Her sene bir yerli dizi hakkım varmışçasına devam
ettirdiğim tek dizi izleme geleneğime bu yıl da devam ederek "güzeller içinden
bir seni seçtim" dedim ve Ufak Tefek Cinayetler'i takibe aldım. Dizi
sürelerinin uzunluğu çeken ve izleyen herkesi bıktırmaya devam ededursun, bu
sezonun iki saati en verimli kullanan işlerinden biri olduğunu düşünüyorum UTC'in.
Beni ilk defa klavye başına oturtan birbirinden değerli oyuncuları, okutup
yazdırmasıyla meşhur Meriç Acemi'yi ve o masalsı dünyayı bize sunan
yönetmenlerimizi saygıyla selamlıyor, naçizane yorumuma başlıyorum.
Öncelikle dizinin bu denli doyurucu bir tempoyla
gitmesinin en önemli sebeplerinden biri şüphesiz birden çok ana karakter
izliyor oluşumuz. Her birinin derinine iniyor, birbirleri üzerindeki etkilerini
görüyor ve müthiş sahtelikteki bu dünya içinde var olma çabalarına tanık
oluyoruz. Temelde hikâyenin derdi iyi ve kötü arasındaki kökleri çok eskiye
dayanan kavga olsa da henüz iyiler ve kötüler arasında ciddi bir bloklaşma
olmadı. Merve ve Pelin aynı safta gibi görünseler de Pelin kendi
güvensizliğiyle o kadar meşgul ki yalnızca fevri bir maşa olabiliyor. Bu hikâyeye
çekilme sebeplerimden biri de "evrenin adaleti" meselesi. Hepimiz bir
noktada iyiler kazansın, kötüler de cezasını bulsun istiyoruz. Fakat kötüler
her zaman o kadar cesur ki, iyiler harekete geçene kadar önüne çoktan başka
düğümler koymuş oluyor. Tabi bu entrikalar denizinde ustaca yüzen Merve'nin
kıvrak zekâsı, oyun oynamadaki tecrübesi ve "Daha ne kadar kötü olabilir
ki?" dediğimiz her an bizi yeni bir şeytanlıkla şaşırtabilmesi de bizim
suçlu hayranlığımızı her hafta TV başına sürüklüyor. Hikâye anlatmanın en temel
kurallarından biri “merak" duygusunu hep canlı tutmak ve UTC bunu büyük
bir ustalıkla yapıyor. Hem cinayeti çözmek için deliller toplamaya çalışıyoruz
hem de bu güç savaşını adım adım izlemek.
O zaman büyük resmin detaylarına bakma zamanı geldi
mi? Devasa girizgahımı bitirdiğime göre gelsin, gelmeli. Fakat bu noktada her
karakter hakkında sayfalarca yazma isteğimi bastırmam ve sonraki zamanlara
saklamam uygun olacak diye düşünüp gidişat bağlamında kısa kısa üzerilerinden
geçeceğim.
Dört bölümlük sağlam adımlarına bakarak rahatlıkla
söyleyebilirim ki: emniyet kemeri takarken bile terleyen çiftimiz Oya ve Serhan
tüm dizi dünyasına hayırlı olsun. Onların kalabalıklar içindeki
karşılaşmalarında aralarındaki büyü, zamanın yavaşlaması ve sadece ikisine ait
o yolun açılışı öyle güzel aktarılıyor ki mest olmamak elde değil. Kalabalığın
içindeki ikili yalnızlıklarını sonuna kadar hissediyoruz, hep birbirini
kollayan iki çift göz.. Serhan'ın Oya'nın her dediğini sabırla dinleyip
sayfalarını ağır ağır, nazikçe açmasını; bu alçak gönüllü, iyi kalpli ve ruha
dokunan kadına gün geçtikçe hayran oluşunu izliyoruz. Serhan, Merve türlü türlü
organik içecekle şifacılık oynarken asıl şifasını Oya'nın şefkatinde bulan bir
adam artık. Bazen cesur itiraflarıyla bazen de küçük naif bakışlarla Oya'nın
duvarını eşeliyor. Artık rutin haline getirdikleri sabah buluşmalarının
dizideki favori anlarım olduğunu söyleyebilirim. Bu sohbetler aslında Oya'nın
mesleki sorumlulukla üstlendiği bir "iyileştirme projesi" gibi
görünse de, kendisini çekinmeden ona açan ve Oya'dan gelen her şeyi ilgiyle
karışık hayranlıkla dinleyen bu adamla aslında kendisi "iyileşiyor"
sanki. Yalnız, yara almış, güvenmeyen bir kadından neşeli, çocuksu ve kendini
ana bırakan bir kadına dönüşüyor. O yüzden bu buluşmaların iki tarafa da iyi
geldiğini söyleyebiliriz, neticede Serhan'ın da dediği gibi "İnsan kendine
iyi gelenin müptelası olurmuş". Zaten Serhan "Yar yine bana haram
geceler" bakışıyla müptelalığını fazlaca açık etti.. İkilinin arasında
günden güne yeşeren bu kibar ve usturuplu flört Oya'nın önündeki evlilik
gerçekliğine rağmen karşı koyamadığı bir noktada artık.

