Bolca neden diye sorguladı Hilal, karşısında "İsyancı
bir Türk kızına his beslemem kabil değil." diyen adam neden her fırsatta
soluğu onun yanında alıyordu? Biliyordu Hilal, hissediyordu her şeyi lakin
duymak istiyordu kulakları, oradan girip bütün benliğine yayılsın istiyordu
çünkü. Bütün o sözleriyle uyuşmayan davranışlar anlamlansın, ses olsun
yankılansın istiyordu hiçbir ikilemde kalmadan. Tek gayesi sevdiği o isyancı
kızı hayatta tutmak olan ve bu uğurda kavuşmaktan bile vazgeçmiş olan Leon’un
söyleyemediği her cümle aslında bakışlarıyla "Gözlerini oya oya ilerledi
zihnine"1 Hilal’in. Şimdiye kadar olduğu gibi ve o an yine.
"Bir hikâye tersinden düzünden kurar durur kendini,
hayat derler adına."1 işte hayat her şeyi tekrar ve tekrar
kurup, Hilal’i abisini bulmaya gönderirken büyük bir oyunun ortasına itti
yeniden ve karşısına vazifesini yapmakta olan Teğmen’i çıkardı gecenin kör bir
vakti. Bütün kötülüklere gebe bir karanlığın ortasında, simsiyah bir silah
tutuşturdu eline.
Kalemiyle çok güzel pasif bir direniş gösteren Hilal’in
elinde eğreti durdu o silah, yakışmadı eline. Hali hazırda savaş bir insanlık
suçuydu ona göre, bu yüzden ölen Yunan askerlerine dahi üzülen o vicdanlı
Hilal’in elinde asla onla bir bütün olmadı o silah, zorla geldi yerleşti oraya,
mecbur bıraktı kendine. Abisinin canına karşın sevdiği adamınkini koydu
ortasına amansız bir düellonun. Ve her zaman eğer seçmemiz gereken şeyler varsa
ortada, vazgeçmemiz gereken şeyler de oluyordu tam karşısında. Bir abiyi seçti
Hilal, ailesini, onun için gözünü kırpmadan bir zamanlar ölüme gidecek olan
abisine duyduğu vefayı seçti. Zor, çetin bir karardı bu, yalvarışları ile
gözyaşlarına eşlik eden, vicdanının süzgecinden geçip son ana kadar gelmeyen
bir karardı. Leon hali hazırda onu bir manevi abiden etmişti daha ilk
geldikleri gün ve şimdi tekrarlamakta bunu ısrar ediyordu bir vazife uğruna.
Vazifesini bu aşkın umudunu da çöp edecek kadar mı seviyordu? Cevap hayırdı biz
biliyoruz lakin orada vurulmuş yatan yunan askerleri de onun vicdanını
deliyordu. Onlar da evlattı ve onların da hesabının sorulması gerekiyordu
Teğmen’in nezdinde. Kim suçlayabilir ikisini
de seçimlerinden dolayı?

Nasıl olmuşsa
bilmiyorum / Vurmuşlar
bizi, biz vurmamışız… ***
Aşk yeniden bir meydan savaşına döndü, iki tarafın da
güçlü ve âşık olduğu, acısı çoğaldıkça yarası da gururu da çoğalan ve
mağlubiyetleriyle görkemli, sonunda iki tarafında aslında kaybettiği bir savaşa
döndü. Karşı karşıya, birbirlerini görerek, gözlerinin içine bakarak
savaştılar. Yalvarışları, gözyaşları karşılık bulamayınca, Teğmenin kalbinde
her geçen gün biraz daha büyüyen yaraya bir de göğsündekini ekledi Hilal. Ömür
boyu onunla yaşayacak bu yara, kötü bir ihtimal onları farklı kıyılara çıkarsa
da onunla olacak her daim. Geride şoka girmiş kesik kesik ve boğulurmuşçasına
ağlayan Hilal, batmakta olan bir gemi gibi ayrıldı ortadan ikiye, yıkıldı
düşüşüyle Teğmen’in.
Tam yıkıldığımız anda gelen tanıtım, umut tohumları ekti
yüreğimize. Bir itiraf, baharı yeniden müjdeler bize. Belki Hilal sessiz sessiz
ancak yüreğinde fırtınalar koparacak kadar derinden, artık onu memleketi kadar
sevdiğini haykırır.
Bu masalsı aşktan çıkıp biraz da gerçeklerden konuşmak
istiyorum. Aralarında ölümlerin, işgalin ve bin bir türlü imkânsızlığın olduğu
bu ikilinin bir diğer yamacı var, onlardan uzak durması gereken, kendi yolunu
bambaşka bir şekilde çizmesi gereken Yıldız. Bu görkemli aşka gölge düşüren,
bütün o masalsılığından çıkarıp standarda bürüyen bir ilişki üçgeninin gereksiz
ayağı. Bu bölüm başında dilenen özürler, ne istersen alacaksın vaatleri
yaklaşan bir trajedinin ayak sesleri gibi. Kardeşlerin iki köşesini
oluşturdukları hangi aşkın şimdiye kadar birilerini etkilediği görülmüş,
insanlık bu olur belki bazen ama çirkin ve yakışmıyor bu hikâyeye. Üstelik hiç
özgün değil, bir açmaz yaratmaya çalışırken kuvvetle bu aşka bağlanmış
insanları bir anda koparıp atabilecek kadar güçlü bir klişe. Uzak durulması
gereken bir yol, önünün tıkanıp sonsuza dek kapanması gereken bir yol. Bunun
için de umudumuz var, diğer her şey için olduğu gibi.
"Aşk bir
meydan savaşıdır" Milan Kundera
*Murat Menteş
** Murat
Başaran
*** Cahit
Zarifoğlu
1 Onur Akyıl,
Dün Gece Çok Gençtim kitabından alıntıdır.