Vatanım Sensin: Tarih yazmak

Vatanım Sensin: Tarih yazmak
Her tarihin, her dönemin farklı farklı özellikleri vardır. Onu yaşayanlara getirdikleri, götürdükleri ve de tabi ki kattıklarıyla beraber akar süreç.  Ama bu sürecin içinde, aslında hepimiz kendi zamanımızı yaşarız. Tarih kendini yazarken, biz de anladıklarımızla ve anlayamadıklarımızla, yaptıklarımızla ya da yapmadıklarımızla, belki de yapamadıklarımızla kendi kişisel tarihimizi yazarız. Vatanım Sensin dizisi de işgal yıllarını anlatan, bu önemli zaman dilimini onu yaşayanların hayatlarıyla bize aktaran bir dizi. Doğru ile yanlışın birbirine karıştığı, gerçeklerin gizlenmesi gerektiği için akılların daha bir karıştığı ama her şey ne kadar karışık görünürse görünsün en önemli mekanizma olan vicdanın, kimilerinde iş başındayken kimilerinde ise ölü olduğunu anlatan güzel bir bölüm izledik yine bu hafta. Her karakterin ayrı ayrı duruşlarına tanık olduk yine, yeni gelişen olaylar karşısında.

Hayat hepimizi bir yerlerden geçirir. Bazen aşar, bazen yerinde sayar,  bazense hiçbir yere tutunamaz savruluruz.  Anladıkça geçeriz üst tura, ya da yanlış anlayarak kalırız ateşin ortasında. Tıpkı Albay Cevdet’in, çok büyük bir görevin içinde vatanı için çırpınırken Azize’nin onu yanlış anlamasıyla karşı karşıya kaldığı gibi. Dünyayı görmek için verilmiş bir penceredir göz, ama ne tuhaftır ki sadece kendini görmez bu alet. Gördüğü ile yorum yapan, gördüğü kadarıyla algılayan insan daha derine inemezse eğer yanılmaya, yanlış anlamaya kapı açar durmadan. Her yanlış algı da başka bir yanlışa basamak olur ve de o zaman insan olayın görüntüsü içinde kaybolmaya mahkûm eder kendini. Azize zaten anlayamadığı tüm bu gelişmelere bir de Cevdet’in onu aldattığını da ekleyerek, kendi iç dünyasında daha bir darmaduman oldu. Cevdet’se gerçeği söyleyememenin ağırlığıyla özgürlüğün önemini belki daha fazla hissetti. İçinde ki ateş daha fazla büyüdü tüm bu gelişmeler karşısında. Ona vurulan hain damgasına rağmen, düşman safında renk vermeden ince ince hesaplayarak aldı tüm intikamını mazlumların. Uğradığı tecavüzle hayatı kararan, yaşamakla ölmek arasında fark kalmadığını düşündüğü için yaşadığı travmaya direnemeyen ve de intihar eden kadınlara yapılanların bedelini bir nebze da olsa ödetti o askere yaptıklarıyla. Bugün bize de tecavüzcülere aslında ne yapılması gerektiğinin mesajını da vererek.



Böyle önemli ve gizli görevi yürütürken beraberinde aile hayatını da yürütmek kolay değil şüphesiz, hele ki işgal yılları içinde. Ben Azize’nin yalnız başına büyütmek zorunda kalması nedeniyle çocuklarını yeterince tanıyamadığını düşünüyorum. Cevdet zaten yoktu ki yukarıda da dediğim gibi şu anda da büyük bir sorumluluk altında. Bu yüzden çocuklar başıboş kalmış ve de kalmaya devam ediyorlar. Dedim ya yaşananlar ne olursa olsun aslında herkes kendini yaşar diye. Bu hikâyede de bu açıkça ortada zaten. Hilal sorumluluk sahibi, duyarlı bir kız. Bu yüzden yaşananları çok içselleştiriyor ve de çok canı acıyor. Yıldız kendi dünyasında dışarıda olanlarla zerre ilgilenmiyor. Azize onun hem Leon’la yakınlaşmasından hem de Cevdet’in bu evliliği onaylamasından korktuğu için onu münasip biriyle evlendirerek kurtulacağını düşünüyor. Oysa bu tür düşüncelerle yapılan evlilik insanı yanlıştan korumayı bırak daha büyük yanlışlara sürükler, insanı mutsuz ederek daha büyük bir uçurumun kıyısına iter. Bu yüzden ailenin çocuklarıyla yanlışları üzerinden değil, davranışlarının nedenleri üzerinden hareket almaları lazım. Bu da onları tanımaktan geçiyor tabi. Zira Ali Kemal’de aynı boşlukta hatta ailesini bilememenin onda yarattığı fırtınada durmadan savruluyor. Hem Cevdet’in hem de Azize’nin onunla daha yakından ilgilenmeleri lazım. Ali Kemal ailesinin sevgisini hep hissetmiş. Bu konuda kendini hiç yabancı olarak algılamamış ki zaten sıcak bir yuva olmuş onların ki. Fakat geldikleri bu nokta da, hem ülkenin hem de Cevdet’in içinde bulunduğu durumun etkisiyle ayrışmışlar daha çok. Elbette hiç kolay değil yaşananlar. Ama zaten önemli olanda ne kadar ağır olursa olsun başımıza gelenlerle baş etmek, üstesinden gelebilmek değil mi hayatın? İnsan olmak tam da bu değil mi? Hem hakkını vermek yaşamın hem de kendi hakkımızı gözeterek geçmek içinden.

Miralay Tevfik yine kötülükleriyle iş başındaydı. Zekâsını ülkesini işgal altından kurtarmak için değil de kişisel hırsları ve kötü planları için kullanan Tevfik, tanık olduğu bu aşkı hep kıskanmış. Cevdet’i bu yüzden kendine rakip olarak görmüş, hatta bununla da yetinmeyip düşman olmuş. Tarihin her döneminde ve de günümüzde hep var olmuş bir karakter Tevfik. Rütbesini ve konumunu kötüye kullanan, aslında hain olmasına rağmen dışarıya iyi oynayan ikiyüzlü bir adam. Hiç vazgeçmiyor ve de vazgeçmeyecek besbelli. Bazen insan sadece elde etmek ister çünkü. Böyle insanlar için önemli olan sadece ulaşmaktır ve bu yolda her şeyi mubah sayarlar. Tevfik’te her şeyi feda edecek kadar karartmış gözünü. Kötülükte nereye kadar gidecek bilmiyorum ama sınırlarının çok geniş olduğunun sinyallerini verip duruyor her daim. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER