Vatanım Sensin: Umudun kıyısında

Vatanım Sensin: Umudun kıyısında
‘’Dün sabaha karşı kendimle konuştum 
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum Y
okuşun başında bir düşman vardı 
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum’’*
Karanlığın içinde ona umut olan bir ışığı sevmişti Kral These. Rüzgarda savrulmaktan korkan bir yaprak gibi savruluyordu bu sevda da. Nereye gideceğini bilmeden yüreği ellerinde ilerliyordu. Yolunun üstünde sadece yeşertmek istediği çorak topraklar vardı. O topraklar ki ona yaşadığını hissettiren o topraklar ki onu yaşarken canlı canlı gömen.
 
En zorlu sınavlarından biri ile karşılaştı Leon. Vicdanına ayna tutan, gökyüzünü gözlerine sığdırabilen kadının yüreğine başka topraklar konması istendi. Sesi titreye titreye okudu bildiriyi. Her kelimesinde içi acıyarak her kelimesinde içinde zincirlendiği üniformadan nefret ederek. Bu savaşın ortasında babasının bile yanında olmadığı ürkek bir serçeyi korumak istiyordu Leon. Komutanın bir kalemde silebildiği ailesini, serçesini korumak istiyordu. Lakin bu durumun fırtınayı şiddetlendireceğini de biliyordu. Öyle de oldu zaten ‘’Bayrağa da mı saygınız yok Teğmen!‘’ Pusulası, her güne uyanma sebebi, başkasının bakma ihtimalinde bile yüreğinin sızladığı o gök mavisi gözlere bakamamasının nedeni de buydu. Dinginleştirdiği dalgaların kabarmasını izledi arkasından. Öfkeli dalgalarının bu fırtına da kendisini alabora edeceğini biliyordu. Kimseye üzülmeye hacet yokken, sadece emirleri uygulamak zorundayken neden yüreğindeki ateş bütün hücrelerini kor gibi yakıyordu?
 
Bu fırtınanın içinde yolunu bulmaya çalışırken onu varmak istediği kıyılardan uzaklaştırmak isteyen babasını, verdiği mücadelede onu yalnız bırakan annesine ilk defa sesli dile getirmişti. ’’Sen de esirsin, hiçbir farkımız yok!’’demişti sesindeki yılların yorgunluğu. Çabalamaktan, iyi bir insan olmak istedikçe onu barbarlıkla suçlayan, karşı karşıya geldikleri ilk olayda tekrardan ‘’Siz benim yerimde değilsiniz Teğmen siz işgalcilerin yanındasınız.’’ maskesini yüzüne yerleştiren Hilal karşısında yorulmuştu.
 
Kaybettiği şeyler vardı Kral These’nin içinde. Yüreğine basa basa ezip geçen Smyrna’nin kaybettirdiği şeyler. Kederleri de sevinçler gibi biriktirmekte sevdanın gereği değil miydi? Yorgun ve yenilmiş insanlığının kaybetmeye cesareti kalmamıştı belki de. Hilal’in her kaçışında ona bir adım yaklaşıp yoldaş edemediyse karşısında olup savaşacaktı. Esir düşen Kral These artık şehre onun adını vermek istiyordu. Zincirlerini kırmıştı artık. Vicdanını görmezden gelmeye çalışacaktı. Zira Smyrna’nin yüreğine ektiği sevda tohumlarının hala orada olduğuna inanmak istiyordu. Kırılmıştı, sözleri boynuna dolanan bir urgan gibi soluğunu kesmişti lakin ona umudu hatırlatan bu gözlerle çok savaşamayacağını da biliyordu.
 
‘’sen esirliğim ve hürriyetimsin, 
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin, 
sen memleketimsin. .’’*


Esir düşmekten korkan Smyrna mızrağını bilevlemiş indirmeye başladığı kalkanını daha çok siperetmişti göğsüne. "Ben karşındayım, buradayım işte!"  diyordu. Hazır değildi çünkü, böylesine uçurumlar varken aralarında kendini teslim etmek istemiyordu. Bu yüzden öfkeliydi, o kadar ki kuşandığı gardında püskürttüğü acımasızlığının boyutunu göremeyecek kadar öfkeliydi.'’Ne bekliyorsun vursana hadi.’’ derken Leon’un ona kendini açtığını biliyordu. Kral These’nin sadece kendisinin yanında Leon olduğunu da biliyordu. Yaralanmış ruhunun vicdanı ile verdiği savaşa öylesine hakimdi ki nasır tutmuş kalbine "Yapamazsın, vuramazsın!" diye saplarken mızrağını bile isteye yakmıştı canını. Bir adım ötesinde ona çaresizlikle bakan adamın ona bir o kadar uzak oluşu onun nasıl canını acıtıyorsa, Leon’un da canı öylesine yansın istemişti.
 
Şayet Hilal’in elinde olsa ne olmasa ne o tabanca. Dili bir tabanca olmuş ‘’Bir an bile tereddüt etmeden vururdum seni Teğmen!‘’ diye mermisini savururken Kral These’nin yüreğine, ‘’Vurdun zaten.’’ bakışları gerçek bir merminin canını böylesine yakmayacağını göstermemiş miydi Hilal’e? Leon’un gözlerindeki kırgınlığı kendi yüreğinde hissedince fark etmişti Smyrna acımasızlığını. Hırçın dalgalarının öfkesine ev sahipliği yapan gözlerinin pişmanlığı gardını gevşettiği için dönüp gitmek zorundaydı. Şayet kalsaydı eğer Kral These’nin çaresizliğini hissettiği bakışlarına esir düşecekti. Sığındığı, huzur bulduğu göğsü, ona her zaman bir ümidin olduğunu hatırlatan gözleri, sesi ile onu çocukluğuna götürdüğü Leon’u, memleketini sevdiği gibi sevmekten korktuğu Leon’u arkasında bırakıp, eli ile kalbini tutup oraya saklayarak gitti. Zira biliyordu tutuşturduğu kıvılcımın nasıl bir ateşe dönüşeceğini. Bu kor ateşe dayanmak zorundaydı. ‘’Vatanın işgaline, mazlumun çığlığına nasıl dayanıyorsa yüreği sevdaya da öyle dayanacaktı.’’ Çünkü kendisine ‘’Bir dahaki sefer ben de ateş edeceğim Hilal. Bu namlunun ucunda kim olursa olsun hiç tereddüt etmeden!’’ şeref sözünü veren Teğmen’in vicdanına prangaları takıp gittiğini biliyordu.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER