Vatanım Sensin: Ele avuca sığmazdı deli gönlüm

Bir annenin başarısızlığı…
Aslında böyle demek istemezdim ama Veronika’nınki gerçekten başarısızlık. Geriye kalan biricik oğlunu sevindirmek isterken daha da mutsuz eden, üstelik İzmir’in kalburüstü insanlarına hem oğlunun hem de ailesinin rezil olmasına neden olan bir kadın oldu Veronika. Her ne kadar gönül almak istese de oğlundan, özellikle “mitera” yerine “kirya”yı duyuşu göğsüne saplandı bir ok gibi. Yine de anne-oğul ilişkisi hep böyle süremez. Bir noktada Léon annesini affetmek zorunda, sonuçta annelerimiz/analarımız canımız, kanımız onlar. Kimse annesine küs kalamaz, kalmamalı.
 
İster güneş ol yak beni…
 
 
Yağmurum ol ağlat beni…*
 
Bu bölüm artık Hilal ve Léon’un birbirlerini gerçekten sevdiklerinin kanıtı niteliğindedir. Léon, düşman kızı Hilal’i, onun dilini, onun ülkesini Hilal sayesinde anladığını, göğsünde açtığı kurşun yarasına rağmen onu sevdiğini artık ayan beyan söyler. Hilal her ne kadar kızsa da, istemediğini, sevmediğini ve sevmeyeceğini iddia etse de Léon’u inandıramaz. Vücut dili ile itmeye çalışır itemez, sözleri ile zedelemeye çalışır ruhunu ama beceremez. Ve daha da acısı, Hilal’in yazdığı mektubu dinleyememiş olanlar (Görmemiş olan Léon da dahil olmak üzere), aslında Hilal’in ruhunda olup bitenler, örneğin Léon’u düşünmeden bir tas su, bir kuru ekmeğin boğazından geçmediğini, ellerinin ona dokunmak isteğiyle yanıp tutuştuğu için o gönderilmemiş mektubu yazdığını bilemez.

Ben maalesef, ticari amaçlar uğruna Hilal-Léon arasındaki mektuplaşmaların da bir uygulamada paylaşılmasını doğru bulmuyorum. Tabii ki paylaşılabilir, herkesin o uygulamayı kullanması için bu yapılabilir belki ama daha sonra kanalın Youtube hesabında da paylaşılabilir ki herkes aslında vatanperver Hilal’in içinden geçenleri öğrensin. Léon’u ne kadar sevdiğini, sırf bu korkunç ikilemden, düşmanı olan bir milletin ordusuna mensup genç bir adamı sevmek ile onun düşmanı olmak arasında kalmasının nedenlerini görsün, anlasın. Hepimiz Hilal’i de Léon’u da çok seviyoruz ve dizinin en dinamik, en imkânsız bir o kadar da hepimizi peşinden sürükleyen aşkını severek takip ediyoruz. O yüzden senaryonun bu gidişinden memnun olduğum gibi, mektubu da keşke paylaşsalardı demekten kendimi alıkoyamıyorum. Bu bölümle birlikte şunu gördük ki, Léon hep yüzleşen olmak istese de artık Hilal de karşı koyamıyor duygularına her ne kadar kendini zorlasa da… Bu yüzden artık gizli saklı da olsa, ilişkileri bir isimle adlandırılmasa da bir “ilişki”ye dönüşecek.
 
Tek başımıza olduğumuzu kim söyledi?
 
Sonunda “milli mücadele” diye bağırmaktan dilimizde tüy bitse de bu bölüm artık milli mücadele temposuna geri girdi dizi. Sivas Kongresi’nin kararları yavaş yavaş yurt sathında yayılmaya başladı. En büyük sorun yine de Tevfik ve Hamilton gibi içeriye sızan casuslar.  Ali Fuat Paşa’ya teslim edilecek olan silahların nasıl taşınacağı ise bölümün en sivri anlarından biriydi. Pek tabii ki akıllı Cevdet Binbaşı, Yunan sayesinde bu teçhizatın taşınmasını düşündü ancak bölümün cliffhanger’ı da buradan geldi tabii.
Bu arada Güneş Sayın’ı da bu bölümde tanımış oldum. Anadolu’da Yunan mezalimine uğrayan anneyi o kadar duygulu oynadı ki, üzülmemek elde değildi. Üstelik aksanına da bayıldığımı dile getirmeden edemeyeceğim. İyi ki gelmiş!


