İzmir'in az sayıdaki
profesyonel sanat topluluklarından biri olan ve 2011 yılından bu yana
seyircisiyle buluşan Tiyatro SALT, bu yıl çağdaş İngiliz yazarlarından Shelagh
Stephenson'un Sessizliğin Beş Çeşidi
isimli oyununu kattı repertuvarına. Alev Koçer'in Türkçeye çevirip uyarladığı
oyun, Bahadır Yüksekşan'ın rejisiyle Mart ayından bu yana sahnelenmekte.
Toplumsal yaşamda
yaygın olduğu bilinen fakat hakkında konuşmaktan imtina edilen konuları sahneye
taşımayı tercih eden ve bunu in-yer-face
oyunlarla yapan bir ekip SALT. In-yer-face
(in your face), yüzevurumcu tiyatro olarak Türkçeleştirebileceğimiz, hayali
ufuk çizgisine değil de seyircinin yüzüne yüzüne oynanan, böylece seyirciyi
yalnız seyirci olmaktan çıkarıp katılımcı hale getiren, oyunun bir parçası
yapan bir tiyatro akımı. Seçtikleri konuların onları sahneye koyma biçimine
fevkalade uygun olduğunu sanıyorum fark ettiniz…
Sessizliğin Beş Çeşidi, aile içi şiddete,
şiddetin fiziksel, psikolojik, cinsel, çevresel bin bir çeşidine maruz kalan ve
yaşamaya -ya da nefes almaya, diyelim- devam edebilmek için günden güne daha da
sessizleşen kadınların hikâyesi. Oyun, sessizliklerini bozdukları yerde başlıyor.
"Sizi sevdiğimi biliyorsunuz, değil mi?"
Kadınlar sessiz
kaldıkça acıları devam etmiş ve maruz kaldıkları şiddetin dozu da çeşidi de
sürekli olarak artmış. Kadınların sessizliğine yakın çevrelerinin ve içinde
yaşadıkları toplumun sessizliği de eklenince şiddetin yarattığı acı da
katlanmış. Kadınlar, sessizlikle örtülmüş bir şiddet sarmalında sıkışıp
kalmışlar, ta ki bir cinnet anına kadar.
Seyircinin yüzüne
yüzüne oynama özgürlüğünün sağladığı avantajlardan biri, buradan da hikâyenize
katkıda bulunabilmektir. SALT bu özgürlüğü, seyircinin gözlerinin içine
bakmamayı da oyuna katarak kullanmış. Şiddete uğrayan kadınlar hep seyircinin
arkasındaki boşluğa, o hayali ufuk çizgisine bakarken şiddeti uygulayan
erkeğin seyircinin gözlerinin içine içine bakmaktan bir an olsun vazgeçmemesi, hatta en kışkırtıcı repliklerini hep bu şekilde söylemesi oyunun en
gerçekçi, en acıtıcı yönüydü. İnsanı yerinden kalkmaya, cevap vermeye,
sessizliğin değil isyanın bir parçası olmak için harekete geçmeye kışkırtan bir
oyun…
Seyirciyi oturduğu
koltukta rahat ettirmeyen, tedirginlik hissini sürekli canlı tutarak devam eden
oyunun bütün vuruculuğunu metinden aldığını düşünebilirsiniz, ama hayır, öyle
değil. Gerek in-yer-face oyun biçimi, gerekse SALT'ın sizi, siz istemeseniz de
oyunun içine alan sahne kurgusu ve mizansen biçimi, hikâyenin yalnızca seyircisi
değil birer kahramanı yapıyor sizi. O çirkin sessizliğin bir parçası
oluyorsunuz, sessizliğin altıncı çeşidi…
Şiddetin şiddeti
nasıl doğurduğunu, şiddetin nasıl içselleştirilip normalleştirildiğini şiddeti
mazur göstermeden anlatan oldukça sade ve vurucu bir metin bu. Üstelik kendi
sorduğu soruların yanıtını da kendisi veriyor, şiddet sarmalını gizlemek için
tek bir sessizliğin yetmediğini, sessizliğin en az beş çeşidinin gerekli
olduğunu; şiddetten kurtulma yolunda ise sessizliği bozan tek bir kişinin on
kaplan gücünde olduğunu çok net bir biçimde gösteriyor.
Şiddet çeşit çeşit,
sessizlik de öyle. Çözüm içinse tek bir şey yeterli: Kadınlara çoğunlukla tam
tersi söylenir ama - Yaşamak istiyorsan SUSMA!
