Eftelya ise kendinin de dediği gibi oldukça zeki bir kadın. Sesini bir türlü duyuramasa da, Tevfik tarafından tehdit de edilse, gerçeği söylemek için sürekli hamle yaptı. Başarılı olamasa da devam etti. Ben onun da iyiler tarafında olacağını düşünüyorum. Tevfik’in güçlü bir karakter olmasına ve elinde babası gibi bir kozla ona şantaj yapmasına rağmen, Ali Kemal’in söylediklerinin de etkisiyle vicdanıyla hareket etmeye devam etti. Belki de işlediği bir suç yüzünden delirmiş olan babasını korumak için tavizler verecektir Tevfik’e. Ama bunu ne kadar yapacak ve hangi durumlarda neleri göze alacak göreceğiz.
Dizi de beni en çok etkileyen de insan üzerinde verilen mesajlar. Dili, dini ya da milleti ne olursa olsun aslolanın vicdan ve insanlık olduğunun altının her hafta tekrar tekrar çizilmesi. Geçen hafta silah bıraktıkları için ölümle cezalandırılan, Yunan askerlerinden biri olan hasta askerin üzerinden işlenen konu çok güzeldi. Konu vatan olunca aslan kesilen Hilal gibi Azize’nin de askeri saklamak için elinden geleni yapması ve de askerin intihar eden kadını görünce her şeyi anlatmayı kabul etmesi vicdanlı insanların yapacağı davranışlardı. Hepimiz doğrularımızla hayatta dururuz ama vicdanımızla davranışlarımıza yön veririz. Aklımız ve kalbimiz bazen çatışır ama vicdanımızı eğer susturmamışsak o direkt yön tayin edici rol oynar. Bizi insan yapan da bu özelliğimizdir zaten. Onu nerede ve ne zaman kullandığımızdır.
Hepimizin acıyı yaşama biçimi farklı farklıdır tıpkı mutluluklara vereceğimiz tepkilerin farklı oluşu gibi. Vasilli nasıl kaybolduğunu bilmediğimiz ve onun Ali Kemal olma ihtimalinin çok büyük olduğu çocuğunu bulamamanın suçluluğunu ve de acısını işinde gösterdiği hırsla gideriyor. Veronika’nın onu her daim iğnelemesi ve laflarıyla ezmesi karşısında güçlü komutan edasıyla çizdiği profil ile tutunuyor hayata. Bu yüzden ödün vermiyor ve oğluna da rütbesiyle muamele ediyor. Bu da Leon’da büyük bir boşluk yaratıyor haliyle. Leon babasının sevgisini çok hissetmediğinden ve de onun tarafından yeterince onaylanamadığından dolayı da, başta babası olmak üzere herkese kendini ispat etmek için çırpınıyor. Çocukluk arkadaşını öldürmesinin onda yarattığı travmanın üstünü örterek, duygularıyla yüzleşmeden kendine bu konu da yalan söylüyor. İçinin kan ağlamasını, iyi bir asker olmak bunu gerektirir diye düşündüğü için de görmezden geliyor. Oysa bu gibi durumlar zaman içinde başka olayların akışında, belki de hiç olmadık bir durumda öyle bir patlar ki, önüne birçok şeyi de katarak sürükler. “İnsan haklı olmaya çalışırken hakkını da yitirebilir. Şu hayatta en acınası durumlardan biri de, birinin güvenini kazanmaya çalışmaktadır. İnsan bu uğurda rezil de olabilir.” diyen Cevdet bu konuda Leon’a çok güzel mesajlar verdi. Ders niteliğinde ki bu sözleri duyan Leon Cevdet’e neden güvenmediğini anlatırken aslında olaylara bakışını da sergiledi bize. İlerleyen günlerde tüm bu olanları nereye yerleştirecek ve nasıl bir yol izleyecek göreceğiz. Ama ben karakter olarak onu Yıldız’dan daha çok Hilal’e yakıştırıyorum. Bakalım bu konuda neler olacak?

Veronika falcının onda oluşturduğu şaşkınlıkla ve sonrasında onu görmeye gittiğinde duyduklarının etkisiyle umuda yelken açtı. Yüzü ilk defa güldü bu acılı kadının. Şimdi artık işin peşini bırakmayacak ve iz sürecek. Çocuğunun öldüğünü düşündüğü için hayatla olan bağını koparmış ve sorumlu tuttuğu kocası ile belki de Leon için bir beraberlik sürdürmüş olan Veronika, şimdi asıl var olacak hayatın içinde. Ben geçen haftada yazmıştım, Azize ile iyi dost olacaklarını düşünüyorum. Hele Ali Kemal olayı aydınlanırsa o zaman iki ailenin yolları daha büyük boyutta kesişecek. Nasıl bir yüzleşme olur, neler doğurur gerçekler aydınlanırsa bilmiyorum ama yeni gelişmeler, yeni sürprizlere gebe tüm bu olanlar anladığımız kadarıyla.
Hasibe Ana tam bir Osmanlı kadını, duruşu ve gelinine olan sevgisi gerçekten takdire şayan. Olaylara tarafsızca hakim olmaya çalışıyor. Falcının “Arada bir kadın değil, oğlunun kendisi var” ve “Günü gelince oğlun kelamlarını edecek sana.” diyerek onda bir pencere açtı. Geçen hafta da söylemiştim, bu hikâyede ben aile fertlerinin teker teker Cevdet’in durumunu kendilerince çözeceklerini ama sessiz sinema oynayacaklarını düşünüyorum. Bunu kimse kimseye itiraf etmese de, en azından buradan bakacaklar olanlara. İnsan bir olayı kendi çözdüğünde anlayarak gelir bu duruma. Sonuca kendi emeği ile ulaştığı içinde kıymetini daha bi’ bilir. Önemini daha bi’ kavramış olur. Bunu Cevdet söylese paşanın da dediği gibi, hiç istenmeyen bir durumda dayanamayıp ağızlarından kaçırabilirler. Ne kadar sır olduğu tembih edilse de bu tehlike arz eder yine de. Çünkü başka birinin bildiği sır, sır olmaktan çıkar. Ama insan sırra kendi ulaşırsa eğer, beraberinde onun önemine de ulaşmış olur. Bu yüzden hayatın sırlarını keşfettikçe olgunlaşır ve onu daha hak ettiği gibi yaşayabiliriz. İşte bizim hikâyemizin kahramanları da ayrı ayrı sırlara gebe. Kimi ucunda, kimi ortasında, kimi de kilometrelerce uzağında. Kendilerine vakıf oldukça yaklaşacaklar ve de vakıf olacaklar arka planda yaşananlara. Bizi de yaşadıklarına tanık, anladıklarına ortak ede ede.