Peki ya Azize Hemşire’nin bu bölümde çocukları ile yaptığı konuşmalar? Şu
sıralar Azize Hemşire’yi duygusallıktan öte, aklı başında konuşmalar yaparken
göremiyorduk. Ama bu bölümde tekrar bizleri ilk bölümdeki 6. hissi kuvvetli,
vatanı ailesi olan kadına götürdü. “Bu ellerle mi öldürecektin sen teğmeni? Bu
eller ne zaman bıçak tutmaya, cana kıymaya başladı Ali Kemal?” Bu kadın sizi
bin bir zorluklarla yetiştirirken, babasız büyütürken siz niye deli danalar
gibi başınıza buyruk hareket ediyorsunuz oğlum…

Teninin rengini bayrağımın beyazına,
gözlerinin mavisine benzetiyorum…
Tarifi imkânsız duygular içerisindeyiz biz de tıpkı Teğmen gibi. Bu kadar
güzel duygular, bu kadar engellerle dolu bir aşkı nasıl anlatsın başka türlü?
Düşünsenize sevdiği kızın kim olduğunu bile annesi okuduğu pusuladan yanlış
anlıyor, başka birine – sevdiği kızın ablasına yoruyor? Oysa benim başlıkta
yazdığım “Beni Kandıramazsın!” da (You Don’t Fool Me) bunu kast etmekteydi tam
olarak! Queen’in “You Don’t Fool Me” şarkısında annesi oğluna “O kız seni
kandıracak, seni aptal yerine koyacak!” diyordu. Annesi de Léonidas’yı uyarmadı
mı? “Bir Türk kızıyla evlenmen mümkün değil?” diye, “Bunun için benim cesedimi
çiğnemen lazım!” diye. O yüzden diyorum ya, burada ne Kirya Veronika’nın
oğlunun pusulasını Yıldız olarak anlaması mantıksız (Bakınız 9. bölümde Léon’un
“Anne ben bir Türk kızıyla evleneceğim.” diye tutturması), ne de Yıldız’ın
kapıdan “Oğlum Yıldız'la düğününüzü kendi ellerimle yapacağım!” diye duyması.
Mantıksız olan, eşeğin kulağına su kaçırır gibi Yıldız’ın kulağına kar suyu
kaçırmak! Teğmen Yıldız’a “Sevdiğimin gözleri ile aynı kıyıya ulaşmak
istiyorum. O kişi de sen değilsin.” demiş. Daha neyin havasına girmektir bu?
Nasıl bir ahmaklıktır, aymazlıktır soruyorum! Bu yüzden bizi kandıramazsınız,
diyorum :) Bu yüzden de ne hikmetse 1-2 bölüme bu saçma sapan ilişkiler çokgeninin
artık durulacağını düşünüyorum. Zira dizinin sevenleri de “Gelecek hafta ne
olacak da bunlar nasıl kurtaracak bu ikilemden kendilerini?” diye düşünmekten
ziyade bu ilişkinin zaten ne çıkmazlarda olduğunu bilerek biraz daha sevgi
görmeye ihtiyaçları duyuyorlar… O yüzden ilişkilerin içine başka ilişkiler
katarak bir “hareket” kazandırmak, tipik Türk/ Balkan/ Ortadoğu senaryosu olsa
da, ABD gibi dizi sektörüne hakim bir ülkeyi örnek alıyorsak, bu çokgenlerin çok
da yapılmaması gereken bir mesele olduğunu düşünüyorum.

Koş Kumandan Vasili koş da… Nereye
koşuyorsun?
Pek sevgili dizimiz Vatanım Sensin’in sinematografisine hayranım. Geçen
haftaki patlama sahnesinde de gözlerimiz kamaşmış, ziyadesiyle etkilenmiştik.
Amma velakin Yüzbaşı Yakup’un hiçbir yara veya zayiat almadan kurtulmasını yine
neye bağlayacağımızı bilemedik. Güzide dizimizin bazen böyle tutarsızlıkları
oluyor ama ben de çok sevdiğim için bunları dile getiriyorum. Bu hafta ise Kumandan
Vasili ve Yunan ordusundan yaklaşık 30 kişi ile birlikte koşarken ki hallerine
bakıp “Bu nedir?” demeden edemedik. Bu koşuyu böyle enlemesine
gerçekleştireceklerine boylamasına yani tek sıra yapsalar, daha fazla kişi
koşuyor izlenimi edinebilir, daha çok etkilenebilirdik diye düşünüyorum.
Haddimize değil karışmak, ama minik ayrıntılar takılıyor işte gözümüze. Hep
sevdiğimizden bunlar.

Vatan hainliğinin kitabını yazan
adam Tevfik…
Eşref Paşa’ya bu bölüm veda ettik. Hakan Salınmış rolünün hakkını o kadar
güzel üstlendi ki kendisini çok özleyeceğiz. Mustafa Kemal’e son mektubunda
dediği gibi, askerlerine seslendiği gibi… “Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonra
vereceği her hükmün sonsuza kadar arkasında olacağımızı gösterin! Onlara bu
milletin bölünmeyeceğini gösterin! And verin! Vatan için!”.