 
Patates, soğan ve elmanın tadı aynıdır aslında. Peki ya barutunki?
 
İşte bölümün cliffhanger’ı. Diyorlar ki Léon, bulduğu silahı söylemeyecek. Böylelikle silahlar Anadolu’ya gidecek. Léon aşkı için kendi vatanına ihanet edecek, o zaman da seyircinin gözünde değeri kalmayacak vs. Léon söyleyeceği için Yakup tarafında vurulacak diyen de var. Ben henüz fragman izlemediğimiz için bekleyelim ve görelim, Léon’a değersiz bir insan muamelesi yapmayalım diyenlerdenim. Belki tam da “burada bir şey var kumandan” diyecekken Yakup silahı ateşleyecek, yanlış birini vuracak ve ortalık karışacak. Bilemiyoruz. Ama öncesinde Léon için bu kadar aşkı uğruna vatanını satan bir karakter olacağını da sanmıyorum… Ayrıca Yakup yüzbaşım, Mehmet’e “aslanım” diye hitap ettin, hoşuma gitmedi, koçum desen daha iyiydi. Dizide tek aslan varsa o da Léon :)
 
Bölümün Önemli Sahneleri:
 
- Tevfik’in Azize’ye 20 küsur yıllık itirafı: İtiraf.com'a taş çıkarır cinsten bir itiraf, tam da olması gereken bir itiraf. Artık Azize’nin neden Cevdet kendisini onlarca defa uyardığında dikkate alması gerektiğini kanıtlar nitelikte bir itiraf. İçimizin yağları eridi.
- Léon’un anne ve babasına verdiği yanıt: Kanlı canlı oğullarının da bir aklı ve kalbi olduğunu hatırlatır cinsten bir yanıt. Tam da gözleri görmeyen anne-babanın artık gözlerini açmasına neden olan ve gayet de nazik bir tersleme.
- Léon’un Hilal’e aşkını itirafı: “Ben seni seven Léon’um” dedi artık daha ne desin. Sevgi dedi, aşk dedi, üniformam olmasa benden nefret eder miydin yoksa sever miydin beni dedi. Sarıldı etti, daha ne yapsın bu genç adam?
- Yıldız’ın Stavros’a attığı fake: “Ne oldu da Yıldız birden vatansever kesildi?” sorularının cevabı çok basit değil mi? Yıldız olabilecek en üst noktadan, yani bir Yunan ile evlenmesi durumundan aşağı düştü. Şimdi tam da tepetaklak olmuşken intikam üstüne intikam alabilecek kapasitede bir kız. Ali Kemal ile ilişkilerini dediğim gibi tam çözemedik, halen daha içi boş, “fill in the blanks” soruları çok. Amma velakin bunlar da doldurulursa güzel olur.
- Anadolu’da Yunan mezalimine uğrayan insanlar: Her ne kadar üzülsek de görmemiz gereken gerçekler bunlar. Dizinin başında nasıl Eşref Paşa’nın Yunan köylerini basarak insanları öldürmesini izlediysek şimdi de Anadolu’daki çocuklara Yunan mezalimini görmemiz gerekiyordu. Gerçekler maalesef acı. Eşref Paşa da her ne kadar Yunan çocuklarını katletmediğini iddia etse de Cevdet Paşa ölen minik çocukların arasında yürüyordu hatırlatırım. Burada da insanlar aç biilaç ve per perişan vaziyettelerdi.
- Miralay Tevfik-Kumandan Vasili’nin yüzleşmesi: Artık Vasili’nin içine kurt düştü. Herkes “Niye kasaları Léon’a kontrol ettirdi, kendi oğlundan mı şüphe ediyor” diye düşünürken ben asıl tam tersine Cevdet’ten şüphelendiğine kanaat getirdim. Büyük ihtimalle bunun yanıtını da haftaya alacağız.
 
Not: Bu bölümün başlığı Sezen Aksu’nın Bir Zamanlar Deli Gönlüm şarkısından alınmıştır. Aynı zamanda “*” ile işaretlenen alt yazılar da şarkının sözlerini içermektedir.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER