Sevgililer günü ÖZEL; Poyraz
Karayel’in en sevgi dolu aşkları;
Aşk, bazen bazı bilimleri,
kavramları geride bırakır. Ateşi ile o kadar yanarsınız ki gerideki her kavram
sığ kalır. Onlar Poyraz ve Ayşegül. Ve her
kavramı, her bilimi geride bırakacak kadar güzel bakıyorlar birbirlerine. Keşke
sığ kalan sadece matematik olsa. Madem aşk ölçüsüz olmalı, varsın matematiği
olmasın. Benimki de hiç iyi değil zaten.
Gözler, kalbin aynasıdır demiş büyükler. Poyraz ve Ayşegül konuşmadan anlaşma sanatı
icra ediyorlar. Renk deryası gözleriyle birbirlerine her saniye yeniden aşık
olarak üstelik. Varsın bütün acılar tek tek üzerlerine gelsin. Nasıl olsa
insanın başına Ayşegül gelmesi diye bir şey var..
Sevgili; içinde sevgi barındıran, sevgiyle donatılmış olan.. Ey sevgi ile donatılmış
Ayşegül. O kadar güzel, o kadar şiir gibi
seviyorsun ki nice Leyla’lar, Aslı’lar, Şirin’ler kıskanır seni... Çünkü yüreğine asla sığmayacak büyüklükte bir sevgiyi
böylesine taşımak ancak Müzeyyen Ayşegül Umman’ın harcı olabilir.
Ve Poyraz... İmkansızları, olmazları anlamlarıyla olduran adam... Kadınlar için ve
kadını için kendi ırkını bile düşünmeden silebilecek olan Poyraz. Sevgisi sanki
yüreğinde değil sanki sürekli yanında taşıdığı herhangi bir eşyası cüzdanı,
telefonu gibi. Öyle somut, öyle elle tutulur, hayatın her anından bir parça
sanki. İçinde kocaman harflerle Ayşegül yazan kalbi de sanki dışında atıyor...
Biraz, sevgilisinin bütün anıları,
aşkı hafızasından silinmiş olduğu halde bıkmadan usanmadan aşkı yeniden inşa
etmeye çalışan koca yürekli adam Zülfikar’dan bahsetmek istiyorum. Akıl ve
mantık gider ama kalp sesi asla gitmezmiş. Bundandır ki hep kalbinin sesini
dinle derler. Aşk dediğimiz şey kalbe bir kere işledi mi akıl hiç olur gider... AmaSıpagöz Meltem ve Başkan’ı Zülfikar’ın aşkı ne aklın ne de mantığın
unutmaması gerekenlerden.
Meltem ki en kaçak gönüllü insan... Hep gönlünü kaçırmış sevmekten, sevilmekten.
Abisinden bile. Ta ki Zülfo’nun
arabasına tesadüfen saklanana kadar. Saklandı ama aslında arabaya değil
Zülfo’nun gönlüne... Hatırlamıyor
çünkü belki de bu aşk tekrardan doğması, her anın en baştan yaşanılması gerektiğibir cevher.
Zülfo,Zülüf, Başkan, Hafız, Dede. Yazmak, anlatmak belki onu
Sıpagözü’nün lakapları gibi anlatmaz ama o
kendini sevdiğine her ne olursa olsun tekrar tekrar anlatmaya hazır. Başlarına
ne gelirse gelsin bütün acılarından kaçarken birbirlerine saklanmışlardı.
Meltem onu hatırlamıyor olsa hatta ve hatta sevmiyor olsa bile Zülfikar’ın o
kocaman kalbi ikisine de yeter, yetmese bile yettirir...
Bu hayatta destansı sözleri olan, sert mizaçlı, düşmanına en acımasız ama
dostuna da en vefalı, azılı bir mafya da aşık olabiliyor. Hem de naif edasından bu güne kadar asla ödün
vermemiş ve bu güne kadar ondan çok farklı bir hayat yaşamış bir hanımefendiye.
Bahri Baba. Sözlerini sıkılmadan bir
kenara not aldığımız, acımasız olduğu halde nasıl bu kadar merhametli olduğunu
sorguladığımız, Bahri Umman olabilmek için gerektiğinde sevdiklerinden bile vazgeçen, namusu için yaşayan adam.
Hem de adına ikinci bahar dedikleri ama aslında ilk görüşte başlayan aşkı olan.
Despina Hanım. Söylediği her kelime, takındığı her tavır, başına ne
gelirse gelsin dönüp dolaşıp yine Baba’ya sığınması her şey ama her şey naif
yapıyor onu ve içinde barındırdığı aşkını . Hassas, kırılgan kalbiyle hiç
tereddüt etmeden bir Umman kadını olması da sevdasına dahil.
İşte bütün bu aşıklar bize hayatımızda sorgulamadığımız kadar sorgulatıyor
aşkı. Çünkü hepsi aşktan daha da fazlası... İzlerken ben olsam ne yapardım sorusunu sürekli olarak soruyorsanız sizde onlar gibi aşktan fazlasını
yaşamayı hak ediyorsunuz demektir.
Sevgili olmak sadece çift olmak
demek değildir. Sevgi ile donatılmış olmaktır. Sevgiyi ve yanında nasıl
fedakarlıklar yapılabileceğini sorgulamaktır.
Yani aslında sevgiden fazlasını yaşamayı hak etmektir.
Sevgili olmayın ‘SEVGİ’li olun. Bütün sevgiyi ve fazlasını hak edenlerin günü kutlu olsun.