Zırhından
daha kalın tabakalara ev sahipliği yapan çorak ülkesinin topraklarını ‘’Sevda nasıl başlar bir yürekte?’’ diye
yeşertirken düştü sevdaya Smyrna. Ellerinde tuttuğu bir avuç toprak bahar
kokmaya başlamış, umut tohumlarını filizlendiriyordu artık. Smyrna’nin
yüreğindeki sonbahar yerini ilkbahara bırakıyordu.
Attığı
adımları ile şenlendirdiği sevda yolunda acemiydi. Öyle ki mızraklı, kalkanlı
kadınlardan olduğunu Kral These’nin yanında unutacak kadar acemi. Hırçın dalgaların yerini dingin sulara bıraktığı
bir şehirdi artık Smyrna. Ne kadar vursa da kıyılara dalgasını, sularına demir
atan bir geminin esiri olmuştu.
Yalnızlığı
ile kuşatılmış kalabalıkta bir insanı sevmekle başladı her şey Kral These için.
Karanlık hırçın dalgalı denizlerde ilerlerken, gökyüzündeki milyonlarca yıldız
arasından ayın en zarif hali hilalin ışığı rota oldu ona. Yılgın, çabalamaktan
nasır tutmuş kalbi, onun pusulası sayesinde güçlenmeye başladı. ‘’İyisin önemli
olan bu.’’ sözcüklerini beklediği dudaklardan ‘’tedbirsizlik’’ yermesini
duyunca babasının üstüne yürümesi doğru yolda olduğunun göstergesiydi. Savaşçı,
önünde kimsenin duramadığı Smyrna’den öğrendiği bir şeydi bu.
Hep
çabaladığı halde takdir edilmediği için yorgundu Leon. Kırgınlığı kızıl- kahve
gözlerinde isyan ediyordu. Bu hayatta seni koşulsuz şartsız sevmesi gereken
kişi tarafından sevilmemek en kötüsü de sevilmediğini bilmek… Leon’un kırgınlğı
sadece kalbinde değil, dolan gözlerinde, titreyen sesinde… Bir kere daha
öğrenmişti sevilmemenin nasıl bir his olduğunu, bütün bölüm boyunca Hilal’e
sıkı sıkı tutunması bu yüzdendi belki. Bir insanı sevmenin ne demek olduğunu
biliyordu Leon. Onu çocukluğuna götüren bu ürkek serçeyi meleklerin koruduğu
gibi bütün bölüm koruması da bu yüzdendi.

‘’Şimdi ve bundan sonra, sana ve kendime itiraf
etmekte hâlâ fazlasıyla zorlandığım bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.’’**
Acemisi olduğu sevdada yeni
kapılar açılıyordu Hilal’e. Bile isteye yürüdüğü bu yolda karşısına çıkan
‘kıskançlık’ konusunda savunmasızdı mesela. Önünde kimsenin duramadığı
Smyrna’nin bedenini ablasının dudaklarından dökülecek adın korkusu ele
geçirmişti. Tereddütle ve hüzünle dökülmüştü sözcükler dudaklarından. ‘’Leon mu? Ona mı gideceksin?‘’ diye
sormuştu… ‘Ne olur gitme’ dercesine.
Ama bilmiyordu ki korkuları
yersizdi. Onun ‘’Aralarında hiçbirinin
tasvip etmediği münasebet’’ mevzusu ruhunu kemirirken, meselenin kendisi
olduğunu bilmiyordu. Ama biz biliyorduk mesele artık Hilal’di. Bir Teğmen’in
Albay’ını Smyrna’ye zarar verecek her şeyden uzak tutmaya çalışmasındaki gibi.
Önce hastanede verdi ilk çabasını Leon. Karşısındaki kişinin ordularındaki en
tehlikeli askerlerden biri olduğunu biliyordu. Hilal’e ulaşacak bütün yolları
engellemeye çalışması boşuna değildi. Acımasızlığına, gaddarlığına defalarca
şahit olmuştu. Evlerini kuşatmalarını emrettiğinde ona korku ile bakmasının
sebebi buydu. Son bir kere daha denedi. ‘’Buna
lüzum var mı komutanım? Bir kaç sual için canlarını sıkacağız.’’ dedi.
Mesele Hilal olduğu vakit kontrollü tavrını elden kaybeden Leon için
cevaplaması zor olan bir soru çıkmıştı karşısına ‘’Birini mi korumaya çalışıyorsunuz?‘’
Nasıl kabul edebilirdi ki böyle
bir şeyi sesli? Elbette hayır diyecekti. Lakin hiç sevmemiş bir insanın bunu
anlamasını beklemiyordu. Bir insanı sevmekle memleket sevmeyi bir tutan bir
adam nasıl hoyrat olabilirdi? ‘’Hilal
birkaç soru soracağız. Açabilir misin?’’ derkenki naifliği bu yüzdendi.’’Hayırlı akşamlar Azize Hanım’’da olduğu
gibi.
Orada bulunmasının tek sebebi
Hilal’di. Boynuna ip geçirilse bile mızrağını ve kalkanını elinden
düşürmeyeceğini biliyordu Amazon’un. Yanıltmadı da onu ‘’Burası karargah değil. Çıkın gidin evimizden!‘’ diye kükreyen
Smyrna’yi onca kalabalığın arasında usulca yanına çekti. Düşmanının gücünü
bildiği için onu korumak istedi. ‘’Başına
gelen müsibet küçük hanımın aklını başına getirmemiş anlaşılan’’ diye
fısıldarken kulağına Smyrna’nin teslim oluşu da bu yüzdendi. Ne kadar Amozan
olsa da Leon’un yanında ürkek bir serçeydi.
Gözlerini kapatıp ruhuna yeni bir
nefes olan o an aklına geldikçe, çorak toprakları yağmuruna kavuşan ürkek bir
serçe. Bir adım uzağında onu bekleyen ölüme gitmesini engelleyen Kral These’nin
güvenli kollarında bir kez tatmıştı huzuru. Babasını kaybetmiş, tekrardan
bulduğunda ise daha da yitirerek kaybetmiş bir kız çocuğunun bir çift kolda hem
güveni tatması hem de sevdaya düşmüş olmasının dalgınlığıydı bu.
Yazı devam ediyor..