Sizde bu bölüm ne etki yarattı bilmem ama ben bölüm sonunda dolucasına alkışlamak istedim. Az güldük belki ama çok düşündük. Ailemizi sorguladık, kendimizi, sevdiklerimizi, hayallerimizi, nereye gittiğimizi ya da gitmek istediğimizi. Su akar yolunu bulurdu. Sahiden bulur muydu?
Seçkin Özdemir’in vedasında ikinci yönetmenimizin de dediği gibi ‘’Dokunduğu hayatlara güzellikler katıyor.’’ Pamir’in katkılarını yazacağım ama izninizle biraz dizimizden bahsetmek istiyorum. Biz mucizelere inanır olduk Kiralık Aşk ile. Benim de hayatıma dokundu bu dizi her karakterine dokunduğu gibi. Dizi başlamadan önce büyümekte olan hüzne kapılan yapısı olan biriydim. Hayatımda ilk defa ev değiştirdim, yurt dışına geziye gidebildim, yurt değiştirdim ama Kiralık Aşk’tan vazgeçemedim. Yurt dışında ya da yurtta o an izlemediğimde sabah kalktığımda ilk iş Kiralık Aşk izlemek oldu. Bağımlılık, sevgi, farkı bir şey oldu. Otobüste karşılaştığım amcanın zil sesi, sokaktaki teyzenin Ömer İplikçi’si, duvar yazılarının konusu oldu. Nerede durduğumu sorgulattı kimi zaman bana aynı karakterlere yaptığı gibi. Çok kitap ismi öğrendim, çok şiir, çok beste. Aşkın farklı halini gördüm mesela. Yaşamadım belki ama hissettim. Ağladım mesela onlar için.
Defne gibi büyüdüm belki de diziyle beraber. İso; Defne’den, Ömer’den, bizlerden daha güzel açıkladı Defne’nin durumunu. Defne aşkı öğrendi Ömer ile. Hayal kurmayı, başarılı olmayı, umut etmeyi, istemeyi, ailesinden başka ilk defa bir şeyleri düşünmeyi öğrendi. Çok badire atlattı. Terk de edildi, terk de etti ama kendini buldu. Aşkını buldu. Ömer’den önceki Defne mi gelmeliydi? Sadece yemek yiyip, işe gidip, uyuyunca mı mutlu olacaktı bu kız? Kalbi heyecanla atmadığı sürece Ömer yokken gerçekten iyi miydi? Defne’m o kadar güzel anlattı aşkını ailesine, İso öyle güzel savundu ki bu aşkı. Sıra anlama sırası. Top Topal ailesinde. İso’yu da bu aşkın en başarılı kurtarıcı meleği sayarım. İso Ömer ile konuşurken aslında herkesin anlayabileceği kadarıyla özetledi durumu. Defne ve Ömer’in aşkının kıyısından geçen herkes anlayabilirdi onları. İso yaşadı aşk acısını. Ayşegül ile olan durumundan pay çıkardı yeri geldiğinde ama anladı. Serdar Ömer için iyi insan dedi sağ olsun. Peki, anlayabildiler mi Defne’yi? Hayır. Belki İso’nun gerçek Defne’yi onlara hatırlatmasından sonra anlayabilirler. Çok geç olmaz umarım. Sonuçta Türkan’ın Defne’si çoktan Ömer’in Defne’si olmuştu. Defne’yi bu durumlara taşıyabilen Ömer’di.
Defne yine de üzgün. Kendini anlatsa da atamıyor acısını. Sonuçta aile söz konusu olan. Çocukluğun, mutluluğun, ilkokulun, ilk yuvan… Yeri geldiğinde pekmezini içiren anneannen yeri geldiğinde doğum gününü sabahın köründe kutlayan bütün familyan. Şükrü Abi de sevdiğim filozoflar kervanına takılıp dediği gibi “Önce kendini seçmen lazım Defne.” Bizim buralarda seni merhametin ile tanırlar. Herkes senin iyi biri olduğuna emin. Sen serin ol.
Diğer sevdiğim filozoflar kim mi? Tabii ki İso, Ömer, Usta ve Pamir. Balık tutma görsel şovunda sadece gözümüze değil, gönlümüzü de dokundular. Kaldı mı sizin gibi aşk yaşayan adamlar Pamir, Ömer, Sinan ve İso? Asfaltı yalayıp sonra göklere çıkabilen aşkıyla ve yine de ‘iyi ki’ diyebilen kaldı mı? ‘’İki insanın aynı anda birbirini sevmesi mucize gibi bir şey. Olmayınca olmuyor çünkü. Olunca da kıymetini bilmek lazım.’’, “Üzmemek lazım. Öyle çok dik olup kırıp dökmemek gerekiyor.” diyen erkek kafadarları sevdim ben. Balık tutmalarından, güzel kafalarından, ocak başı sohbetlerinden çok zevk aldım. Koray’ın orada ortamı dağıtıp Sinan ile didişmesinden, Ömer’in babacan tavırlarından, hepsinden.
Yazı devam ediyor..