Her ne kadar koyu Tatlı İntikam
izleyicileri ben farklı bir karakter görebiliyorum
dese de benim gözümde Derin=Pelin bu bölümde de devam etti. En azından imajını
değiştiremezler miydi?
Mirkelamoğlu ailesinden baba Tekin
net kötü ama ya anne? Kızı camları açıp
“Ev-len-mi-yo-rum!” diye çığlıklar atmasını takiben dünürü ile değerlendirme
toplantısı yapıp her şeyin yola gireceğine dair hem fikir oluyorlar akabinde
iptal edilen düğün, iade edilen yüzükler hatta Derin-Yiğit çiftine ait yerin satılması konusunda kızına yükleniyor. Bir süre
geçtikten sonra geri adım atıyor ve istemiyorsa evliliği desteklemeyeceğini de
söylüyor. Üstüne üstlük Yiğit’le bir araya gelip gurur meselesi yapmamasını ve
evlilikten vazgeçmesi konusunda öneride bulunuyor. Eşinin geçmişi ve olası yasadışı işleri konusunda bilgi sahibi, bu da onu dizinin
kötüleri arasında bir yere konumlandırmama neden oluyor… Keşke ailesinden bir
kişi Derin’in yanında olabilseydi…
Kabul edelim ki bir kötü karakter de
Yiğit… Kötü aşık, sevdiğine(!) şiddet
eğilimli davranışlarda bulunma potansiyeli olan parmağında hala başka bir
kadının yüzüğü olmasına rağmen tek gecelik ilişkiler yaşayabilen, yasadışı işlere karışan bir iş adamı… Net kötü… Ama
bırakın Yiğit’in kötülüğünü biz anlayalım, hikaye içinde bir yere oturmayan
sahnelerle gözümüze sokmanıza gerek yok ki…
Karakterlerin diyaloglarında eğreti
duran büyük lafları sevmem… Derin’in “En
büyük ceza unutmaktır, sen de beni cezalandır ve unut lütfen.” cümlesini de bu nedenle sevemedim. Ah be Derin,
bilsen kişinin umurunda değilse unutulmak, neden ceza olsun ki?
Adaşım Aslı… Derin’in en yakın
arkadaşı. Belli ki aynı cemiyet hayatından olmanın yanı sıra aynı arkadaş
grubundalar ama bunca yaşanmışlığın akşamında arkadaşının yanında olmak yerine
Yiğit’le yemekte olmasının mantığı nedir? “Ya bu adam başına kalıp dert
olsaydı, ne işin var gemilerde gemicilerle.” olaylara dışarıdan bakan bir insandan mantıklı cümleler… Yine de Derin’e hak veriyorum. Başımıza gelen
her şeyin bir nedeni var… Varsın Aslı trafik kazası olarak nitelendirsin, belki
de Yiğit’le zincirleri koparması için buna ihtiyacı vardı.
Ali’nin sıkışıp kaldığı bu şehirde
tanıdığı tek kişiye koşması çok
anlamlıydı, ‘Dansçı Derin’i ararken ev sahibi ve mahalleli ile karşılaşması
sahnesi izlerken ne kadar eğlenceli ise Derin’in bu hikayeyi öğrenip Yiğit’i o
eve yönlendirmesi tanımadığı bir ailenin belki de başını derde sokabilecek
sorumsuzluk değil miydi?
Derin’in karakterini şımarık olarak
tanımlamamda tepkiler gelmişti, ama Ali’nin bu şehirde kaldığını öğrenmesinin de gülümsemesini takiben Ali’yi adı gibi
derine çekmedi mi? Her ne kadar “Seni düşünerek kaçmadım, senin yanında güvende
olacağımı hissettiğim için buradayım.” dese de gerçekten konuşacağı, sığınacağı
kimse yok mu? Ali’nin Derin’in hikayesini öğrendiğindeki “Sen tehlikeli ve
duygusuz bir kızsın.” yargısına tam
puan.
Sedef’in “O adamla görüşmeni
istemiyorum, katil o adam…” yargısının çok hızlı değişmesi hatta şampiyonun hikayesi öğrenir
öğrenmez bir anda mahallenin koruyup kollayan anaç komşusu haline gelmesini
mantığım ısrarla kabul etmese de Defne Kayalar’ı ekranda görmeyi özlemişim.
Ali’nin en derin yarası annesinin
babası(!) tarafından öldürülmesi,
bu nedenle Şahin Vargı’nın geçmişini öğrendiğinde onunla aynı ortamda olmak
istememesinde haklı, hele ki “Adam öldürmenin hiçbir haklı sebebi olamaz.”
açıklamasında çok daha haklı.
Üçüncü bölümü daha az soruyla ve
izlediğim bölüm içime daha çok sinmiş bir
şekilde karşılayacağıma eminim demiştim ama hala aklıma hikayenin gidişatına
dair bir sürü “NEDEN?” ve bölüme dair “KEŞKE!” geliyorsa sanırım her hafta
düzenli olarak iki saati aşkın zamanımı Bu Şehir Arkandan Gelecek’e
ayırmamalıyım…
Ben ekran başında olmasam da kalpten
diliyorum ki yolu açık,
reytingleri bol olsun…