“Hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir derler. Yani
biz her şeyi planladığımızı sanıyoruz ama kader oyununu istediği gibi oynuyor
ve kendimizi hiç bilmediğimiz bir yerde buluyoruz. Mesela bazen hayat bizi alıp
bir kuyunun dibine atıyor sonra birden bulutların üzerine çıkarıyor, işte bu
yüzden mucizelere inanmak lazım. En kötü günde bile, burada bittim çıkış yok
dediğiniz anda bile bir mucizenin gelip kapınızı çalacağına inanın. Bunu size
mucizeyi gerçekten yaşamış biri olarak söylüyorum.” diyen Defne ile düştük
yola. Onun hikayesiydi çıktığımız yol ama başına gelen aşkla masala dönüştü bu
hikaye zamanla. Cinderalla tadındaki güzeller güzeli Defne ile yakışıklı, dahi
tasarımcı ve bir o kadar da buz şelalesi olan Ömer’in büyülü masalı.
Hayatta hepimizin bir görevi vardır. Her birimiz bu
görevleri yerine getirmek için geliriz bu hayata. Onlarla gerçekleştiririz
kendimizi. Onları gerçekleştire gerçekleştire buluruz yönümüzü. Etkileniriz ve
de etkileriz. Biz birinin mucizesi olurken, başkası da bizim mucizemiz oluverir
ve böylece birbirimizden geçerek varırız yine kendimize. İşte Defne ile Ömer,
ikisi de birbirinin mucizesi. Birbirlerine kattıklarıyla var oldular
birbirlerinde. Birbirlerinde törpülenerek esnediler yaşamın içinde. Beraberken
bir oldular, birken beraber. Ömer Manu’da Defne’yi seçerken, kader de Defne’yi
abisinin başını derde sokmasıyla sürükledi bu beraberliğe. Seçen de seçilen de karıştı
birbirine. Çünkü varacakları o yere ancak Defne Ömer’den, Ömer de Defne’den
geçerek ulaşabileceklerdi. İkisi de birbirinin hem yolu, hem yönü, hem de varış
çizgisiydi.

Güzel kalpli, bu farklı iki insanın ortak yönü sevgi ve
adaletti. Defne kendine sınırlar koymayı öğrenirken, Ömer koyduğu sınırları genişletmeyi
öğrendi. Defne kendine daha fazla güvenmeyi öğrenirken, Ömer kendinden
başkalarına da güvenmeyi öğrendi. Defne hayatına yeni kurallar koyarken, Ömer
koyduğu kuralları yıkmayı öğrendi. Defne gerektiğinde dur demeyi öğrenirken,
Ömer gerektiğinde geç demeyi öğrendi. Mucizelere inanarak çıktığımız bu yol
“Ben bir tek kendime güvenirim.” diyen Ömer’i “Affetmek herkesi, her şeyi, küskünlükleri
geride bırakmak, öfkeyi söndürmek belki de en iyisi... Mutsuzluklara,
kırgınlıklara konsantre olmak yerine içindeki mutluluğu bulmak, ona tutunmak ve
affetmek.”diyen Ömer’e dönüştürerek kendisi mucize oldu.
Artık aralarında engel olmayan ve hem kendilerini de hem de
birbirlerini affeden Defne ile Ömer bu yüzden kendilerini daha rahat ifade
ediyor, birbirleriyle daha rahat konuşabiliyor ve de birbirlerini daha iyi
anlayabiliyorlar. Birbirlerinden kaçmayarak cesaretle yol alabiliyorlar. Defne
koşarak gittiği Ömer’in evinden Neriman’ı gördüğü anda ayrılmasıyla, artık
hareketlerinin daha bi’ kendi kontrolünde olduğunu gösterdi bize. Normalde
güçlü olan Defne’nin, söz konusu duyguları olduğunda zayıf bir karaktere
dönüşmesine, gereksiz insanlara gereksiz tavizler vermesine birçok kere şahit
olduk hepimiz. Şimdi bunun da üstesinden geldiğini görüyoruz ki Ömer’e de bunu çok
güzel açıkladı. Hazır olmadığı ve onaylamadığı bir şeyi yapmayacağını anlattı
sevdiği adama.

