Vatanım Sensin: Umudun kıyısında

’’beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta 
beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder‘’***
Ayın ışığının bulutların gölgesinde saklandığı kederli bir akşamda çıktı Smyrna’nin karşısına Kral These. Onu kaybetmenin korkusunu bir kez yaşadığı için almıştı bütün önlemlerini. Biliyordu Amazon’un durmayacağını, elinde mızrakla ön sıralarda yer alacağını biliyordu. Yanında olamadığı her dakikayı an be an bilerek, onu karşılaşacağı tüm engellerden korumak istemesinin sebebi buydu. Bu bayrak savaşı değildi onun için. Hilal uğruna verdiği mücadele de, onu korumak istemesinin savaşıydı. Bu sebeple ki tek başına çıkmıştı karşılarına. Yine başını derde sokmasın, yine elinden kayıp gitmesin diye. Ona başını bir daha belaya sokmamasını temenni ederken biliyordu durmayacağını, bu yüzden ‘’Ben buradayım!‘’ demişti. Ve oradaydı… Söylediği gibi, başına geleceklerden habersiz.
 
İmkansızı, mümkün olmayanı isteyecek kadar ne vakit palazlandı bu sevda Leon’da? Ne vakit kara boranda bir gülün açmasını bekler olmuştu? ‘’Beni buna mecbur bırakma!‘’ derken çaresizcene vakit böylesine yerleştrimişti yüreğine Smyrna’yi? Hilal’in her bir kelimesi geceyi yırtıp geçiyor, ellerindeki cam kırıntıları daha da derinleri kanatıyordu. Böylesine ruhuna iliştirmiş, böylesine sevgiye aç iken Hilal’in nasır tutmuş kalbine batırdığı paslı iğneler delik deşik ediyordu örselenmiş ruhunu. Kalbini açtığı, gözlerini yoluna pusula ettiği sevdası belki de ilk defa böylesine canını yakmıştı. Vicdanının kapısını aralayıp içine girmesine izin vermişti. Masum bir Yunan askerinin hayatını kurtarırken yanına yoldaş olduğu, parmaklıklar ardında vazgeçmemesi için umutsuzluğuna ışık olduğu kadın tarafından bir dakika tereddüt dahi edilmeden vurulabileceğini duymak, aldığı en büyük darbeydi bu hayatta. Yorgundu Leon. Söyleyecek çok şeyi olduğu halde hiçbirini söylemeye takati yoktu. Tüm çığlıklarını bastırmış gözleriyle dillendiriyordu haklı isyanını. Vicdanına karşı kazanmak istediği bu savaşta direnmekten yorulmuştu. Ellerinde cam kırıntıları taşırcasına sevmekti Hilal’i sevmek demiştim. Şimdi o cam kırıntıları Kral These’nin yorgun ellerinden düşmüş, etrafa saçılmıştı. Attığı her adım bundan sonra daha çok yaralayacak daha çok canını yakacaktı. Zaten ‘’Sevda dedikleri meret hep can acıtmaz mıydı?‘’
 
Nasıl ki karşısında gardını kuşanmış bir Smyrna var ise bundan sonra da vicdanını bastıracak bir Leon olacaktı Hilal’in karşısında. Onu acımasızlığı ile yaralayan Smyrna’ye karşı sessiz kalmayacaktı. Madem ki yaptıklarının bir değeri yoktu onun gözünde madem ki o yüreğindeki masumiyeti korumaya çalışırken daha çok nefret ediliyorsa Smyrna’ye istediğini verecekti. Bundan sonra o namlunun ucunda kim olursa olsun ateş açacaktı. Ta ki Hilal’e kadar.Zira o namlunun ucuna tereddütsüz yürüyen Hilal’e zarar veremeyeceğini biliyordu. Nasıl ki Leon sevdiği kadın namlunun ucuna geldiğinde korkuyla elini tetikten çekebilecek kadar seviyorsa imtihanı da o kadar büyük olacaktı.
 