Bi Chanson koy da şöyle bir neşelenelim be Oya
Merve üzerine sayfalarca yazılabilecek bir karakter.
Bahçe mobilyaları, etrafındaki insanlar onun için ordan alıp oraya koyacağı
eşya gibiler. Merve eşyayla ilgileniyor ruhla değil. Sanki hayat onun oyuncak
bebek evi. Gün içinde milyon kez maske değiştiriyor, herkesin yüzüne gülüp
herkese minik iyilikler yapıyor ki bir gün gerektiğinde o insanlardan minnet
motivasyonuyla iyilik koparabilsin. Toplumun nabzını çok iyi tutuyor ve
gerektiğinde kolayca mağdur maskesini takıyor.
Sürekli bir savaş halinde ve hep
daha büyüğüne hazırlanıyor gibi. Sanırım kontrol alanı dışına çıkmayı başaran
kişiler yalnızca Serhan ve Oya. Serhan'ın müthiş düzgün bir adam oluşunu cepte
tutarak gönül rahatlığıyla ona kendi alanını tanımış. Böylece kendi güç savaşıyla
ilgilenebiliyor, o cephe ona sorun çıkarmasın yeter. Adam fiziksel ve ruhsal
görmezden gelinmenin doruklarını yaşarken Merve kendi güç alanını korumakla
meşgul. Esasında bu çiftin bir araya geliş öyküsünü çılgınlar gibi merak
ediyorum ama görür müyüz bilmem (keşke görsek). Çünkü Merve gibi narsisistik
bir karakterin herhangi birini gerçek anlamda sevebileceğini düşünmüyorum.
Serhan'ın nasıl bir kadın istediğini çözüp hop diye o maskeyi takmış da
olabilir tabi. Konu Merve olduğunda aydınlığa çıkması gereken çok nokta var:
mesela nasıl bu kadar kötü birine dönüştüğü ya da bu manipülatif benliğin
gerisinde minik vicdan kırıntıları olup olmadığı büyük soru işaretleri ve
ileriki zamanlarda göreceğiz. Merve dosyasını kapatmadan önce son bir şey:
Zehirlenme tehdidiyle yanıp tutuştuğu ve o nizami topuzunun hastane köşelerinde
dağıldığı sahneleri büyük keyifle izledim. Oya ve Serhan yakınlaşmasını fark
ettiği an yapacaklarını düşündükçe dişlerim kamaşıyor.

Topuzum bozuldu doktor. Alttan saçlar çıktı. Lütfen
bir şeyler yapın.
Edip bana göre dizinin en gizemli karakteri. Her haliyle
çok derin ve bilge bir adam. Oya'nın hem kader ortağı hem de rehberi. Sanki Oya
gerçekle bağını koparıp oyuna kendini her kaptırdığında o bağı tekrar tekrar
kuracak gibi. Bir de Oya'ya karşı hissettiği son derece haddini bilen ama bir o
kadar yoğun bir hayranlığı var ki beni kederlere sürüklüyor. Bu durum ilerde
onu mantık temelli hareketten vazgeçirip daha duygusal tepkiler vermeye itecek
mi ben de merakla bekliyorum. Edip'in bize büyük sürprizler yapabileceğini
hissediyorum. Bir de tabi Oya'nın İzmir feykini nasıl bir hayal kırıklığıyla
karşılayacak bu da ayrı bir merak konusu.
Yazı devam ediyor..