Boşboğaz Veronika’nın giriştiği “hayırlı” münasebet ve çocukların babalarının
da tasvibi sonucunda anında gaza gelen Azize’nin kızların yatak odasını basarak
bir anda parlaması neticesinde öğrenilenler… Hilal’in kalbini buz gibi yapıyor.
İki dakika önce mektup yazarak, kalbini teslim edeceği adam bir anda yeniden
işgalci ve düşman oluyor, hop alıyor hokkayı diviti eline haydi gelsin Halit
İkbal’den birer kuple! Gözler, Vatanım Sensin mi izliyor, Yaprak Dökümü mü
izliyor onu algılamaya çalışıyor… Muazzam bir hayal kırıklığı yaşıyor bünyeler.
Hilal’inki mi mantıksızlık ile gaza gelmek yoksa seyircinin yaptığı mı
lüzumsuzca gaza gelmek… O kararı izleyen versin.

Ay ışığına vuruldum ben, başka dünyaya yansa da… Çok zor geçen günün
ardından uyurken ben, odam hep ışıksız kalmışsa da…***
Şu hayal kırıklığına bakar mısınız? Ay ışığına vurulmuş, oysa ay kendisini
vurmuş! Önce kurşunla sonra da hokka ve divitiyle! Ben olsam bu saatten sonra
karşımdaki kadının hislerimi anlamamasından mütevellit, yelkenleri suya indirir
başka kıyılara yüzerdim Teğmen Léon! Böyle aşkın ızdırabı çekilmez! Hemen iki
yanlış anlama ile gaza gelip böyle bir yazıyı kaleme alan, senin sözlerini
anlamayan birine daha ne kadar açıklayabilirsin, daha ne anlatabilirsin?
Anlatsan da anlamayacak!
Bu bölüm için, içimden hiç yazmak gelmemişti aslında. Bu kadar tutarsızlık,
bu kadar mantıksızlık artık insanın içini paralıyor çünkü.

Azize pusulayı okudu… Okudu da neyi okudu?
O yüzden benim için bu bölümün bonusları:
- General
Cevdet’in adeta “olay yeri inceleme” ekibine taş çıkartan araştırmacı kimliği
ve Eşref Paşa’nın arkadan vurulduğunu fark etmesi.
- Azize
Hemşire’nin diğer hemşireleri de yanına toplayarak Eşref Paşa’nın naaşı için verdiği
mücadele.
- Hasibe
Ana’nın böğrüne oturan öküz ve şıpır şıpır ağlayarak yaktığı ağıt.
- Miralay
Tevfik’in sanki kendi elleriyle öldürmemiş gibi “kendi elleriyle” Paşa’nın
katilini öldüreceğini ilan etmesi.
- Teğmen
Léonidas’ın nice yiğitlere taş çıkartan ve kalp yarasının tarifini içeren
mektubu sevdiğine/beklediğine teslim etmesi.
- Yine General
Cevdet’in, Azize Hemşire pusulayı aldı zannedip hastanenin koridorunda koşarken
yaşadığı o mutluluk.
- Eşref
Paşa’nın sağ kolu Yavuz’un inatla kimseye güvenmemesi.
- Eşref
Paşa’nın İngilizlere attığı fake ve Anadolu’ya gönderdiği teçhizat. Dertli
gönüllere giren bonusu ise Cevdet’in gerçek kimliğini açıklayan o güzel
pusulası.
Bölümün mantıksız ve saçmalıklarına eklenenler:
- “Kim demiş
ama kim, Eleni’yi öptüğümü?” lakaplı Ali Kemal Bey’in Yıldız’a olan “Ben seni
bekledim” tiradı ve Yıldız’ın bencillik ve menfaatçilikte Miralay Tevfik’e taş
çıkartması.
- Lütfü’nün
Stavro’nun “Kim vurdu Teğmen Léon’u?” sorusuna verdiği “Ebem” cevabı. Güldük
mü? Güldük. Amma velâkin bu cevaptan sonra serbest bırakılması akıl kârı değil
(İngilizlere hesap vermek mevzusunu saymıyorum bile… İşkence yapmazsın ama
serbest de bırakmazsın.)
- Çekmeceden
değiştirilen Eşref Paşa’nın pusulası. Daha ne diyeyim buna zaten. Tek kelime
yetti bunu tarif etmeye: Saçmalık.
- Veronika’nın
yangından mal kaçırır gibi yakaladığı Azize’ye “Yıldız’ı oğluma alacağım!”
baskısı. Oğlunu dinlemeyen anne. Kafası ne hikmetse çocuğunun sözlerini
algılamayan bir anne.
- Hilal’in
ergen triplerini hiç belirtmek bile istemiyorum
.
Anlayacağınız, fragmanlar ile içimize bir ateş salan Vatanım Sensin ekibi,
21. bölüm ile yaktı kül etti tüm duygularımızı. Geriye soğuk külleri kaldı
şimdi.
* Duman – Elleri Ellerime
** Şebnem Ferah – Can Kırıkları
*** Şebnem Ferah – Ay