’Hissedince sana vurulduğumu 
Anladım ne kadar yorulduğumu’’****
 
Leon… Bu imkansız sevdaya ilk teslim olanın da en çok çaba verenin de o olacağını hepimiz biliyorduk. Ama böylesine güzel sevebileceğini bilmiyorduk. Ne denli sevebileceğini anlatmaya çalışıyordu bize Smyrna uğruna yaptıkları ile, Hilal’e olan bakışları ile… Zira esir düşmüş ruhunu ait olduğu edebiyatın büyülü dünyasında özgürleştirince peşi sıra döküldü kelimeler kaleminden. ‘’Aşksız bir yürek çorak bir ülke gibidir, hiçbir şey yetişmez orada.‘’ derken anlamalıydık yüreğindeki sevda topraklarının bereketini. Memleket bu haldeyken bile sevgisini canlı tutabilen bir adamın kaleminden dökülen sözcükler anlattı bize gündüzün geceye olan aşkını. O sevda ki hırçın dalgaların arasında "İzah etmesi zor kimi duygularla bir fırtınanın içinde yönünü bulmaya çabalatıyordu onu." Yalnızlığının ortasında aldığı her nefeste ona yaşadığını hissettiren bu fırtına ne zaman sonlanacak, ’’Varacağı yer neresi olacak o da bilmiyordu fakat içinde bir umut taşıyordu.’’ Hırçın dalgaların sonundaki kıyıları görebiliyordu. Oradaki huzurun kokusunu yüreğinde hissedebiliyordu. Bıçak gibi kesen, kor gibi yakan sözlere rağmen‘’Bu umudu kaybetmemek için elinden gelen bütün gayreti gösteriyordu.’’ Gökyüzünün mavisini üzerinde taşıyan kadın ona umudu hatırlatıyordu. Çıkmazlara kaydığı anda gökyüzüne bakıyordu.‘’Yolunu bulmasını sağlayan gözleri hayal ediyordu. O gözler ki; onu her baktığında hayal alemine sürüklüyordu.’’ Bunca bedbahtlığın ortasında huzuru hissettirip, ona her şeyin bir insanı sevmekle başlayacağını hayal ettirip ve ‘’Bu hayal içinde her gün yeniden yaşayabilme gücünü kendinde bulduran.’’ kadın için başlıyordu bir sonraki güne. Meltemin kokusunu saçlarına, güneşin altın ışıltılarıyla süslediği kirpiklerini gök mavisi gözlerine siper eden bu kadın için ‘’Hilal’imiz elden gidiyor.’’diyen rüzgarı hissedebiliyordu bu fırtınanın içinde. O rüzgarın onu savurup ulaşmaya çalıştığı kıyılardan uzaklaştırmasından korkuyordu. Okyanusun, ev sahipliği yaptığı bu fırtınanın içinde öfkesini dalgalara yansıtabilmek için rüzgara ihtiyaç duyması ‘’O gözlerin başka birine bakabilme ihtimali canını tahmin edemeyeceği kadar çok yakıyordu.’’ Bilinmezliklerine pusula olmuş sevdası ile sürüyordu dümenini ileriye. Dalgaları tanıyordu artık, öfkesini de acımasızlığını da görmüştü. Onu sahte ışıltılardan koruyan, yalpaladığı zamanlarda onun yolunu bulmasını sağlayan gözlerin içinde bir yerlerde var olan umuda tutunuyordu. Belki okyanusun içinde bir inci tanesi aramak gibi olsa da o umuda tutunmak; "Bu fırtınanın içinde o gözlerin sahibiyle aynı kıyıya varabilmeyi her şeyden çok istiyordu."
 
 
 
*Özdemir Asaf –Dün Sabaha Karşı
**Nazım Hikmet Ran- Sen
***Rıfat Ilgaz- Sen Gidince
****Sabahattin Ali- Çocuklar Gibi
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER