Hepimiz
hayatlarımızın başrolü olsak da yaşamın bütünü içinde birer figüranız
aslında. Bireysel düşünmeyi ve de bireysel davranmayı öğrenemediğimizde kitle
psikolojisi içine daha hızlı girer ve o hızla, vahim olayların birer parçası
haline getirebiliriz kendimizi. O zaman da figüranlıktan direkt piyonluğa geçeriz
ki tarih bu tip olaylarla azımsanmayacak kadar doludur. Tıpkı dizimizi geçen
hafta bıraktığımız o yangın sahnesinde olduğu gibi.
Bizi
diğer canlılardan ayıran en büyük özelliğimiz akıl ve duygularımızdır. Ama onlara
sahip olmak bizi insan yapmaya yetmez, asıl onları nasıl kullandığımızdır bunu
belirleyen. Bu kullanma biçimidir bizim hayata hangi pencereden baktığımızı
ortaya koyan. Burada da galeyana gelen halk, vatan haini diye Cevdet’in evine
saldırırken vatanperver olduklarını sanarak yapıyorlar tüm bu vahşeti. Hilal’in
camdan evde yaşlı bir kadın olduğunu söylemesine rağmen devam etmeleri de işte
bu yüzden. Akılla tartıp vicdanla bakmak yerine duygularıyla hareket ederek ölüme
terk ediyorlar genç bir kızla yaşlı bir kadını, hem de hiç gözlerini kırpmadan.
Kendilerince ihaneti cezalandırıyorlar masum insanları diri diri yakarak.
Kafalarında kurdukları mahkemede kendilerince yargılayarak.
Cevdet’in
alevlerin içine girerek kızını ve annesini kurtardığı sahne çok güzeldi ama
annesine “Anam!” diye sarılması ve Azize’nin teşekkür etmesi
karşısında Cevdet’in “Ne için teşekkür ediyorsun kendi anamı kendi kızımı
kurtardığım için mi?” diye cevap vermesiayrı
duygulandırdı beni. Ailesinin başına gelenlere rağmen karakterinden ödün
vermeden kalabilmek ve esas yangın kendi içindeyken vazifesi için dimdik
durabilmek koca bir yürek ve de adanmış bir ruh ister. İnsanı, inancı ve
idealleri değil midir ki zaten hayatta tutan? İşte Cevdet her şeyi içinde
sindirmiş ve vatanı için her şeyi göze almış bir adam. Bu yüzden olaylar karşısında
hiç gelgit yaşamıyor. Olaylar onu içinde sarssa bile hemen toparlıyor ve net
adımlar atıyor. Dizi karakterler kadar olaylar üzerinden de çok mesajlar
veriyor bize ki, onlardan biri de yangın sonrası sokakta onlarla birlikte
sabahlayan kişilerin Rum komşularının olmasıydı. İnsan olmanın dışında her
şeyin birer ayrıntı olduğunun altını çizen çok önemli bir çizgiydi bu sahne.
Yine Menemen’den gelen Yunan askerinin “Silahsız masum insanlara, kadınlara, çocuklara
ateş edemezdik.” diyerek vicdanın hangi milletten olduğunla
ilgili olmadığının altının çizilmesi gibi.
Azize
Rum konağına yerleşmek ile Cevdet’le aynı çatı altında olmak arasında ikilem ve duygu
karmaşası yaşarken Cevdet’in vazifesini ilk defa sesli düşündü, sonuna soru işaretini
de ekleyerek. Ben dizide zaman içinde herkesin bu durumu yavaş yavaş çözüp, bu
konu ile ilgili cevapları bulacaklarını tahmin ediyorum. Gizli kalması gereken
bu önemli görevin, ilerleyen zamanlarda parçaları birleştirerek her birinde sır
olmaktan çıkıp birbirleri aralarında sessiz sinemaya dönüşeceğini düşünüyorum
ki bu hafta Hasibe Ana da bu konuda hafif bir aralanma oldu zaten. Cevdet’in değişimine
bir türlü anlam veremeyen Hasibe Ana, onu ve Hilal’i kurtarırkenki halinden
asıl ruhunu kaybetmediğine tanık oldu. Ve döndükten sonra ilk defa onunla
empati yapıp onu anlamaya çalıştı. Yoksa Rum komutanının konağına gitmeye, ne
kadar çaresiz kalırlarsa kalsınlar yine de bu kadar rahat razı olmazdı. Aslında
hepimizin iç dünyası bize, dış dünyada olanlar hakkında doğru ipuçları verir.
Fakat hem dışımızda hem de içimizdeki karmaşa ve gürültü yüzünden bu ipuçlarını
yakalayamayız. Bütün bu sesleri susturup, tarafsızca ve sağduyumuzla
bakabilirsek eğer gerçeğin yüzüyle karşılaşmamak neredeyse imkansızdır. İşte bu
yüzden Cevdet’in ailesinin bu noktaya gelme ihtimali oldukça fazla.
Komutan
Vasili’nin eşi Veronika karakterini ben çok sevdim. Bulunduğu konumla ilgilenmeyen,
kendi dünyasında yaşayan yaralı ve mutsuz bir kadın. Azize ile dert ortağı
olacaklarını düşünüyorum. Zira Azize’ye ikisinin de asker karısı olduğunu söyleyerek,
aslında aynı yalnızlığın içinde yaşadıklarını ve de onu bu yüzden çok iyi anladığını
dile getirdi, kendi derdinin de büyüklüğünü ima ederek. Aslında Ali Kemal’in
onun oğlu olduğunu düşünmemek neredeyse imkansız. Hele bu bölümde buna daha çok
inandım. Ailelerin yolu Ali Kemal’le ilgili çok büyük bir kesişme yaşayacak
besbelli. Nasıl yaşanmış bu olay bilmiyoruz ama Veronika kocasını hiç affetmemiş.
Çocuğunu bulamadığı için ondan uzaklaşmış ve hep suçlamış. Bu kayıp aslında tüm
aileyi görünürde bir olsalar da özünde parçalamış. Bu yüzden aile bireyleri
birbirinden oldukça kopuk. Vasili asker olmanın disiplini ile eşine koca,
oğluna baba değil adeta komutan olmuş ki Leon’un odasındaki hareketi ile ona
aslında ne kadar dokunmak ve sarılmak istediğini gösterdi. Leon da annenin
kendi dünyasında yaşaması ve babanın sertliği nedeniyle kendini daha çok içinde
yaşayan ve de çok iyi ifade edemeyen bir karakter. Bu yüzden babasının yemek
masasında onun hakkında söyledikleri ile çok onurlandı, böyle şeylere alışkın
olmamanın şaşkınlığıyla.
Yazı devam ediyor..