Ne kadar kestiremese de değişimi hissedebiliyordu Smyrna’nin gözlerinde.
Hastaneye gittiklerine kendisine bakan gözlerde öfke olmadığını görüyordu
artık. Ve bu değişimin kendisine mahsus olduğunu da biliyordu. Zira babasının
karşısında Amazon gibi duruşuna olan hayranlığını kaçamak gülümsemesine
saklamıştı. Ona hayran olmamak elde değildi, böyle söylememiş miydi? Cevdet
komutanı görmeye geldikleri hastanede ‘’Kayıtları
görebilir miyim Hilal Hemşire?‘’ diyerek bu savaşta yerinin olmadığını bir
kez daha belirtmişti. Kalkanlı, mızraklı kadınlardan olan Smyrna’nin indirilemeyen
kalkanını araladığını biliyordu artık Leon. ‘’Bir
insanı sevmeyi bilmeyen memleket sevmeyi nereden bilecek…’’ diyerek
indiriyordu o kalkanı Smyrna. Görebiliyordu Kral These. Eskiden ihtimal dahi
veremediği şeylerin gerçekleşebileceğini görüyordu. Memleket aşkı ile yanıp
tutuşan ürkek serçenin yüreğinde her şeyin bir insanı sevmekle başlayacağını
biliyordu artık. Sesindeki kırgınlık ve hayal kırıklığı ile ‘’Dikkat edin aynı şey ablam içinde geçerli
olmasın.‘’ demesine belki de bu yüzden böylesine cesur davrandı. Bir insanı
sevmekle yanlış bir insanı sevmenin üstünde bu yüzden böylesine kendinden emin
bir şekilde durdu. Zira kendisi de biliyordu yaptığı yanlışları. Ama nasıl
oturtamamışsa kalbine yaptıklarının ümitvari olduğunu görememişti. Şimdi
biliyordu. Aralarında geçilmez uçurumlar oluşturmaması için böylesine kesin bir
şekilde çiziyordu üstünü. İlk defa Smyrna’nin karşısına geçip ‘’Tamam düşündüklerinizi söylediniz şimdi
beni dinleyeceksiniz.‘’ dedi kararlılıkla. Onu kaybetmek istemezcesine
yaklaştı ’’Ben hiçbir vakit ablanıza ümit
vermedim, benim ona hiçbir vaadim olmadı.’’ dedi. Gözlerinin derinliklerine
hapsolarak sadece sen varsın dedi bakışlarıyla. Kısık sesle diline hapsolan ‘‘Ben…’’den sonrasını getiremedi. İçinde
onun için dolup taşan ırmakları bastırdı. ‘’Ne
demek bundan sonra?‘’ diyen Hilal’e dilini ne kadar bastırdıysa susması
için gözlerini bir o kadar serbest bıraktı. Bırakamadığı sözcükleri gözlerine
hapsetti adeta.
Herkesin
yüreğine endişe tohumları eklendi dün gece biliyorum. Zira ben korkmuyorum. Leon’un
vicdanını, kalbini hatırlatmak istedim size biraz. Ruhunu aydınlatan sadece ay
ışığı var gözlerinde. Vicdanını ortaya çıkaran ay ışığı. O vicdan ki işgalin
keyfini çıkaran bir masa dolusu askerin içinde onu bir adım geride durdurup
sorgulatan, o vicdan ki Hilal hastane de diye yanında kalan, o ablasına gittiği
için peşinden ‘’Hilal… Ben de geliyorum.’
diyen bir Leon. Tıpkı ona ‘’Barbarlar.’’
dediğinde nasıl aşkla karşılık verdiyse ‘’Hepsi
senin yüzünden oldu.’’ diye öfke saçan Hilal için ablasını koruyacaktı. Hiç
düşünmeden Hilal için kendisini tehlikeye atan Leon’un Ali Kemal’in Yıldız’ı
sevdiğini hissederken bir şey
yapmayışına ‘’Bu kız senin yüzünden bu
halde.” isyanında dediği gibi.
Söylediğim
gibi insanoğlu bu hatalara meyilli. Leon kimi zaman sendeleyerek kimi zamanda
çıkmazlara saparak ulaştı dingin denizlere. Yüreğinde bir parça bile ışıltı
bırakmadı geçmişinden. Sevgisinin ne denli temiz ve büyük olacağına ortak etti
bizi, hissettirdi. Böylesine büyük bir yangını ‘’Bir insanı sevmeyi bilmeyen memleket sevmeyi nereden bilecek’’
diye ateşledi. O ateş harlanırken geceleyin, dingin denizlere yansıyan ayın
zarif ışığı oluşturur yakomozu yıldızların değil… Hiçbir zaman yoluna yoldaş
olmadı sahte pırıltılar ‘’Hele bundan
sonra hiç olmaz…’’
*Ahmet Arif - Unutamadığım
** Özdemir Asaf