Faruk’un “yapmadığı
şeyleri” görebiliriz.
Süreyya, Faruk gibi bir eşe sahip olduğu için şanslı. Süreyya
ve Faruk böyle sağlam bir aşka sahip oldukları için, çok şanslı.