Vatanım Sensin: Bir insanı sevmek..

Vatanım Sensin: Bir insanı sevmek..
Sen büyük, güzel ve muzaffer ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...*
Sevda nasıl başlar bir yürekte? Ne vakit açar kara boranda bir gül? Bir insanın ilk defa yaralarına dokunduğu bir pansuman odasında mı yoksa başını bütün zayıflığını paylaştığın sana liman olacak bir omuza yasladığında mı? Sahi insan nasıl düşer sevdaya? Aşktan bir adım önde, daha derin, daha alaboralı bu yola nasıl savrulur bir yürek? Smyrna’yi işgale giden Kral These’yi nasıl esir edebilirdi bir çift okyanus mavisi göz?  Hırçın ama aynı zamanda davetkâr olan bir çift okyanus mavisi göz…

‘’Teğmen Leon bir şey mi aramıştınız, belki bir yardımım dokunabilir?” derken ilk cephesini kaybettirmişti bu savaşta These’ye. Karşısındaki kızın ürkekliği, onu gördüğünde ellerinin titremesi Kral These’yi güldürmüş, aralarındaki görünmez savaşın kazananı olduğunu düşündürmüştü. Oysa bilmiyordu Smyrna’nin esir düşüşünü anlatırken Amazonlara esir olduğunu.

Peki, ‘’İmkânsızı mümkün olmayanı isteyecek kadar ne vakit palazlanır sevda?’’ Ne vakit kendi canını düşünmeden tehlikeye atacak kadar sevebilirsin bir insanı? İsmini her dile getirişinde çaresizliğin nasıl yansır ses tonuna?  Yeşermesi imkânsız gözüken çorak bir ülkeye umut tohumları atıldığında palazlanır sevda ya da ürkek bir serçenin göğsüne konup inci gözyaşlarını avuçlarına bıraktığında yahut altın ışıltılarını anımsatan saçlarından yayılan tatlı yaz akşamlarının meltemini andıran kokusunu nefesinde hissettiğinde palazlanır.
 
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde. 
İyi ki geçtin dünyadan. 
Sahi, ya doğmasaydın?**
 
Yorgun, usanmış yıllarca kendini sevdirmek için çabalamaktan nasır tutmuş bir kalpten çıkan sesti. ‘’Babam benim için kılını kıpırdatmaz’’ , ‘’Gerekirse beni gözden çıkarır yine de size boyun eğmez.‘’ Hep dedik ve diyoruz ya kara boran da açmaya çalışan bir gülün güneşe olan hasreti gibi hasretti Leon sevilmeye. Bu zamana kadar ne kadar sevilmemişse artık o kadar sevmeye başlamıştı. Böylesine muhtaç iken sevgiye hiç esirger mi sevgisini sevdasından? Bir göz odada elleri bağlanmış, düşmanı karşısındayken bile Smyrna’nin kurtuluşuna gözleri ile ‘Yaşıyor çok şükür!’ diye derin bir nefes alan adam ne kadar sevebilirse o kadar sevecekti Hilal’i.’’Beni bunun için mi kaçırdınız? Hilal’le Mehmet’i kurtarmak için mi ?‘’ diye soran bir çocuğun masumluğu gibi sevecekti. Mutluydu çünkü orada elleri kolları bağlı oturmuyordu. Biliyordu Kral These Amazon’un özgür olması için kendisinin yaşaması lazımdı.
 
Peki‘’İnsanın şah damarından ellerine, dizlerinden gözlerine doğru ne vakit yürür o sızı?’’ Hilal’in esir düştüğünden beri üniformasının yakası bir çift el olmuş, şah damarından kavrayarak nefes almasını engellememiş miydi? Hilal ölüme bir adım yaklaştığında önünde diz çöküp ‘’Bu savaşın bir sonu var mı orasını Tanrı bilir, ölenler öldüğü ile kalıyor.’’ diye çaresizce sitem etmemiş miydi? Leon’un yüreğine o sızı bir nefes uzaklığındaki Smyrna’i izlerken usul usul sızmıştı. Hırpalanmış, nasır tutmuş o yorgun kalbine merhem olmuş, her bir bakışı ile can olmuştu. Nereden bilecekti Smyrna kurşun yarasına pansuman yaptığını zannederken, sevgiye hasret genç bir adamın ruhunun yaralarını sardığını? Öyle bir sarmak ki esir düşmüş Kral These’ye karanlığın ortasında ayın ışığını yansıtmıştı. Yüzünde huzurlu bir tebessümle asıl esaretini hatırlamıştı Kral These… Smyrna’ye olan esaretini…

Yazı devam ediyor..

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER