Hayat belli dengelerin üzerinde yürür. Bu öyle ince bir dengedir ki adeta ip üstünde yürümeye benzer. İnsan ipin üzerinde olduğuna yoğunlaşırsa ilerleyemez, tümüyle unutursa da düşer. Gideceğimiz yeri unutmadan ama yürüyeceğimiz yola odaklanarak nefes almaktır yaşamak. Bu yüzden adım atarken bazen düşünmek bazen de düşünmeden hareket etmek gerekir. Bazen ince ince hesap etmek bazen de hesapsız devam etmek gerekir. Bunun ayırımı öyle matematiksel bir hesapla yapılacak bir şey de değildir. Ne her şeye açık kalarak ne de kapatarak mümkündür. Öyle ki aklın ışığında yol alırken yüreğinin sesini duya duya gidebilmektir. Yüreğini ortaya koyarken aklının düğmesini açık tutabilmektir. Bizim tanık olduğumuz ve her şeyin daha bir zor olduğu daha bir tehlike koktuğu o günlerde, tarafı olduğu yerle durduğu yer arasında ki dengeyi çok iyi koruması gereken Albay Cevdet gibi. Eşref Paşa kafasının karışıklığını ima ederken Azize’nin mi neden olduğunu söylediğinde “Ben kendimdeyim.” diyerek çok güzel yanıt verdi, nerede durduğunu ve durması gerektiğini gayet iyi bildiğini vurgulayarak. O kadar çok şeyi aynı anda ve birbirine karıştırmadan götürmek zorunda ki, biz izlerken bile gerim gerim geriliyoruz. O ip üstünde yürürken, biz düşecek korkusuyla gözlerimizi kapatıyoruz. O cesaretle hedefe doğru koşarken, biz heyecandan kalbimizin gürültüsünde boğuluyoruz. Ne gitsin istiyoruz ne kalsın diyebiliyoruz. Bir yanda vatanın içinde bulunduğu kritik durum, bir yanda gizli görevini bilen bir eşkıya, diğer yanda ise her bir ferdinin ayrı ayrı tellerden çaldığı ailesi. O kadar çok cephede mücadele veriyor ki, her bölümü ona her konuda hak vere vere izliyoruz.
Özel hayatımız, iş hayatımız ve sosyal hayatımız hepsi bir bütündür. Birinde yaşadığımız bir olumsuzluk diğerlerini de etkiler. Birinde kazandığımız bir başarı diğerlerine de yansır. Komutan Vasilli’nin çocuğunu kaybetmesi ve eşinin bu konuda onu suçlaması yüzünden kendine olan güveni yara almış. Konunun nasıl geliştiğini bilmiyoruz ama içten içe kendini suçladığı aşikar. Bu yüzden Cevdet’in varlığından güç buluyor kendine. Cevdet’in o net duruşuyla kendini daha iyi hissediyor. Bu yüzden art arda gelen talihsizliklerle Cevdet konusunda herkeste soru işareti oluşsa da o böyle bir ihtimale dahi inanmak istemiyor. Herkes yanında güvenebileceği, dayanışma içinde hareket edebileceği insanların olmasını ister ve onların varlığından güç alır. Ama bu kadar inandığın birinden ihanet görmek de bir o kadar yaralar insanı. Ara ara Cevdet’e ihanetin nasıl bir şey olduğunu hatırlatsa da aslında onun hain olabileceğini düşünmüyor ve ona gerçek anlamda güveniyor. Kim bilir belki de güvenmek istiyor.
Veronika ise çocuğunun kaybolmasına neden olarak gördüğü Türkler’den nefret ediyor. Hayatta çok büyük bir bedel ödemiş biri olarak “Bedel ödeyecek olan sizlersiniz.” diyen Hilal’e bu yüzden bu kadar ağır bir tepki verdi. Hele hele oğlunun Yıldız’la ilgili düşüncelerini öğrendiğinde daha bir yükseldi öfkesi. Onun da bu konudaki değişimi, Ali Kemal’i n bir Türk aile tarafından kurtarılmış ve büyütülmüş olduğunu öğrenmekle başlayacak. Hayata öfkeli olan bu kadın, olay aydınlandığında yeni bir başlangıç yapacak. Ama bu arada gelişen olaylarda bayağı bir arıza çıkaracağı kesin.
Miralay Tevfik herkesin tarafı olduğu bu hikayede sadece kendine taraf bir adam. Ortalık yangın yeriyken zerre durumla ilgilenmeyip, olayları manipüle ediyor istediği doğrultuda. Kendi istekleri konusunda kullanamayacağı, tehdit edemeyeceği bir kişi bile yok. Azize’nin vicdanıyla oynarken bir yandan da Hilal’i gözüne kestiriyor. Yunan cephaneliğini onun havaya uçurduğunu zanneden Azize’ye net cevap vermeyip havada bırakarak, puan toplamanın peşine düşüyor. Her defasında Cevdet’e Azize ile ilgili imalarda bulunarak bir yandan onu da kışkırtıyor. Kendinden başka kimse umurunda olmayan Tevfik’in emrindeki asker bile olan olaylara getirdiği yorumlar karşısında şaşırıyor. Ama her devirde makamını kötüye kullananlar olmuştur ve olacaktır. Tevfik ne ilk ne de son kişi. Bakalım silahları İvan’a satabilecek mi? Yoksa kazdığı kuyuya kendi mi düşecek? Öyle ya çekirge bir zıplar, iki zıplar. Bu kadar silahı çok kolay çıkarabileceğini düşündü şehirden, neye ve kime bu kadar güveniyor bilemiyorum. Eşkıya adam bile yaşadıkları karşısında insafa geldi de direnişçilere katılmak istedi. Gerçi hazin sonla veda etti bu dünyaya ama olsun, sonuçta doğru adım atmaya karar verdi. Tevfik’ten bile daha sağduyulu ve daha fazla vatansever bence Ölmez Hasan.
Yazı devam ediyor..