Ağlattıkça sevdiklerimizde bu hafta: Anne!

Ağlattıkça sevdiklerimizde bu hafta: Anne!
Bir takım diziler var ki izlerken çok ağlayacağımı adım gibi bildiğim halde yine de tam da başlama saatlerinde ekran başına geçmekten kendimi alamıyorum. ‘Of içim daraldı böyle dizi olmaz’, ‘Ay yok artık valla izleyecek dermanım kalmadı’ diye diye bir sonraki bölümü bekliyor, hafta boyu içimde birikip şişen ne varsa onları izlerken kahramanlara üzülüyor süsü vererek gözlerimden doğru dışarı atıyorum. Yanında demlik dolusu çay olur, bir poşet ekstra tuzlu çekirdek olur, mevsimine göre mandalina elma olur hepsi kabulüm, yeter ki içimizi dökelim.



Bu dizilerin nazarımdaki en kıymetli örneklerinden birisi Öyle Bir Geçer Zaman Ki elbette. Özellikle ilk sezonunda her Salı akşamı küçük Osman’a bakıp böğrümü dövüyordum adeta. Bütün ailenin dramı yüreğimi kavuruyordu ama ille de Osman, varsa yoksa Osman’dı. Üvey annesinin evinde gizlice tencereden çorba içmeye (Üvey anne rolündeki Wilma Elles’in sonradan tencere reklamlarında oynaması tesadüf müdür bilemiyorum), kendi kadar çantası ile okula gitmeye çalışmasına şahit olurken, aşırı masum yüzüne bakıp babaannesi ile olan ilişkisini izlerken mütemadiyen ağlıyordum. En kral terapide bulamayacağım dermanı bulmuştum, ağladıkça açılıyordum. Çok güzel bir diziydi, hele ilk sezonunda harika bir hikayesi, şahane bir senaryosu ve izlemeye doyulmayacak oyuncuları vardı ama ne yalan söyleyeyim ÖBGZK’yı benim için diğer dizilerden ayıran, dizi değil de arkadaş kategorisine sokan onu izledikçe yumuşama hakkını kendinde bulan kalbimdi.



Bundan yıllar sonra ilk defa bir dizide daha bu aralıksız ağlatma halini buldum. Tabii aralıksız ağlatma derken insanı rahatsız eden, trajediyi gözüne gözüne sokan, ‘Bunu izleyecektiysem haberlerden niye kaçtım?’ dedirten değil, dizideki her bir karaktere ayrı ayrı hak vermek istediğin, komşundan dinlediğin bir öyküye gözyaşı dökercesine seyrettiğin bir hikâyeden bahsediyorum. Bu dizi, Ekim ayında Star TV’de başlayan Anne’den başkası değil. Cansu Dere’nin öğrencisini kaçırıp ona annelik yapan Zeynep rolüne cuk oturduğu, Beren Gökyıldız’ın dünyanın en güzel Turna’sı olduğu Anne dizisi. Haftalardır Zeynep ve Turna’nın anne kız olup olmayı beceremeyeceğini izlerken bir yandan da Turna’nın ‘sevdiğim şeyler’ listesinin her satırına ayrı, Şule’nin çaresizliğine ayrı, Sakar Teyze’nin o kargaşada kızına kavuşmaya çalışmasına ayrı ağlıyorum. Ekibin cümlesine bayılıyorum ama burada da Beren Gökyıldız’ın yeri ayrı. Ona bakarken bütün haftamı temize çekiyorum sanki öyle masum. Bir yandan her sahneyi diken üstünde ve ‘Ay ay ayyy’ diye izleyecek kadar geriliyor, bir yandan jöle kıvamına gelecek kadar duygusallaşıyorum, nasıl iyi geliyor anlatamam. Diziye uzun ömürler ve çocuklara sadece dizilerde ağladıkları bir dünya dilerim tabii. İyi seyirler.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER