Vatanım Sensin: Ayın en zarif hali... Hilal

Vatanım Sensin: Ayın en zarif hali... Hilal
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır 
Üşüyorum, kapama gözlerini...*
Sevmek... Ellerinde cam kırıntıları taşırcasına sevmekti Hilal’i sevmek. Ortası yoktu yüreğinde kopan fırtınaların, hırçın dalgalarını gözlerinde taşıyan kadının. O dalgalarda her gün alabora olacağı bile bile dümenini ileri doğru çeviriyordu Kral These. İçinde sıkışıp kaldığı girdapta bir küçük umuttu gökyüzünden yeryüzüne yansıyan ayın en güzel hali olan hilalin ışığı…
 
Hırçındı gök mavisi gözler, önüne durabilene aşk olsun! These de bunu biliyordu.Dalgaları iyice kızdırmak yerine onları dinginleştirmeye çalışıyordu, zaman alacaktı yavaş yavaş hem kendi ruhlarına hem de bizim ruhlarımıza ince ince işleyeceklerdi bu aşkı.
 
Ay’ın en güzel hali, gökyüzünün zerafeti Hilal… Aydınlatamıyordu artık geceyi. Hırçın dalgalarına karanlık çökmüştü, etraf pusluydu. Bir kuğununkiyle zerafette yarışır olan boynuna ip geçirmesinin sebebi buydu. Artık bembeyaz ışıkların aydınlattığı, özgürce ışıldayabileceği bir yer istiyordu. Sevdiklerini bu tufanda bırakmak istemiyordu. Dinginleşmek, durulmak istiyordu. Herkes’ten sakladığı o hırçın dalgaların buluştuğu kıyı elbette ki Leon olacaktı. Onun göğsünün sol tarafı, ait olduğu yer. Yorulmuştu Smyrna esaret ona göre değildi... En azından eskiden. Gönlü esir düşüyordu farkında olmadan, derinlemesine. Dudakları "Bırak beni’’ derken bedeni ‘’Beni bırakma! ‘’ der gibi sımsıkı sarılıyordu Leon’a. Bırakmayacaktı da Leon. Elleri yara bere içinde de kalsa bırakmayacaktı. Hiçbir acının boynunda urganla bir saniyelik gecikmenin neden olabileceği sonuç kadar canını acıtmayacağını biliyordu Kral These. Bu yüzdendi bedeninin onu sarıp sarmalarken bakışlarının sallanan urganda olması. Bir saniyelik gecikmenin ruhunu aydınlatan bütün ışığı keseceğinin farkına varıp daha da sıkı sarıyordu Smyrna’yi. İlk defa bu kadar yakındı ona. Zayıflıklarını biliyordu, bedeninin sıcaklığını, saçlarının kokusunu biliyordu artık. Sevilmeyi bilmiyor ama sevmeyi biliyordu Leon. Kalbinin üstünde ürkekçe ağlayan minik serçeyi sevmeyi biliyordu.
 
Senin bir havan var beni asıl saran o / Onunla daha bir değere biniyor soluk almak**
 
Kaderciyimdir ben. Bir insanı sevmenin basit bir tesadüf sonucu oluştuğunu düşünmedim hiçbir zaman. Hayat birini sevebilmeniz, yüreğinize o sıcaklığın düşmesi için her şey başlamadan önce sizi hazırlar. Bazen zıtlıklara rağmen aynı olmaktır bu hazırlıklar, bazense dini, dili, ırkı farklı olmasına rağmen birbirinden kilometrelerce uzakta aynı ninni ezgisi altında büyümektir.
 
"Çocukluğuma götürdün beni" dedi Leon usulca karşısına otururken. Doğruydu Hilal onun çocukluğuydu, masumluğuydu… Olmak istediği yerdi. Bu yüzdendi karşısında her şeyden vazgeçmiş gördüğü kızın gözlerinin içine bakarak 'Karamsarlığa kapılan kalpler çareyi düşünmeye fırsat bulamaz' demesinin sebebi. Pes etmesini istemiyordu tıpkı kendisinin pes etmediği gibi çünkü 'hala umut var'dı. Umut Smyrna’nin yanına oturan Leon’un gözlerindeydi .Smyrna’yi sadece kendisi esir edebilirdi,başkası değil. Ama yine hata yapmıştı Amazon kadınının baskınlığını unutmuştu, gene hırçın dalgalarına mahkum etmişti Teğmen’i.
 
Ellerindeki cam kırıntılarına bir yenisini daha eklemişti. Lakin onu kırmayı bu sefer istememişti Symrna. Leon sevmeyi nasıl biliyorsa Hilal’de o kadar bilmiyordu. Böylesine fevriliği, asiliği bu yüzdendi. Ne kadar Amazon olsa dahi bir yanı "Baba ben güzel miyim ?’’ diye soran küçük kız çocuğuydu.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER