Çığlıkları
o kaosun içinde insanların, bilmiyoruz duyuyor muydu kulakları, geliyor muydu
sesleri yakarışlarının? O sağır eden patlamanın ardından, o kaosun, o yok oluşun
içinde ilk sevdiklerini arıyordu gözleri insanın. Bir oyunun içinde, duyulmayan
haykırışların içinde açtık gözümüzü. Kayıplarla, ölen evlatlarla, sızlayan
süreklerle açtık. Yıkık dökük, virane bir haldeydi Kordon, aynı yürekleri gibi
iki sevdalının, belki gelecekleri gibi.
Hala o patlamanın izleri yüzlerinde, kiri pası sadece
yüzlerini değil yüreklerini de kaplamışken, tek başına oturmuş yaralı bir
serçeydi Hilal o hastanenin önünde, karşısına dikilen Teğmen'e bakamayacak
kadar kırgın ve kızgındı hayata, onları işgalin içinde birer piyon olarak yenik
başlatan, sevdaya düşüren ve çaresiz bırakan hayata. Öyle çaresizdi ki ancak
karşısında ki Teğmen'i sevdiği adam olarak değil de tüm Yunan işgal kuvvetleri
olarak görürse belki bir nebze olsun soğur sandı içindeki ateş. Siz dedi, o
grubun içine dahil ederek Leon'u, "Siz sadece helak edersiniz, tek arzunuz
bu; yok etmek. Siz de benim için artık yoksunuz."
Hem kendine hem yanında çaresizce oturan Leon'a apaçık
bir itiraf iken bu, yine ve yeniden savaşın, işgalin ve yukarıda tepinip, yeni
yeşermiş çimleri ezen bütün fillerin gölgesinde kaldı. Ezildi duyguları o hiç
tanımadıkları ayakların altında.
"En anlamlı bakış bir çift ıslak gözde saklıdır, çok
şey anlatır; çünkü dil bağlanır, yürek konuşur." demiş Kundera, sanki dili
bağlanan ama yüreği haykıran Leon'u anlatmak istermiş gibi. Sol yanağından
süzülüp boşluğa düşen o küçücük su damlası, içinde ne haykırışlar ve isyanlar
barındırıyordu duyulmayan. Duyulsa dahi umursanmayan. Anlamak istemiyordu Hilal
nitekim eğer anlarsa, İşgalci ve İsyancı olmaktan çıkacaklarını, bütünleşeceklerini
biliyordu. Bu aşktan kurtulmanın yolu anlamamaktan geçiyordu onun için
karşısındakini, ne yazık! Ne yazık öyle çok tanımıyordu aşkı, o yüzdendi
hırçınlığı, geçecek sanması eğer yakarsa canını. Üstelik çok korkuyordu,
şimdiye kadar hiç dile getirmemişti lakin o vakur duruşunun arkasında
yalnızlıktan ölesiye korkan minik bir kız çocuğu vardı.
Sonra yine dönüp dolaşıp karşısına dikiliyordu o aşk
ikisinin de. İyi şeyler gideceği yere bir türlü ulaşmazken kötü şeyler anında
varır ya, Leon'un Halit İkbal yalanı da sadece birkaç gün nefes aldırdı ona,
sonra geldi yeniden yüreğinde patladı. Leon'un ellerinden çıkan o duyuruya hiç
gecikmeden karşılık geldi Halit İkbal'den. Kalemleri yarıştı, kalemleri dövüştü
ve yine sonunda korkularla başbaşa bir Teğmen kaldı. Zaten mesken kurmuştu o
korkular yüreğine, her fırsatta sıkıyordu boğazını. Bu kaçıncı uyarışıydı
Hilal'i, daha bir önceki sefer "Bir yazı daha yazmayacaksın, yoksa kendi
ellerimle tutuklarım seni." dememiş miydi? Yine havada kaldı söyledikleri,
ne kendi tuttu sözünü ve tutukladı o isyancı Türk kızını, ne isyancı Türk kızı
dinledi o sözü ve bıraktı yazmayı. İyi sanatlı bir yazıydı Leon'unki evet,
lakin her ne kadar onun gönlünden geçenleri yansıtsa da gerçeğe birebir zıttı
işgal ettikleri bir toprakta bu savaşı, bu oyunu durdurmaya çağrı. "Uygarlıklar
kanla değil gönül bağıyla ayakta kalırlar." Ne güzel söylüyor, oysa toplumlar
nezdinde gönül bağı ancak eşitken kurulur ve korunur, biri işgal edilirken ve diğeri işgalciyken
değil.
Birbirinin dilinden anlarken
kurulur, bir arada sakince yaşarken, derdine koştuğunda, sevincine ortak
olduğunda. İşte bu yüzden inanmadı Hilal, bu yüzden o zeytin dalına sahte dedi
ve bir kere daha siper etti kalemini düşmana karşı. Bu haliyle tam da Leon'un âşık
olduğu kişiydi, şimdi ne kadar korkarsa korksun Teğmen kaybetmekten, direnmeyi
bırakan ve hiçbir şey yapmayan bir Hilal asla onun âşık olduğu kadın
olmayacaktı. Bu nedenle o ne kadar korumaya çalışırsa çalışsın, her tehlikede
başrol oynayacak Hilal, biri durdurmak isterken diğeri hep direnecek, derin bir
kaybetme korkusunun gölgesinde yaşanacak günleri. Onların hikâyesi hep bir uçurumun
kıyısında, bir idam sehpasının kenarında, bir silahın namlusunda geçecek. Bu
kıyımın içinde hep eksik kalacak bir şeyler ve o eksiklikler daha da büyütecek
bu aşkı. Her geçen gün nasıl büyütüyorsa öyle büyütecek. Yine çekip kolundan
bir köşeye uyaracak.
Yazı devam ediyor..