Hilal…Namı diğer Halit İkbal… Gözü kara genç vatansever. Sen içindeki
özgürlük ateşiyle kavrulurken “Senin olmayan bir sarayda her zaman kölesindir.”
diyerek vatanın önemini ne kadar güzel vurguladın bize. Özgürlüğün ekmek, su
kadar elzem olduğunu bir kere daha haykırdın yüzümüze. Hele Yıldız’ın “Düşmanın
inine girmişsin herkesten daha yakınsın.” demesiyle komutanın
odasına girmen senin bu vatan için her şeyi göze alabileceğini gösteriyor
hiçbir şeyi umursamadan. Ama yemek masasında senin o korkusuzca adaleti
savunduğun fikirlerine karşılık Vasili’nin, savaşın acımasız yüzünü gösteriş
biçimi çok sarstı seni. Seninle içten içe gurur duyan baban aslında nefes alman
ve daha fazla üzülmemen için gönderdi seni masadan. Babanı özlediğini
söylüyorsun ya gözyaşları içinde, vatana ihanet ettiğini düşündüğün için kan
ağlıyor ya yüreğin, kabına sığamıyor ve daralıyorsun ya olanlar karşısında,
gerçeği öğrendiğinde en çok sen gurur duyacaksın babanla. Tıpkı babanın senin
Halit İkbal olduğunu öğrendiğinde duyacağı gurur gibi.
Yıldız,
Ali Kemal’in ona olan duygularından haberdar. Pek umursamasa da içten içe kullanıyor ve
belki de ilerleyen zamanlarda daha fazla belli edecek bildiğini. Aklı bir karış
havada, olayların ciddiyetinde olmayan sadece kendiyle ilgilenen, lükse düşkün
bir kız Yıldız. Dünyayı algılama şekli ona ne oyunlar oynayacak, ne kapılar
açacak henüz bilmiyoruz ama Ali Kemal’le Leon’u karşı karşıya getirme ihtimali
yüksek. Ali Kemal’se geçmişini bilmediği için bugün de yeteri kadar var
olamıyor. Bu yüzden Cevdet’in de ona sorduğu gibi amaçsızca savruluyor hayatın
içinde. Ne istediğini tam bilmediği gibi, neyi istemesi gerektiğini de
kestiremiyor pek fazla. Çevresine ilgisiz olduğu kadar kendine de ilgisiz
oldukça. Gerçek ailesini öğrendiğinde ne yapacak nasıl tepki verecek şimdiden
kestiremiyorum ama çok bocalayacak bence. Gerçeği öğrendiğinde mi mutlu olacak
yoksa şimdi ki mutsuzluğu mu daha iyi olacak hep beraber göreceğiz bölümler
ilerledikçe.
Kalp
öyle bir yerdir ki orada kurulan bağlar kolay kolay kopmaz, koparılamaz. Azize
ile Cevdet işte kalben bağlı bir çift birbirine, bu yüzden de iç sesleriyle ne güzel
konuştular birbirleriyle. Ne güzel ifade ettiler tüm yaşayamadıklarına rağmen,
süren ve sürecek olan duygularını. Azize, Cevdet’in duygularından emin olamamanın
yarattığı umutsuzlukla yer yer sarsılsa da, arada yakaladığı kıvılcımlarla
duruyor hayatta. Fotoğrafını gördüğünde içine dolan umudun ona verdiği güçle
daha bağlanacak yaşama. Hilal’e “Burası hastane… Burada Türk, Yunan yok…Herkes insan, herkes hasta.”
dediği gibi başına gelenleri de ayıracak zamanla. Yalnız Eftelya’yı yanlış
anlayacak ve de kıskanacak besbelli.
Hayatın
rengi siyah beyazdır içinde grilikleri de barındıran. İşte bizim rengimizi
de hayatın hangi tarafında, ne kadar durduğumuz belirler. Kimimiz aydınlığı
seçerken, kimimiz karanlığı seçeriz duracak yer olarak. Kimimiz ise ara ara
uçlara kaysak da genel olarak gri bir çizgide sürdürürüz yaşamımızı. Bu dizinin
en karanlık karakteri de Tevfik. Kirli oynuyor hem özel hayatında hem de vatanın
ona verdiği görevde. Bir yandan silahlara Hristo’yu
korkutarak ve de kızını kullanarak gözcülük yaptırırken, diğer taraf da
Azize’ye yalanlar sıralıyor Cevdet’le arası açılsın diye. Ama Cevdet çok
güvendiği ve ailesini ona emanet ettiği bu eski arkadaşının niyetini çözdü
kısmen de olsa. Bu yüzden de konuşmasında çok ince ayarlar verdi Tevfik’e.
Arkadan iş çevirenlere yapılacakları sıralarken “Bir aslanın eşi de bir aslan
olmalı. Kim görmüş bir aslanın çakalla evlendiğini.” diye de çok güzel
bir kapak yaptı Miralay’ın yüzüne.
Yukarıda
da demiştim ya bölüm
mesajlarla doluydu diye. Hepsi bir yana beni en çok etkileyen Cevdet’in
“Kardeşiz elbet. Habil ile Kabil’den beri sürer kardeşlik.” sözüydü. Hem aynı
anne babadan doğmasına rağmen çok farklı yollar çizen Hilal ve Yıldız gibi
kardeşler de, hem aynı geçmişi paylaşmış Cevdet ve Tevfik gibi iki eski dost
da, hem de aynı topraklarda yaşamış ama savaşın acımasız yüzüyle karşı karşıya
kalmış Türk ve Yunan halklarının yaşadıkların da görüldüğü gibi. Kardeşlikle
başlayan beraberliğin, kiminde varış noktasına kadar aynı kalmasına rağmen
kiminde yolda bozulmasına birer örnekti hepsi. İnsan olabildiğimiz kadar kardeş
olabileceğimizin mesajıydı tüm bu örnekler. İnsan olmadıkça da ne olursak
olalım hiçbir şeyin doğru olamayacağına aynaydı bu gösterilenler. Tüm
ayrıntıların üstünde, tek adres olan insan olmanın erdemini anlamak içindi hem
tarih de hem de günümüzde yaşananlar.