Ayın ışığının bulutların gölgesinde
saklandığı kederli bir akşamda çıktı Smyrna’nin karşısına Kral These. Onu
kaybetmenin korkusunu bir kez yaşadığı için almıştı bütün önlemlerini. Biliyordu
Amazon’un durmayacağını, elinde mızrakla ön sıralarda yer alacağını biliyordu. Yanında
olamadığı her dakikayı an be an bilerek, onu karşılaşacağı tüm engellerden
korumak istemesinin sebebi buydu. Bu bayrak savaşı değildi onun için. Hilal uğruna
verdiği mücadele de, onu korumak istemesinin savaşıydı. Bu sebeple ki tek
başına çıkmıştı karşılarına. Yine başını derde sokmasın, yine elinden kayıp
gitmesin diye. Ona başını bir daha belaya sokmamasını temenni ederken biliyordu
durmayacağını, bu yüzden ‘’Ben buradayım!‘’
demişti. Ve oradaydı… Söylediği gibi, başına geleceklerden habersiz.
İmkansızı, mümkün olmayanı isteyecek
kadar ne vakit palazlandı bu sevda Leon’da? Ne vakit kara boranda bir gülün
açmasını bekler olmuştu? ‘’Beni buna
mecbur bırakma!‘’ derken çaresizcene vakit böylesine yerleştrimişti yüreğine
Smyrna’yi? Hilal’in her bir kelimesi geceyi yırtıp geçiyor, ellerindeki cam
kırıntıları daha da derinleri kanatıyordu. Böylesine ruhuna iliştirmiş, böylesine
sevgiye aç iken Hilal’in nasır tutmuş kalbine batırdığı paslı iğneler delik
deşik ediyordu örselenmiş ruhunu. Kalbini açtığı, gözlerini yoluna pusula
ettiği sevdası belki de ilk defa böylesine canını yakmıştı. Vicdanının kapısını
aralayıp içine girmesine izin vermişti. Masum bir Yunan askerinin hayatını
kurtarırken yanına yoldaş olduğu, parmaklıklar ardında vazgeçmemesi için
umutsuzluğuna ışık olduğu kadın tarafından bir dakika tereddüt dahi edilmeden
vurulabileceğini duymak, aldığı en büyük darbeydi bu hayatta. Yorgundu Leon. Söyleyecek
çok şeyi olduğu halde hiçbirini söylemeye takati yoktu. Tüm çığlıklarını bastırmış
gözleriyle dillendiriyordu haklı isyanını. Vicdanına karşı kazanmak istediği bu
savaşta direnmekten yorulmuştu. Ellerinde cam kırıntıları taşırcasına sevmekti
Hilal’i sevmek demiştim. Şimdi o cam kırıntıları Kral These’nin yorgun
ellerinden düşmüş, etrafa saçılmıştı. Attığı her adım bundan sonra daha çok
yaralayacak daha çok canını yakacaktı. Zaten ‘’Sevda dedikleri meret hep can acıtmaz mıydı?‘’
Nasıl ki karşısında gardını kuşanmış
bir Smyrna var ise bundan sonra da vicdanını bastıracak bir Leon olacaktı
Hilal’in karşısında. Onu acımasızlığı ile yaralayan Smyrna’ye karşı sessiz
kalmayacaktı. Madem ki yaptıklarının bir değeri yoktu onun gözünde madem ki o
yüreğindeki masumiyeti korumaya çalışırken daha çok nefret ediliyorsa Smyrna’ye
istediğini verecekti. Bundan sonra o namlunun ucunda kim olursa olsun ateş
açacaktı. Ta ki Hilal’e kadar.Zira o namlunun ucuna tereddütsüz yürüyen Hilal’e
zarar veremeyeceğini biliyordu. Nasıl ki Leon sevdiği kadın namlunun ucuna
geldiğinde korkuyla elini tetikten çekebilecek kadar seviyorsa imtihanı da o
kadar büyük olacaktı.

