Vatanım Sensin: Çöldeki vaha...

"Eğer savaş biterse, ben buraya seni bulmak için geri geleceğim.” – Leon
“Bu şehre al sancağı diktiğimiz gün, seni Kordon’da bekliyor olacağım.” – Hilal
 
Gelelim ikilinin bölümdeki sahnelerine. Tepedeki konuşmalarında Hilal, Leon’un gitmesinin en hayırlı olacağını ve ancak bununla huzur bulabileceğini söyledi. Çünkü Leon’a duyduğu “o his Leon’un yaşaması arzusunda”ydı. Leon da çok iyi biliyordu bunu, lakin o sevgiye aç çocuk yanı yine de duymak istiyordu sevdiğinin dilinden son bir sevda sözünü. Nitekim de duydu, Mehmet’in sarıldığı silahın önüne geçmesiyle dilinden dökülen sözcükler, Leon’u bir bilinmezliğin eşiğinde dünyanın en mutlu insanı yaptı.
 
Başından beri ikisinin karakterinde uyuşan ve çatışan pek çok nokta var, bu çatışmalardan belki de en çok gözümüze batanı Hilal’in çocukluğundan beri şahit olduğu olaylarla şekillenen “realist” bakış açısına karşılık Leon’un  –her ne kadar bir felaketin gölgesinde büyüse de– nispeten daha steril, el bebek gül bebek bir ortamda yetişmiş olmasının verdiği “romantizm”. Bir sonraki sahnede de bu iki bakış açısının çatışmasını görüyoruz. Leon Hilal’in ağzından dökülen sözlerle tüm yaşantısından bir çırpıda sıyrılıp yeni bir hayat kurabilecekken, Hilal “Ne demiş uçurumda açan çiçek / Yurdumsun ey uçurum3 dizelerine yaraşırcasına içinde bulunduğu gerçekliğe sıkı sıkıya bağlı. Lakin bu ikisi arasında bir gerilime yol açmadı, aksine Leon Hilal’i çağının zarifliğine yaraşır bir tavırla bağrına bastı sevdiceğini. Zira Leon “Hilal’deki bu tutkunun nereden geldiğini biliyor ve en çok ondaki bu tutkuyu seviyor”.
 
Mahzendeki sahnede ise en başından vurulduğumuz o naiflik yine buram buram hissettiriyor kendisini. Öyle ki Leon “Sana mektup yazabilir miyim?” deme nezaketini gösterirken Hilal belki de ondan bir daha haber alamamayı göze alarak, sırf onun yaşaması için bu isteği geri çevirmeye kalkıyor içi giderek. İlk öpücüğün Hilal’in Halit İkbal itirafı ile gelmesine karşılık Leon’un ikinci öpücükten saniyeler önce Andreas Zackis itirafında bulunması da, ikisinin bu kâbusu yalnızca sevdaları ve kalemleriyle atlatabileceklerinin hoş bir yansıması olarak göze çarpıyor. Nihayetinde verilen o ömürlük sözlerin ardından –sözler, ah o sözler– her şey bir öpücükle taçlanıyor. İlki ne kadar tutku, arzulara gem vuramama ve susuzluksa, ikincisi de o denli huzur, zamanı durdurma arzusu ve sevda… Ve veda sahnesi: Kelimeleri artlarında bırakıp yalnızca gözlerle aşkı doyasıya haykırdıkları, bilinmezliğe ve hasrete yelken açacakları için kederli ancak sevdanın bilinci ve umudun gücüyle mutlu.
 