Şükrü’yü şimdi daha iyi anladım. Araba kullanmak ne zormuş
arkadaş…
Yalnız bu hafta her halleri bir başka güzeldi, hangi birini
sayayım, nereden başlayayım bilmiyorum. Defne’nin Ömer’i sözde ikna turları ve
oynadıkları oyun çok komikti. Yalandan kavga mı ediyorsunuz siz? Edin edin… Valla
Ömerim İplikçim masaya vurman ve “Ben bunu niye yapıyorum ya?” diye şaşkın
şaşkın sorman, Defne’nin seni yönlendirmelerini hiç sorgulamadan dinlemen,
sinirlenince volta attığına ayrıca şaşırman yüzlerce kalp ben. Ya sen Defne, ne
için ikna etmen gerektiğini bile öğrenme ihtiyacı duymadan Ömer’in verdiği
kararı onaylaman, onun kararlarına sorgusuz güvenmene de yüzlerce kalp. Siz
zaten, size çorap örenler olmadan çok şahanesiniz ki bu hafta bazılarına
tekrar, bazılarına ise ilk defa tanık olduk. Mesela birlikte alışveriş yapmanız
bir ilkti ve de hepimizin hayaliydi, siz eğlendikçe biz de eğlendik. Sepeti
tıka basa doldurdunuz. Artık aylık mı oldu bu alışveriş yoksa iştahınız mı
açıldı orasını bilmem? Ama artık bu işi Şükrü’ye yaptırmayın siz gidin, biz de tekrar
yaşayalım bu anları ve de sizinle tekrar eğlenelim. Konuşmalarınızı anlamak
için dudak okuma yöntemlerini öğrenmeye karar verdim. Zira o sıcak
gülüşlerinizin, o tatlı kahkahalarınızın sebebini gerçekten çok merak ediyorum.
Bu yolla bunları da öğreniriz ki en kara günlerinizde dertlerinizle dertlenen
biz Kiralıkçılar’ın, bu mutlu günlerinizi de en ince detayına kadar öğrenme
hakkı vardır herhalde. Ama şaka bir yana, duymasak da gördüklerimiz bile bize
yetiyor, orası da ayrı tabii.
Yemek yapmanızı mı diyelim yoksa baş başa yemek yemenizi mi veyahut
verdiğiniz davette ki o şapşik hallerinizi mi… Hepsini tekrar tekrar yapın. Gerçi
çok çevreniz yok hep aynı insanları çağırıyorsunuz ama olsun. Olmazsa biz de
geliriz, seve seve, döne döne geliriz.
Kırmızı kapı fikrine gelince Defne
harikasın, bayıldım. Ay o evi özlüyorum ama kapısını ayrı bir özlüyorum. Biz
Kiralıkçılar’ın ne çok hatırası var o kapıda. Sadece onunla bile yetinebiliriz
ama Ömer sen bu evi çok mu merkeze taşıdın kuzum. Sabah uyanan soluğu sende
alıyor. Yolgeçen hanı mübarek. Yalnız gözün aydın Ömercim, zira kahve makinana
kavuştun ki Sayın Acemi’nin mükemmel metaforlarından biriydi o. Defne ile
İlişkini temsil eden kahve makinası ile bize selam çaktı yine Acemi başka
mesajları da bölümün içine serpiştirerek. Aldık efendim aldık… Manilerle atışan
aşıklar gibiyiz zaten biz, sosyal medyadan gönderdiklerimize bölümün içinden
ince ince ayarlarla alıyoruz cevabımızı. Çok eğleniyoruz çook…
Sinan ve Ömer’in dostluklarını zaten biliyoruz. Aralarında
ne olursa olsun bi’ şekilde orta bir yol bulmalarına, krizleri nasıl
aştıklarına, karakterlerindeki zıtlıklarla birbirlerini nasıl tamamladıklarına
birçok kere şahit olduk. Hem iş hayatlarında hem de özel hayatlarında
karşılıklı çok güzel geri adımlar atan iki arkadaş onlar. Ama yanlarında
Pamir’in de olduğu ve kavga ettikleri o anı çok çok güzeldi. Şiddete hayır
desek de Ömer’in arıza hallerini izlemeye zaten bayılıyoruz. Onun o kabadayı
halleri, birden parlaması ve yükselmesi hepsi ayrı ayrı şahane. Ama Ömercim
senin “Şey oldu, yanlışlıkla vurdum, elim kaçtı.” demene mi güleyim, Sinan’ın
ikinizin arasında kaldığı için daralmasına ve attığı triplere mi, yoksa
Pamir’in “Bir vukuat daha çıkaralım, Sinan eğlensin.” fikrine mi? Ama ben
hepsine, hem de hiçbirini ayırt edemeden kahkahalarla güldüm. Sen Defne’ye
“Serseri sevgilim.” diyorsun da senin de ondan aşağı kalır yanın yok yani.
Defne’nin müdür olduğu için lojistik katındaki ağırlığı gibi sen de bu ilişki
de bir ağır takılıyorsun. Ama geçmişin tozlu sayfalarında ki Ömer’i Defne ile
beraber görmek isteriz yani. Hiç fena olmaz valla, biriniz arıza öbürü zaten
doğuştan Defo… Allaahhh tadından yenmez…
Yazı devam ediyor..