’Hissedince
sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu’’****
Leon…
Bu imkansız sevdaya ilk teslim olanın da en çok çaba verenin de o olacağını
hepimiz biliyorduk. Ama böylesine güzel sevebileceğini bilmiyorduk. Ne denli
sevebileceğini anlatmaya çalışıyordu bize Smyrna uğruna yaptıkları ile, Hilal’e
olan bakışları ile… Zira esir düşmüş ruhunu ait olduğu edebiyatın büyülü
dünyasında özgürleştirince peşi sıra döküldü kelimeler kaleminden. ‘’Aşksız bir yürek çorak bir ülke gibidir,
hiçbir şey yetişmez orada.‘’ derken anlamalıydık yüreğindeki sevda
topraklarının bereketini. Memleket bu haldeyken bile sevgisini canlı tutabilen
bir adamın kaleminden dökülen sözcükler anlattı bize gündüzün geceye olan
aşkını. O sevda ki hırçın dalgaların arasında "İzah etmesi zor kimi duygularla bir fırtınanın içinde
yönünü bulmaya çabalatıyordu onu." Yalnızlığının
ortasında aldığı her nefeste ona yaşadığını hissettiren bu fırtına ne zaman
sonlanacak, ’’Varacağı yer neresi olacak
o da bilmiyordu fakat içinde bir umut taşıyordu.’’ Hırçın dalgaların sonundaki
kıyıları görebiliyordu. Oradaki huzurun kokusunu yüreğinde hissedebiliyordu.
Bıçak gibi kesen, kor gibi yakan sözlere rağmen‘’Bu umudu kaybetmemek için elinden gelen bütün gayreti gösteriyordu.’’
Gökyüzünün mavisini üzerinde taşıyan kadın ona umudu hatırlatıyordu. Çıkmazlara
kaydığı anda gökyüzüne bakıyordu.‘‘’Yolunu bulmasını sağlayan gözleri hayal
ediyordu. O gözler ki; onu her baktığında hayal alemine sürüklüyordu.’’ Bunca
bedbahtlığın ortasında huzuru hissettirip, ona her şeyin bir insanı sevmekle başlayacağını
hayal ettirip ve ‘’Bu hayal içinde her
gün yeniden yaşayabilme gücünü kendinde bulduran.’’ kadın için başlıyordu
bir sonraki güne. Meltemin kokusunu saçlarına, güneşin altın ışıltılarıyla
süslediği kirpiklerini gök mavisi gözlerine siper eden bu kadın için ‘’Hilal’imiz elden gidiyor.’’diyen
rüzgarı hissedebiliyordu bu fırtınanın içinde. O rüzgarın onu savurup ulaşmaya
çalıştığı kıyılardan uzaklaştırmasından korkuyordu. Okyanusun, ev sahipliği
yaptığı bu fırtınanın içinde öfkesini dalgalara yansıtabilmek için rüzgara
ihtiyaç duyması ‘’O gözlerin başka birine
bakabilme ihtimali canını tahmin edemeyeceği kadar çok yakıyordu.’’
Bilinmezliklerine pusula olmuş sevdası ile sürüyordu dümenini ileriye.
Dalgaları tanıyordu artık, öfkesini de acımasızlığını da görmüştü. Onu sahte
ışıltılardan koruyan, yalpaladığı zamanlarda onun yolunu bulmasını sağlayan
gözlerin içinde bir yerlerde var olan umuda tutunuyordu. Belki okyanusun içinde
bir inci tanesi aramak gibi olsa da o umuda tutunmak; "Bu fırtınanın içinde o gözlerin sahibiyle aynı kıyıya varabilmeyi
her şeyden çok istiyordu."
*Özdemir Asaf –Dün Sabaha Karşı
**Nazım
Hikmet Ran- Sen
***Rıfat Ilgaz- Sen Gidince
****Sabahattin
Ali- Çocuklar Gibi