Veda sahnesi demişken, ikilinin Ali Kemal’le olan sahnelerinden yola çıkarak bir kez daha anladım ki Ali Kemal’in bireysel hikâyesini izlemeyi de çok seviyormuşum. Evet, onun da kendince hataları var lakin ben tüm tez canlılığına, agresifliğine ve tedbirsizliğine rağmen vicdanlı, ailesini canından çok seven, afacan tavırlarını izlemeyi seviyorum. Nitekim bu bölüm hem Hilal’in hatırına hem de silahlar mevzusuna ithafen Leon’a yardımda bulunması da ona olan sempatimi bir nebze daha arttırdı. İleride Ali Kemal – Leon ikilisinin abi kardeş sahnelerini de merakla beklemekteyim.
 
‘Bu günleri de mi görecektik?’ dediğinizi duyar gibiyim…
 
Leon’un bundan sonra yaşayacakları ise tam bir muamma. Eğer Veronica ile Vasili haricinde kimse onun yaptıklarından haberdar olmasaydı Leon’un kurtuluşu çok daha kolay olacaktı. Lakin şu an başta Albay Stavro olmak üzere Yunan ordusu da bu vakadan haberdar. Bu noktada Cevdet’ten gelecek bir hamle bekliyorum, çünkü Leon’un üç olayda –Hilal’in idam sehpasından dönmesi, Hilal’in Leon’u vurması, Afyon’a giden silahlar– sergilediği tavırlara kayıtsız kalmayacağını düşünüyorum. Öte yandan Leon’un idam riskini atlattıktan sonra, sıcak savaş başlamadan –bunun takriben sezon sonuna denk gelmesini bekliyorum–   üniformasını çıkarması da izleyicinin beklediği bir olay. Hem Hilal’e duyduğu aşk, hem de şahit olduğu ve olacağı olaylarla savaşın ona göre olmadığını anlaması ve kalemine sarılarak “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek4 tüm insanlığın barışı ve kardeşliği için mücadele etmesi onun için biçilmiş bir kaftan olacaktır. Bekleyip göreceğiz.
 
Son olarak, final sahnesi… Cevdet’in ve özellikle de Azize’nin artık Tevfik’in karıştırdıklarından haberdar olması derin bir “oh” çektirdi, zira her ne kadar Onur Saylak’ın eşsiz performansını izlemek başlı başına bir zevk olsa da karakterin sürekli dört ayak üstüne düşmesi senaryoda bir kısır döngüye yol açmıştı. Bu bölümden sonra hem ikilinin iki bölümdür yaşadığı içe işleyen duygusal sahneler hem de Azize’nin şüphe oklarının Cevdet’ten ziyade Tevfik’e yönlenmesi ile Azize’nin sezon sonunda Cevdet’in görevinden haberdar olacağını ve bundan böyle “partners in crime” modunda hareket edeceklerini düşünmekteyim. Bu tarz aksiyonu bol sahneleri şimdiden merakla bekliyorum. Öte yandan bölüm sonunda Rıza Bey’in payitaht yanlısı olmasının ortaya çıkması ile yaşadığımız ters köşenin altından başka şeylerin çıkması da mümkün, bölümün başından beri insaniyetiyle ön plana çıkarılan Rıza Bey’in bu hamlesinin Cevdet’inki gibi bir tür “gizli görev” olabileceğini bir ihtimal olarak aklımın bir kıyısında duruyor.
 
Bu çifte birlikte mücadele çok yakışacak.
 
Sözün özü, Vatanım Sensin gerek Milli Mücadele cephesi, gerekse karakterlerin ve çiftlerin işlenişi bakımından üzerindeki ölü toprağını silkerek yüksek tempolu ve keyifli bölümlerle yeniden yükselişe geçmiş gibi gözüküyor. Sezon finaline kısa bir süre kala bu yükselişi tam gaz sürdürmesi en büyük temennimiz.
 
 
1 Yaşar Kemal – “Demirciler Çarşısı Cinayeti”nden.
2 Durul Taylan, Episode Dergi Aralık 2016 – Ocak 2017 sayısında yer alan Taylan Biraderler röportajından.
3 Cemal Süreya – “Uçurumda Açan” şiirinden.
4 Adnan Yücel – “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirinden.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER