Vatanım Sensin: Sevda kuşun kanadında

"Sevda dedikleri meret hep can acıtmaz mı?’’ acıtır. Hem de o kadar çok acıtır ki bazen bu acı olmasa yaşadığının farkına varamazsın. Ve öyle kurnazdır ki bu acı sürekli kılıf değiştirir, seni hangi formda yakalayacağını bilemezsin. Bazen bir soru ile ulaşırsın bu bilinmeyene. Sorarlar sana ‘’Bekleyeniniz var değil mi?‘’ diye. İşte o anda sese bürünür tüm bilinmeyenler. ‘’Beklediğim var diyelim’’ dersin. Çünkü bilirsin bu sevdanın hiç gelmeyecek birini beklemek gibi olduğunu. Kabullendirmişsindir içinde bu aşkı, sindirmişsindir tüm imkansızlıkları, karşındaki kişinin sunduğu hiçbir gerekçe engel değildir sende. Beni sevdiğin için değil seni sevdiğim için var oluyorum dersin… dersin ve bu yüzden beklersin… Serin bir İzmir akşamında Kordelya’da bir bankta beklediğin gibi. Yanıltmaz seni sevdiğin, illa can acıtacak ya gelmez… ama varacağın yerin neresi olduğunu bilmezken bile içinde var olan umut, pes ettirmez seni. Hele ki gözlerin varmayı istediğin kıyıları gördükten sonra… O yüzden bir kere daha beklersin. Bu fırtınanın içinde sana yol gösteren o gözleri bir kıyı kenarında beklersin.
 
Ve hiç gelmeyecek biri bir gün gelir ve bir bakarsın ki yeni fırtınalara, yeni yıkımlara gebedir bu geliş. İçinde kabarttığı öfkeli dalgaları ile ulaşır yamacına. Sen daha dalgaları kucaklayamadan o bütün öfkesini serer önüne. Konuşur, senin doğrularını görmemek için sadece yanlışlarını konuşur. Kaçar gerçeklerden, kaçar bu sevdaya esir düşmekten. Sense dinlersin öfkesini, tutkusunu bilirsin. Onda en çok bu tutkusunu seversin çünkü. Hilal’i sevmek ellerinde cam kırıntıları taşımak gibiydi ya Hilal sevdikçe daha çok cam kırıntıları bırakıyordu avuçlarına, daha çok can yaktığı gibi… daha çok canını yaktığı gibi. ‘’Kimsiniz siz Teğmen ha? Niyetiniz ne sizin?’’ diye sorduğunda acıyı en derinlerinde hissetti Leon. Yanında kendi olabildiği tek kişinin varlığını sorgulaması, onu anlamamak istemesi canını bir hayli yakmıştı.
 
Gözlerindeki kırgınlık sesine de yansırken usulca döküldü cümleler dudaklarından ‘’Ben sana yazdığım mektuptaki adamım’’ dedi. O kara gemilerle geldiği, yarın bambaşka bir Smyrna’ye uyanmayı dilediği ve bu dileğinin bir çift mavi gözde gerçekleştiğini söylediği mektuptaki adamdı. ‘’Seninle yeni bir dil öğrenen, bir ülkeyi seninle tanıyan Leon’um’’  dedi sözcüklerini tasdiklerken. İmkansızı, mümkün olmayan sevdasını fırtınanın bütün şiddetine rağmen palazlayan Leon’du.  Başlarda kabullenemediği bu imkansız aşkta kendini yeniden tanıyan ve tüm bunları göze alan kişiydi. Aralarında bir uçurum vardı. Öyle bir uçurum ki Leon gidemezdi, Hilal gelemezdi kaldı ki ortada hiç buluşamazlardı, basacak bir vatan toprağı yoktur orada. Sınırlar, çizgiler bu kadar netti. Ama engel midir sevdaya? Asla. Sevmeyi öğretiyordu Hilal’e. O içinde küçük bir kız çocuğu barındıran Hilal’e tüm zıtlıklarına, tüm engellere rağmen tutunduğu bu aşk ile nasıl ayakta kaldığını anlatıyordu. ‘’Ben göğsümde açtığın kurşun yarasına rağmen, Türk olmana, benim düşmanım olmana rağmen seni seven Leon’um’’  diyordu. Bunları söylerken gözlerini bir an bile kaçırmayan, sevdasından emin Leon vardı Hilal’in karşısında. Belki de onu bu korkutmuştu bu yüzden istemediğini söylemişti. Bu yüzden yine kabartmıştı dalgalarını. Niye geldiğinizi unutmayın, hürriyetimizi elimizden almaya geldiniz sizden nefret ediyorum diyordu. Tüm bunlara rağmen kendime karşı engel olamayıp sizi seven kendimden nefret ettiğim gibi öylesine sahte, öylesine imkansız nefret ediyorum diyordu. Leon’da farkındaydı, Hilal’in sevdası ile verdiği mücadeleyi görüyordu. Kendi de bu çıkmazda kaybolduğu için yol göstermek istedi ona. ‘’Bir bak etrafına burada sancak yok, bayrak yok ama bak ağaç var, toprak var, Hilal ve Leon var ‘’ ben seni düşündüğüm zaman nasıl sınırlar kayboluyorsa insanların renkleri, bayrakları ortadan nasıl kalkıyorsa sende bir fırsat ver bize diyordu. ‘’Sana yalvarıyorum. Burada bir an için hakiki olalım, samimi olalım’’ dedi. Bir an için susturduğun o kalbinin sesini dinlemene izin ver dedi. Lakin kalkanlı mızraklı kadınlardan olan Smyrna’nin esir düşmeye hiç niyeti yoktu. ‘’Beni bu şekilde kendinize esir edemezsiniz. Müsaade etmem… etmeyeceğim’’ diye dile getirdi isyanını. Gözlerinden farklı şeyler söyleyen dudakları ‘’Sevmiyorum seni… sevmeyeceğim’’ dedi. Leon ise Hilal’in gözlerinde görmüştü gerçekleri o yüzden bırakmaya hiç niyeti yoktu. Aralarında ki asıl engelin ne olduğunu, Hilal’in kendini neden bırakamadığını biliyordu. ‘’Bana hakikati söyle… Üniformam olmasaydı o vakitte benden nefret eder miydin? ‘’ derken yıllardır sevgiye aç bir çocuğun kırılganlığı ile devam etti. ‘’Yoksa sever miydin beni?’’ 
 
Hilal’in her sözü aralarındaki uçurumu daha da derinleştirip gitmekle kalmak arasında kaldıkları o altı boşluk olan orta yola sürüklerken Leon tuttu onu. Sevginin gücüyle, mağlup olduğu savaşın kudretli ile tuttu. ‘’ Bak biz istersek bu savaşı unuturuz, biz istersek bu savaşı durdururuz’’ dedi. Eğer elinden tutsa aşamayacakları engelin olmadığını biliyordu Leon. Bütün o engellerin bayrak, sancak, işgal hepsinin onu düşündüğünde yok olduğunu biliyordu. İçinde sadece ikisinin bildiği lisanda birlikte yaşayıp birlikte ölecekleri bir vatan inşa etmek istiyordu. Bunun için önce o uçurumları aşması gerekiyordu. Emindi artık Hilal’in sevgisinden ‘’Kanatları olmayanlar uçurumları aşamaz ve tek bir kanat hiçbir kuşu uçurmaya yetmez’’ diyerek bir kanadında sevdası bir kanadında yoluna pusula olan bayrağının mavisine eş değer bir çift göz ile havalanıyordu Smyrna semalarında…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER