Her bitişin bir başlangıca yer açtığını bilsem de
hüzünlenirim yine de. Hele hele ayrıldığım şey ayrılmak zorunda kaldığımsa daha
da fazla. Ama biz faniler nelere alışmıyoruz ki? Neleri kabullenip yolumuza
devam etmiyoruz ki? İstesek de, istemesek de… İşte daha izlerken özlemeye
başladığımız, çünkü özlem duyduğumuz sahnelerle veda etmeye mecbur kaldığımız
bir bölümdü final. “Belki de üçümüz…” diyen Ömer İplikçi’nin hayali gerçekleşti
bu bölümde. Ama çivisi çıkmış dünyanın kurtarılması için Ömer İplikçi
genlerinin ne kadar değerli olduğunu daha ilk günlerde farkına varan Defne’nin,
on çocuk sözü vardı bize. Kahvaltıdaki teyze bizim adımıza bunu hatırlattı
onlara sıkı sıkı. Biz görmesek de duyarlı İplikçi ailesi tarafından gerekenlerin
yapılacağına olan inancımız sonsuz, “Gitmesek de görmesek de orada bir köy var
uzakta.” şarkısının çocukları olarak bunu bilmenin huzuruyla.
“Her şey sana benzesin.” diyen Ömer İplikçi’nin duası kabul
olmuş ve küçük kızı annesine benzemişti. Emine İplikçi annesi gibi kızıl saçlı
ve de çok minnoştu. Küçük adamı görmek bize nasip olmadı ama Defne’nin dediği gibi
o da Ömer İplikçi gibi boncuk gözlü, kara bir çocuk olacak ve belki de babası gibi
ciddi takılacaktı. İplikçi ailesi şimdi kendi mucizelerini gerçekleştirmiş
olmanın mutluluğu ile huzurlu bir yuvanın içinde, tatlı bir şarkı eşliğinde
yaşıyorlardı. Savrula savrula geldikleri bugüne artık kök salıyorlardı. Birbirlerine
aşkla bakan gözleri, birbirine duydukları şefkatle hiç ayrılmıyordu. Kalpleri
zaten birbirleri için çarpan bu iki kişinin hayatlarına giren miniklerle hak
ettikleri gibi mutlu bir aile tablosu çiziyorlardı. Kalabalık bir aile
olduğumuz için gökten çok elma düşmüştü. Ama en büyüğü hepimizin isteğiyle
İplikçi ailesinin olmuştu.

Evli… M
utlu… Çocuklu…
Peri masalının sonuna gelmiştik. Bu mutlu mesut anları hep
hayal etmiştik. Zorlu etaplardan geçmiştik ve de onları çok ama çok sevmiştik. Hiç
bitmesin istemiştik. Zamansız gitmesini hiç mi hiç sindirememiştik. Kafamızın
almadığını sorduğumuz Şükrü abiden bile bu konuda hiçbir yanıt alamamış, biz de
boynumuz bükük sineye çekmiştik. Unutmak mümkün mü? Ya da yerine başka bir şey
koymak? Sanmam… Hiç sanmam… Olsa da zaten inanmam.
KISA… KISA…
Mutlu sonla bitirdik masalımızı. Herkes mutlu oldu. Herkes
yuvasını kurdu. Defne ailesiyle barıştı ki bu sahneler çok duygusaldı.
Anane’nin Defne ile ilgili korkuları ve endişeleri son buldu ve torununun mutluluğuna
ikna oldu. Seda ve Sinan çocuk müjdesini verdi de Allah’tan artık Sinan bu
yuvada karar kıldı. Neriman hiç olmadığı kadar yapıcıydı. Nihayet Defne’nin
sırtına yük olmaktan kurtulup aklı başında bir büyük oldu. Daha doğrusu kendi
deyimiyle “Babaanne” oldu. Ömer’e
hamilelik haberini vermemek için kendini durdurmaya çalışması gerçekten çok
hoştu. Necmi’yi galiba boşadı. Ya da adam Neriman’dan bıkıp evden kaçtı ayıp
olmasın diye kimseye söylenmiyor. Koray hep aynı Koray olarak tarihteki yerini
aldı. Küçük Emine’ye annesini anlatmak için çıktığı yolda direksiyonu kendine
doğru kırması her zamanki gibi Koray’lıktı. Ona zaten efsane olmalar yakışır
hem de hem de döne döne yakışır. İso Ayşegül’le muradına erdi. Defne’nin
biricik dostuydu, Ömer’in de dostu oldu. Nihan ve Serdar zaten boş beleş
insanlar olmasına rağmen kaderin torpilli kadrosundaydılar ilk baştan beri. Şükrü
abi her zaman olduğu gibi İplikçi ailesinin yanında yer almaya devam etti.
Herkes iyiydi hoştu ama dizimizden ayrılmanın üzüntüsünü yaşarken, çok acılı
bir haber aldık. Sadri Ustamız, dizimizin bilgesi güzel insan Ayberk Atilla
abimizin aramızdan ayrılması hepimizi çok üzdü. Mekanı cennet olsun. Ailesinin,
tüm sevenlerinin ve biz Kiralık Aşk
ailesinin başı sağ olsun.